AKP’ye açılan kapatma davası hakkında

Bugün akşam saatlerinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi‘ne AKP‘nin kapatılması için, laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği gerekçeli, tam 17 klasörlük bir iddianamesi olan bir dava açtı. Bu sırada AKP genel merkezinde MKYK toplantısı sürüyordu. Recep Tayyip Erdoğan toplantı sırasında böyle bir haber alınca toplantıyı ivedilikle sona erdirip hukuk kurmaylarıyla beraber bir toplantı başlattı. Basın gibi konuşursam olağanüstü toplandılar.

Öyle “Hobaaa, şahane oldu, süper oldu, kapatılacak, oley!” diye sevinç gösterisi yapacak değilim – aslında yapmam gerekir ama daha davanın kabul edilip edilmeyeceği bile belli değil, erkenden sevindiğim işlere uğursuzluk getiriyorum ben, ehe. Ciddi olayım: Daha dava kabul bile edilmeden herhangi bir yorumda bulunmam acemilik olur. Zaten bu konularda yazmada acemiyim, yine de biraz daha düzgün yazmak adına erken yorumlarda bulunmak istemem.

Show TV‘nin ana haber bültenini başından beri izliyorum. Ergun Özbudun (yeni anayasayı hazırlayan mimarlardan biri, AKP destekçisi) çıktı, Özdemir Özok (Türkiye Barolar Birliği başkanı) çıktı, İbrahim Kaboğlu (Anayasa hukukçusu) şu anda konuşuyor, arada sırada AKP genel merkezine canlı yayın bağlantıları yapılıyor, Abdullah Gül‘ün açıklamasına yer verildi, vesaire, vesaire. Kısa sürede, akşam akşam gündem oluştu kısacası. HaberTürk‘ten de yapılan açıklamaları takip ediyorum. Diğer haber sitelerinde de geziyorum, Ekşi Sözlük‘e bakıyorum… Elime geçen tüm bilgileri uzunca bir yazıda birleştirmek istedim.

Ergun Özbudun‘dan gelen açıklamalar şunlar:

  • “Bu, ideolojik bir harekettir.” Bu cümlesiyle sayın Özbudun, Yargıtay‘da ideolojik bir kadrolaşmanın var olduğunu iddia ediyor; başka türlü anlaşılamaz bu cümle. Yanlış; herkes, destek olduğunuz grup kadar kadrolaşma meraklısı değil sayın Erbudun. Hatta yanlış bilmiyorsam AKP‘nin Yargıtay haricinde kadrolaştığı çok az devlet kurumu kaldı.
  • “Dünyanın hiç bir yerinde böyle sudan sebeplerle parti kapatma davası açılmaz.” Sayın Özbudun‘un hukuk bilgisini sorgulayacak değilim ama verdiği demeçlerin otomatik tepki, refleksimsi cevaplar olduğu o kadar belli ki! Bahsettiği sudan sebep, AKP‘nin laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği.
  • “Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir davayı reddedeceğini düşünüyorum.” Bu söz doğru, ama bu sözü doğru yapan yine AKP‘nin bir alicengiz oyunu sonucunda çıkardığı, parti kapatmayla ilgili yasa düzenlemesi. Şöyle ki, artık bir partinin kapatılması için 11 kişilik Anayasa Mahkemesi heyetinden 7 kişinin kabul oyu vermesi gerekir. Telefonla Show TV‘nin ana haber bültenine konuk olan, adını hatırlayamadığım bir adamın dediğini de hesaba katarsak AKP‘nin getirdiği sözde demokrasi kavramının çarpıklığını daha net görmüş oluruz: “Eğer Anayasa Mahkemesi‘nden 6 kabul, 5 ret oyu çıkarsa, 5 kişinin dediği, azınlığın dediği kabul görmüş olacaktır.”
  • “En iyi ve sağlam yol halkı kapatmaktır. Uzaydan halk getirmektir.” Şahane bir laf, inanılmaz bir halk yalakalığı. Cümleler şu cümlelerle aynı kapıya çıkıyor: “Bu parti halkın içinden, halkın yüzde 47 desteğiyle çıktı. AKP kapatılırsa yeniden, farklı bir isimle açılır.” Haklı da aslında.

