Blog yazarları ziyaretçileri mi, takipçileri mi önemsemeli?

Blog yazmaya ilk başladığım zaman, ilk iki yıl boyunca ziyaretçi sayımı artırmayı çok isterdim. Her gün binlerce kişi beni takip etsin, ayda en az 50 bin kişi Beyn’i gezsin falan… Ufak hedeflerdi ve başardım.

Sonra? Baktım ki ziyaretçinin bana sağladığı tek katkı, birazcık daha reklam geliri ve epey bir ego tatmini. Üstelik bu ziyaretçilerin tamamına yakını arama motorlarından gelen ziyaretçilerdi ve sitemi bir defa ziyaret ettikten sonra bir daha siteye uğramıyorlardı. Eee, ne anladım ben o işten?

Ziyaretçi sayısının artışının, günde bir lira daha fazla kazandırmasından ve iyi hissettirdiğini fark ettikten sonra düşündüm: Ben Beyn’de niye yazıyordum ki yav?

Buna verebileceğim iki yanıtım vardı ki bu yanıtlar günümüzde de geçerli:

  1. Hayatımı gün gün arşivleyip, onlarca yıl sonra, geride kalan her günümü tek tek görebilmek,
  2. İnsanlara sesimi duyurmak, kendimi tanıtmak, fikirlerimi anlatmak.

İlk yanıt zaten yalnızca beni ilgilendiriyor; eğer Beyn yalnızca Hayatımın Arşivi kategorisinden ibaret olsaydı, Beyn’i okuyacak başka birine daha ihtiyacım olmazdı. Oysa ikinci yanıt, başkalarının katılımını gerektiriyor ve Beyn’i okunan bir blog yapmaya çalışmamın tek amacı o.

İşte kendime bu iki yanıtı verdikten sonra biraz daha düşündüm ve “ziyaretçi” ile “takipçi” kavramlarının farkını keşfettim. O günden beri de bütün blogları, takipçi sayısı üzerinden değerlendiriyorum ve bir blogun iyi bir blog olup olmadığına ziyaretçi istatistiklerine göre değil, takipçi istatistiklerine göre karar veriyorum. (Tabii ki blogları incelerken baktığım tek kriter bu değil; yazılarının kurgularına da bakıyorum, dili nasıl kullandığına da bakıyorum, yazım ve noktalama kurallarına ne kadar dikkat ettiğine de bakıyorum… ama bunlar bu yazının konusu değil.)

Özetle, 2008’den beri Beyn’in ziyaretçi istatistiklerini önemsememeye gayret ediyorum. Kabul etmeliyim ki ziyaretçi sayısını önemsememek acayip zor. Atıyorum, bir gün 3 bin kişi girince ama ertesi gün o 2500’e düşünce insan kötü hissediyor. Yine de, ziyaretçi sayısı üstünde çok durmayıp takipçi sayımı artırmaya uğraşıyorum.

Sanırım bu yüzden 2008’den beri ziyaretçi ortalamam epey düştü ama takipçi sayım da epey arttı. Tabii bunda en büyük pay sosyal medyanın. 2011 sonu itibarıyla takipçi istatistiklerim şu şekilde:

Yaklaşık değerler olduğundan bu sayıların toplamından 50 düşersek, toplamı 6050 ediyor. Facebook’tan arkadaşım olup aynı zamanda Twitter’dan takip eden ve Beyn’in Facebook sayfasını beğenen, diğer bir deyişle birden fazla sosyal ağda beni takip edenlerin de %20 olduğunu sallarsak, siteye her gün tarayıcısından girip o şekilde takip edenleri saymadan “Beyn’i takip eden 4500’den fazla kişi var.” diyebilirim. Günlük ziyaretçilerimin bu sayıdan az oluşu önemli değil, ben 4500 kişiye yayın yaptığımı aklımda bulundurarak hareket ediyorum.

Ve şimdi de, 2-3 yıldır çok az dikkat ettiğim bir başka konuya yoğunlaştım: ziyaretçilerimi takipçilere dönüştürmek. Bunun için yaptığım ve yapacağım (ve yapılabilecek) çalışmalar da ayrı bir yazının konusu olabilir.

Özetle; blog yazarlarının ziyaretçi sayılarına bakması bana anlamlı gelmiyor. Özellikle “kişisel blog” yazan kimselerin, kendi fikirlerini okutabileceği insanlar arasından onu sürekli takip edecek, tüm yazılarını okuyacak kişilere önem vermesi bence daha mantıklı.

Sizce?

Barış Ünver
11 Aralık 2011

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.