Neden kızayım ki yahu?

Bu akşam, saat 9 civarında bi’ neşe geldi bana. Durduk yerde mi neşelendim, yoksa yaptığım bir şey mi etkiledi bilmiyorum. Ama kıpır kıpır oldum, 1 saati aşkın bir süre boyunca güzel şarkılar dinledim, hatta söyledim. (Tabii bu arada, bu hafta kuracağım iş için araştırmalarıma da devam ediyorum.) Şarkı söylemekle kalmadım, Pharrell Williams’ın Happy parçasını açıp dans bile ettim.

Sonra (“davranışsal ekonomi” konulu upuzun bir makaleyi bitirince) dışarı çıkıp yürüyüş yapmaya karar verdim. Her zamanki rotamı izledim: Evden çık, 7. Cadde’yi baştan sona, sonra da sondan başa kat et, eve dön.

7. Cadde’nin başında bir kedi arabanın altından zor kurtuldu. Aracın sürücüsü acı (ama etkili) bir fren yaptı, ben de olduğum yerde sürücüye “kedi kurtuldu” anlamında elimi salladım. Araç da yoluna devam etti, ben de yoluma devam ettim.

Caddeyi bitirip, sanki bir şey unutmuşçasına geri dönüp (Sanki küt diye dönsem insanlar benden şüphelenecekmiş gibi hissediyorum, hehe.) aynı yolu tekrar yürümeye başladım. Bir sokaktan çıkan araba yaklaşırken ben de karşıya geçecektim, birazcık hızlandım. Herif de hızlandı, gece gece tabakhaneye gitmesi gerekiyormuş herhalde. Ayağımı ezmesine bir adım kala durdum, bu şerefsiz de yavaşladı. Hayvan oğlu hayvana iki elimle “BUYUR BUYUR YOL SENİN” diye atar yaptım, pislik herif de bana öfkeli öfkeli bakarak caddeye dönüp bastı gitti. Pezevengin evladı.

Birinci paragrafla dördüncü paragraf arasındaki duygu farkına dikkatinizi çekerim. Anlatırken bile kızdım, yaşarken neler yapardım düşünün.

Neyse… Dönüş yolunda da birinci paragraftaki halimle o anki halimi karşılaştırdım. “1 saat önce çalışma odamda dans ediyordum lan.” diye düşündüm. “Şimdi öfkelendim öfkelenmesine ama neye yaradı?” sorusunu sordum. “Öfkelenmeye devam etmek yerine sakinleşmeye çalışsam daha iyi olmaz mı?” mantığını kurdum. Bereket kulağımda müzikçalarım da vardı, birkaç güzel, eğlenceli şarkı dinleyip yavaş yavaş kendime geldim. Eve girdiğimde tamamen sakinleşmiştim.

Kıssam bu kadar, hissesini de içine yazdım zaten. Nasıl ama?

Not: Bu yazı için seçtiğim fotoğrafı da geçen cumartesi çektim. Anonim bir sözmüş, anlamı da şöyle: “Tanrım; bana değiştiremeyeceğim şeyler için sükunet, değiştirebileceğim şeyler için cesaret, bunların ayrımını yapabilmek için de dirayet ver.” Hikayemde de değiştiremeyeceğim bir şey konusunda sükuneti sağlayabildiğim için, yazıya bu görseli uygun gördüm.

Barış Ünver
11 Nisan 2016

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.