Abdullah Gül ise şu açıklamayı yaptı:

  • “Meclis’te bu kadar çoğunluğu olan bir iktidar partisine karşılık böyle bir yaklaşımın, Türkiye‘ye ne kazandırcağını ve ne kaybettireceğini herkes çok iyi düşünmeli.” Abdullah Gül‘ün özel kalem müdürü, dünyanın en zeki insanı olmalı. Yemin ederim saygı duyuyorum zekasına adamın (özel kalem müdürünün). Her şeye rağmen Abdullah Gül‘ün AKP‘nin tam zamanlı noteri, destekçisi olduğu bilgisini; hazırlanan demeçlerinin alt metinlerinde verebilmek her özel kalem müdürünün harcı değildir.

Özdemir Özok‘un ve İbrahim Kaboğlu‘nun söylediklerini unuttum maalesef. Onların açıklamalarını birkaç güne kadar internette bulabiliriz sanırım.
Okuduğum genel tepkiler ise şunlar:

  • “2008 Türkiye‘sine yakışmıyor.” Doğru. Eğer parti kapatılırsa ve verilen 71 kişilik listenin tamamının (Anayasa Mahkemesi başkanının açıklamasına göre siyasi engel konması istenen; Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç ilk üçte olmak üzere 71 isimli bir liste var.) siyasetle uğraşmasına yasak getirilirse, ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı falan mahkemelerde hesap verecek… AKP‘nin hesap vereceğini düşünürsek harika bir olay, ama gerek ülkemizde yaşatacağı kaos (Şu zamanlarda AKP destekçilerinin partilerini ülkücüler, aşırı solcular kadar şiddetli savunduklarını görebiliyoruz.), gerekse ülkemizin imajının tüm dünya (Yalnızca Avrupa veya Amerika‘dan bahsetmiyorum, tüm dünyadan bahsediyorum.) üzerindeki imajının sarsılacak olması açısından fena bir olay olarak bile nitelendirilebilir. Benim gönlüm kapatılmasından, 71’ine birden siyasi yasak getirilmesinden yana, ama bu işlem bir kaosa yol açacak, Avrupa ve Amerika‘dan “Ne kadar ilkeller, cık cık cık…” şeklinde Batı’lı yorumlar gelecek ve bizim Batı’lı aşığı, AKP hayranı, ülkede dinleyeni çok olan, söz sahibi aydınlarımız “Bakın azar işitiyoruz dünyadan, Türkiye böyle olmamalı, utanıyorum burada yaşamaktan!” şeklinde ağlayacaklar, Türkiye yine rezil olacak. Tabii AKP kapatılırsa.
  • “Kapatılması bile onlara yarar.” Bu hem doğru, hem yanlış bence. Doğru kısım şu: Kapatılan partilerinin azıcık montajla, kadro değişiklikleriyle tekrardan karşımıza çıktığını benim gibi o dönemlerde yaşamamış veya o zamanlarda politika hakkında görüş sahibi olamayacak kadar küçük kişiler bile bilir. İki ihtimalde de onlar kazanıyor:
    1. Eğer parti kapatılırsa yeniden açılır, “Küllerimizden doğduk!” kampanyalarıyla daha da fazla oy alabilirler. “Kesin alırlar.” diye iddia edemez ama alabilirler, küllerinden yeniden doğabilirler.
    2. Eğer parti kapatılmazsa daha da beter olur, “%47’yi engelleyemediler! Kapatamadılar bizi! Demokrasi kazandı!” kampanyaları başlar, yurt çapında yapmacık sevinç gösterileriyle birlikte gündem birkaç hafta daha meşgul kalırken on-on beş yasa daha geçer meclisten.

    Gelelim yanlış olan kısma. Dava daha kabul edilmedi bile. Süreç şöyle:

