Maden ocağının dibinde…

Rahmetli Cem Karaca, madenciler için yazdığı şarkısında durumu anlatmış zaten. Taa 1977 yılında “Maden ocağının dibinde hava yok, ışık yok… Oğlun bile yok, bir sen varsın direnen!” demiş.

Şarkının piyasaya çıkışının üstünden neredeyse 40 yıl geçmiş. 40 yıl ulan, dile kolay. Şarkının çıkışından 15 yıl sonra, 1992 yılında, Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki bir madende 263 kişi hayatını kaybetmiş. Bundan sonraki en büyük kaza, o patlamadan 22 yıl sonra geliyor: Bu satırları yazdığım saatlerde bilindiği kadarıyla 205 madencinin hayatını kaybettiği Soma Faciası.

Onlarca, yüzlerce ölü…

Sayı önemli mi? “Değil” diyen yalan söyler; elbette önemli! 1 kişinin ölümü bile yeterince acıyken, 205 kişinin ölümü yalnızca acıyı artırıyor. 1 kişinin canı da önemliyken, 205 can birden yitince yüzümüze çarpan tokat daha şiddetli oluyor. 1 madencinin ailesinin acısı kalplerimizi kanatırken, 205 madencinin aileleriyle beraber bizim de kalplerimiz paramparça oluyor.

Ama sorumlular için 1 ölü de, 1000 ölü de aynı: 1 kişi için parmağını bile kımıldatmazken, 205 kişi öldüğünde de yerlerinden kıpırdamıyorlar. (Nezaketen popolarını kaldırıp olay yerine gitmelerini saymıyorum, olaylar olduktan sonra oraya gidip güya “incelemelerde bulunmanın” bir zerre kadar değeri, önemi yok.) 1 kişi öldüğünde de aynı açıklamayı yapıyorlar, 205 kişi öldüğünde de aynı açıklamayı yapıyorlar. 1 kişi öldüğünde istifa etmeleri gerekirken etmedikleri gibi, 205 kişi yaşamını yitirdiğinde de istifa etme duyarlılığını göstermiyor, bizim sorumsuz sorumlularımız.

Siyaset yapmak mı, hesap sormak mı?

Bu ve bunun gibi yazılara, eleştirilere yanıt hazır: “Ölüler üzerinden siyaset yapıyorsunuz, yapmayın!” Sorumlulardan hesap sorulmasını istemeyenlerin çığlıkları bunlar. Sanki 12 yıldır iktidarda Erol Büyükburç varmışçasına, sorumluluk kabul etmeyip hemen karşı saldırıya geçiyorlar.

Bu, hükümetin ve hükümeti destekleyenlerin yeni alışkanlığı: yöneltilen her eleştiriyi “siyaset yapmak” ile suçlamak. Onlara göre AKP’nin adını -olumsuz bir niyetle- ağza almak, siyaset yapmak anlamına geliyor. İstiyorlar ki ölümler hiç konuşulmasın, her şeyin üstü örtülsün ve her türlü hata, işlendiği anda unutulsun. Ellerinden gelse, naaşları da altında bırakacak şekilde bütün maden ocağını asfaltla kaplayıp duble yol açılışı yaparlar.

Size acı bir haberim var: Memleketi bu kadar politize edenler sizlerken, her şeyi siyasi çıkarlarınız için kullandıktan sonra vatandaş size tepki gösterdiğinde “siyaset yapmış” olmuyor. İnsanlar yalnızca sizden hesap soruyor. Siz hesap vermemeyi alışkanlık haline getirdiğiniz için rahatsınız ama emin olun, günü gelince hesabını vereceksiniz. O günün bu yaşamda gelmesi şart değil; her ihtimalde yargılanacaksınız ve mahkûm olacak, her ihtimalde ateşler içinde yanacaksınız.

Sonuç

Sonuç monuç yok. Bu yazdıklarımın hiçbir şey değiştirmeyeceğini biliyorum. 205 insan öldü ve kimse sorumluluk kabul etmeyecek. (Keşke, hiç değilse Enerji Bakanı Taner Yıldız bir onurlu duruş sergileyip istifa etse de, hatalı düşündüğümü bu yazıya ek olarak gururla yazsam.) Yine gündemi değiştirmeye çalışacaklar, muhalefet partileri yine aynı tuzağa düşüp onların gündemine laf yetiştirmeye çalışmaktan, bu gündemi unutacaklar.

Bizleri umutsuzluğa sürüklemek, sizin işinize yarıyor, biliyoruz. O yüzden umutsuzluğa kapılmıyoruz; yalnızca öfkemizi kontrol ediyoruz.

Barış Ünver
14 Mayıs 2014

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.