28 Şubat oyunu

Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi, sokaklarda “Darbeye Hayır” gösterileri yapılıyor, maskeli demokratlar her fırsatta 28 Şubat sövgüsü yapıyor, ama şu ana kadar 28 Şubat döneminin tek bir ismi hakkında bile herhangi bir soruşturma yapılmadı, suçlamada bulunulmadı. Bu tuhaf değil mi? Gerçekliği saptanmamış planlarla onlarca subay tutuklanırken, sokaklarda tank yürütenlere bir şey olmuyor.

(Can Ataklı‘nın yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz.)

Epeydir kendi kendime soruyordum, “Bu kadar darbe planı var ama gerçekleşen ordu müdahalelerinin sorumlularına neden bir şey yapılmıyor?” diye. Kenan Evren‘e dokunan yok, Çevik Bir‘e dokunan yok… Mesela Balyoz Darbe Planı sırasında görevde olduğu söylenen Hilmi Özkök‘e falan da toz kondurulmuyor. Halkı bırakın, birçok gazetecinin bile muhtemelen ilk kez duyduğu isimler; darbe planlarının merkezine oturtuluveriyor. Gerçek darbeciler resim falan yaparken bazı “taraf”lardan otuz tane darbeci asker ismi duyuyoruz.

Daha ilginç şeyler de var. Mesela güya 1980 darbesi sonrası aranan ama aslen 1980 darbesinin sonucunda büyüyen Fethullah Gülen‘in, 28 Şubat sürecini de övdüğünü görüyoruz:

“Türkiye’de sistem, demokrasi açısından bir darboğazdan geçti denebilir. Türkiye bir kaostan çıktı, hemen birdenbire mutlak hayra açılması düşünülemez. Askeriyenin müdahalesi oldu. Biraz askeriyenin isteğiyle o çizgide bir hükümet kuruldu. Bunda başkalarının oyunları da oldu. Bunlar demokrasinin hâkim olduğu, olunmasının istendiği bir ülkede sevimli şeyler değildi, olmaması gerekli şeylerdi. Fakat tıpkı bir kangren olmuştu… Buna neşter vurma manasında bir şey yapıldı. Birdenbire böyle kaoslu bir durumdan, nizama, intizama, ahenge geçilmesi elbette pek mümkün değil. Fakat şu anda bir uçurumdan geriye dönülmüştür.”

(1997 yılında Milliyet‘te gazetecilik yapan Yasemin Çongar‘ın Fethullah Gülen‘le yaptığı röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz.)

Daha da ilginci, 28 Şubat sürecinde adı en çok duyulan “asker”lerden biri olan Çevik Bir‘in, Recep Tayyip Erdoğan‘a danışmanlık yapmakta olduğu iddiası var:

Milli Görüş’ün lider kadrosunun önemli ismi Şevket Kazan, 28 Şubat sürecinin önde gelen komutanlarından dönemin Genelkurmay 2’nci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir’in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gizli danışmanlarından olduğuna dair duyumlar aldıklarını söyledi. Kazan “Çok ciddi duyumlarımıza göre, Çevik Bir İsrail’le ilgili askeri konularda Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a gizli danışmanlık yapıyor” dedi.

(Milli Görüş’ün lider kadrosunun önemli ismi Şevket Kazan’ın açıklamalarının tamamını buradan okuyabilirsiniz.)

Bir başka gariplik de, Balyoz Darbe Planı‘nda adı ve konuşmaları geçen Prof. Dr. Haydar Baş‘ın söyledikleri. Ortada, “5000 sayfa heba oldu…” başlıklı yazımda haberini verdiğim duruma benzer bir olay var:

2005 yılında kamuoyuna sunulan görüş ve tezimizin, 2002–2003 yılındaki bir harekete temel teşkil ettiğini söylemek tamamen kötü niyetli bir iddiadır. Bu tip iddialarla adımızı lekelemeye çalışanların üzerine Cumhuriyet Savcılarının gitmesi gerekir.

(Haberin tamamını buradan okuyabilirsiniz.)

Can Ataklı‘nın, yukarıda kalınlaştırdığım sözü çok şey ifade ediyor.

Benim bu konulardaki görüşümü tekrar tekrar ifade etmeme gerek yok demeyi çok isterdim ama maalesef “düşünmeden yaftalamayı” çok seven bir toplum olduğumuz için her yazımda “Ben darbeci değilim kardeşim! Valla değilim!” anlamlı haykırışlarıma yer vermem gerekiyor. Zihniyetim şudur: Askerin, anayasal düzenin bekçisi olduğu görüşünü kabul etmek ve hatta savunmakla beraber, bu yetkiyi kötüye kullananların her zaman için cezalandırılmasını elbette ki isterim. Ama bunu yaparken güdümlü basının galeyanına gelip, henüz kanıtlanmamış iddiaları sahih belgeler olarak kabul ederek henüz suçu kanıtlanmamış masumların recmine katılmam da mümkün değildir. (Lütfen bu son kurduğum cümleyi tekrar tekrar okuyun.)

Bir insanın, bir başkasının katil olduğunu iddia etmesi ve aksi ispatlanmadığı sürece iddia sahibine inanılması nasıl saçmaysa; birilerinin, bazı ordu mensuplarını darbeci olduğunu iddia etmesi ve aksi kanıtlanmadığı sürece iddia sahiplerine inanılması da aynı derecede mantık dışıdır. İddia sahiplerinin sunduğu “belgelerin” gerçekliği kanıtlandığı zaman ise işler değişir.


Bakın, bu başımızdan geçen olaylar ilk kez bizim başımızdan geçmiyor. Ukrayna‘da, Sırbistan‘da, Gürcistan‘da falan renkli devrimler yapılmış…. Endonezya‘da zamanında üst düzey komutanlar tasfiye edilmiş…. Güdümlü basının hap şeklinde verdiği (yani özetleyerek, vurucu cümlelerle duyurduğu) bilgileri kabul eder de ötesine göz atmaya üşenirseniz, kandırılırsınız.

Bu ülkede aklı başında olduğuna inandığınız kimse “Keşke darbe olsa da rahat etsek.” diye düşünmez. Dolayısıyla darbe planlarına inanmayan, darbe iddialarını kabul etmeyen veya en azından bu planlara, bu iddialara tereddütle yaklaşanlara “Yoksa sen de mi darbecisin bakayım?” diye yaklaşanların, önce kendilerine “Bu kadın/adam neden böyle düşünüyor?” sorusunu sormalıdır. Ve kimse, Hz. Muhammed‘e inen ilk ayeti unutmamalıdır. Her şey okunmalı, her şey sorgulanmalıdır.

Başkalarının sizi raiyye gibi gütmesine izin vermeyin.

Barış Ünver
08 Mart 2010

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.