    • Dava açılırken verilen iddianame Anayasa Mahkemesi‘nce incelenecek.
    • Eğer iddianamede bir eksik yoksa dava kabul edilecek.
    • İddianame AKP‘ye iletilecek, AKP bir ay süre içerisinde ön savunmasını hazırlayacak. Ek süre talep edebilecek, ek süre talebini de Anayasa Mahkemesi inceleyip talebin kabulüne veya reddine karar verecek.
    • Davacının (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı) esas hakkındaki görüşü davalıya (AKP) gönderilecek. Sonrasında, belirlenecek bir tarihte davacı sözlü açıklama, davalı da sözlü savunma yapacaklar.
    • Bu süreç ardından esas hakkında ayrıntılı rapor hazırlanacak.
    • Ardından Anayasa Mahkemesi‘nin yapacağı toplantı sonucunda 11 kişilik heyetten bir karar çıkacak. En az 7’si “Kapatılsın.” kararına varmışsa AKP‘ye veda temalı şarkılar besteleyeceğiz. Burada tekrar hatırlatmak isterim: AKP‘nin getirdiği sıradışı demokrasi anlayışına göre bu adımda çoğunluğun fikri her zaman kabul görmeyebiliyor. Örneğin 6 kişi kabul oyu vermişse, ret oyu veren 5 kişinin kararı kabul görüyor. İlginç tabii.

    AKP‘ye yaramayacak kısım ise şu: Bu, uzun ve gergin bir süreç olacak – olmalı da. Bu süreç içerisinde yasaları geçirmeye bile korkabilir AKP, zira yukarıdaki adımların sonuncusundan bir öncekinde hazırlanacak raporun hazırlanma sürecinde davacı da, davalı da ek delil sunabiliyor. Bu süreç içerisinde, Recep Tayyip Erdoğan‘ın damadının genel müdürü olduğu Çalık Grubu‘nun sahip olduğu Sabah gazetesi ve ATV kanalı haricindeki medya desteği yok olabilir. Özellikle AKP‘ye karşı muhalifleşmeye başlayıp Aydın Doğan‘ın ve alt yöneticilerinin yalakalık imajından yavaş yavaş kurtulmaya başladığı bu son zamanlarda AKP‘ye açılan ve kabul edilmesi muhtemel bu dava, Aydın Doğan medyasını iyice AKP‘den uzaklaştırabilir, birazcık tarafsız medyaya benzeyebilir. Ayrıca çocukça savunmalar yapan AKP‘liler ve AKP destekçisi aydınları gören halk kesimindeki bilinçsiz AKP sempatizanı, AKP‘nin düştüğü bu durumu görünce sempati gösterdiği partiyi sorgulayabilir, gözü biraz açılırsa karşı tutum bile alabilir. Kısacası, partinin kapatılması da, kapatılmaması da, hem AKP‘ye yarayabilir, hem AKP‘yi öldürebilir.

  • “İşlemler demokratik değil.” Hee, değil. Devlet üniversitelerine ve hatta aşamalı olarak devlet dairelerine dini ve/veya siyasi simge sokmayı demokrasi olarak görebiliyorsak, bu işlemleri sorgulamayı da demokrasi çerçevesinde değerlendirebilmemiz lazım. Kaldı ki partinin kapatılması için açılan dava hem Atatürk‘ün öğütlediği demokrasi anlayışına, hem 1980 sonrasında bozulan demokrasi anlayışına, hem de 2002 sonrası AKP‘nin iyice kuşa çevirdiği demokrasi anlayışına uygun.

Sonuç olarak bence bu dava ülkenin gündemini üç türban gündemi gücünde sarsacak, meşgul edecek.

Anayasa Mahkemesi karar verdikten sonra,

  • Eğer karar sonucunda AKP kapatılırsa ülke iyiden iyiye karışacak, büyük bir kaos ortamı olacak ama şu anki seviyeden daha aşağıya inmemiş olacağız. Hükümetin istifasının sonrasını ise Allah bilir, ya daha da fena batarız ya da biraz olsun yükseliriz bataklığımızda.
  • Eğer karar sonucunda AKP kapatılmazsa ülke daha fena karışacaktır. Medyanın desteğini büyük ihtimalle kaybedecek olsa bile AKP; gerek elindeki medyayla (ATV ve Sabah), gerekse bu kapatılmamanın verdiği onurla iyice gaza gelip ülkeyi yabancılara teslim ederken şeriata yaklaştırma konusunda daha büyük adımlar atmaya kalkışacaktır.

Kısacası AKP‘nin kapatılması ülkenin hem yararına, hem zararına; kapatılmaması ise sırf zararına olacaktır. Tabii bunlar benim görüşlerim. Sizinkileri de almak isterim. Eğer yanlışlarım veya eksiklerim varsa buyrun beraber konuşalım.

Barış Ünver
14 Mart 2008

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.