“Atatürkçülük Nedir?” kitabından notlar (3)

Mustafa Kemal Atatürk‘ün yakın dostlarından, gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay‘ın “Atatürkçülük Nedir?” adlı kitabının çeşitli yerlerini not olarak düştüm ve kitabı bitirdikten sonra Beyn’de yayımlamaya karar verdim.

Yazının sonunda, yazı dizisi haline getirdiğim bu çalışmamın yazılarını bulabilirsiniz.


Atatürk’ü anarak Atatürk’e ihanet etmek (sf. 46)

Çok farklı bir bakış açısı; tamamen katılmasam da, Atay da haklı sayılır:

Atatürk bugün sağ olsaydı, iç ve dış politikada, kakınma işlerinde ne yapardı diye onu tartışmalarımız arasına almamız doğru değildir. Atatürk bize akıldan başka yol gösterici bırakmamıştır. Yalnız akıl hürriyetini sınırlayıcı eğitim ve hukuk birliği ile laisizmi sarsıcı her şey Atatürkçülüğe ihânet etmektir. (Falih Rıfkı Atay)

Ekonomiye Türklüğün girişi (sf. 79)

Bu notu, ikinci yazıda aldığım notlardan birinin devamı olarak görebiliriz:

Türklüğü ekonomiye Atatürk, hemen hemen zorla sokmuştur. Memleket çarşılarını, ticâretini ve büyük tarımı ellerinde tutan Hıristiyan azınlıklar, kendi hırsları yüzünden varlıklarına son verdikten sonra Atatürk; çarşıları kapanan, ticâreti duran Anadolu ve Trakya sınırları içine Türkleri adeta hapsetti idi. Eski imtiyazlılık tersine çevrilmişti. Acemice adımlar atılmıştır. Yanlış hesaplar yapılmıştır. Devletçilik kötü kullanılmıştır. Özel sektörde yolsuzluklar ve nüfûz tüccarlıkları olmuştur. Ama Türk, eskiden sadece kırtasiyecisi ve jandarması olduğu yurdunun ekonomisini kendi eline almıştır. (Falih Rıfkı Atay)

Buradaki “Hıristiyan azınlık” sözünün milliyetçi veya dinci bir anlam taşıdığını sanmıyorum; burada kastedilen azınlık cumhuriyete karşı olan azınlık olmalıdır. Diğer türlü, ikinci yazımda aldığım üçüncü notla çelişir.

Toplumu okul vasıtasıyla bütünleştirmek (sf. 80)

Eğitim birliğinden bahseden bir başka tespit:

Biz tek okulu demokraside çiftleştirmeyecektik: Lisede nasıl fen kolu, edebiyat kolu varsa, din eğitimi kolu da olacaktı. Cami hocasını karşımıza değil, yanımıza, içimize alacaktık. Din hizmetlerini, ordu hizmetleri gibi, rütbelere ayıracaktık. Hocalar sicillerine göre yükseleceklerdi. Camiler halk yığınlarına, vaaz ve hutbelerde, millî kurtuluş davasını ve devrimlerin sevgisini vereceklerdi. Kur’an’ı Arapça bile okutmayıp transkripsiyon harfleri ile okutacaktık. (Falih Rıfkı Atay)

Öğretim birliğini (tevhid-i tedrisat) sağlamak için bundan daha sağlam bir fikir olur mu? Günümüzde laiklik kavramı yanlış anlaşıldığı için bu fikir şimdi dile getirilse kıyamet kopar çünkü bu fikre göre din derslerinin de zorunlu olması gerekir.

Demokrasinin farklı bir tanımı (sf. 80)

Atay‘ın “Bir Batılı düşünür” diye tanımladığı, kimliğini yazmadığı biri, demokrasiyi şu şekilde tanımlamış:

Demokrasi bir memleketi halkın ortalamasına teslim etmek demektir. Hiçbir demokrasi seçimle en iyiyi bulamaz. Onun için önce bu ortalamayı fikirce, zevkçe yetiştirmek lazımdır. (Anonim)

Yani halkı herhangi bir açıdan (ekonomik açıdan, fikirler açısından vs.) ikiye bölmek, kutuplaştırmak yerine herkesi “ortalama”nın içerisine girecek hale getirmek, demokrasinin en etkin biçimde çalışmasını sağlar. Bu fikri geliştirerek kutuplaşmış bir halkta demokrasinin uygulanamayacağını düşünmek yanlış olmaz.

Bu yazı dizisindeki tüm yazılar

Barış Ünver
24 Aralık 2009

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.