Recep Tayyip Erdoğan’a katıldığım konu

Beyn’i okuyup da beni yalnızca yazdığım konuların genelinden, üstünkörü bir biçimde tanımaya çalışanlar “Bu çocuk ölümüne muhalefetçi.” der. Haklıdırlar da, eleştireceğim varsa “Çok eleştirdim yav, biraz durulayım.” diye sakınmam; bir de iktidarın iyi yönlerini pek fazla yazmam. Bu yazımda tabuları yıkıyormuş gibi gözükeceğim ama beni iyi tanıyan arkadaşlarıma göre normal bir yazı olacak bu. Bu yazımda Recep Tayyip Erdoğan‘ı hangi konuda destekleyeceğimi yazacağım.

Recep Tayyip Erdoğan, her ne kadar son zamanlarda biraz yumuşasa da IMF konusundaki karşıt tavrını sürdürüyor, çok şükür. Ben de kendisini destekliyorum çünkü IMF, 1946 yılından beri (tam olarak Aralık 1945) yaptığı “çalışmalar”la ülkemizin ırzına geçti.

Önce IMF‘yi tanıyalım:

IMF Nedir?

IMF diye kısaltılan International Monetary Fund, yani Uluslararası Para Fonu, 1881’de kurulan Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi‘nin farklı bir versiyonudur. Gerçi Düyun-u Umumiye‘nin işi Osmanlı Devleti‘nin dış borçlarını düzenlemekti ama iki kurum da temelde devletlerimizin iç işlerine karışma yetkisine sahip olacak kadar ileri gidebilmişlerdir.

IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar; şu küresel ekonomi denen zımbırtının en fena ürünleridir – tabii bizim gibi gelişmekte olan ülkelere göre. İki kurum da, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri‘nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods beldesinde toplanan Birleşmiş Milletler‘in (44 ülke) imzaladığı Uluslararası Para Anlaşması kapsamında kurulmuştur. İlginçtir, uluslararası alanda ödenek yönetimini sağlaması gereken bu iki kuruluş birçok ülkede derin ekonomik bunalımlara neden olmuştur ve IMF yöneticileri her nasılsa bu ülkelerin ekonomi bakanlarınına ahkâm kesebilirler. Bunu ülkemizde de defalarca yaşadık zaten. Yaşadığımız “2001 krizi”nin, bir anayasa kitapçığının havadan bir başkasının kafasına uçmasından dolayı gerçekleştiğini mi zannediyorsunuz? Pek naifsiniz.

Ek olarak, IMF‘nin içine etmeye devam ettiği ve üstüne bir de iç işlerine karışabildiği ülkelere şu sayfadan ulaşabilirsiniz. Bu listede daha önce olan ama sonradan IMF‘ye borçlarını ödeyip IMF ile bir daha iş yapmayan ülkelerin ne durumda olduğunu da göstermek isterdim ama elimde yeterli kaynak yok maalesef.

Başbakanın tavrı nedir?

Sanıyorum Erdoğan‘ın en akılda kalan lafı “IMF‘ye ümüğümüzü sıktırmayacağız!” lafı oldu. Epey dalga geçildi bu lafla; köşe yazarları, mizah dergileri falan “ümük” kelimesine atıf yaparak pek çok cümle kurdu. Öte yandan bu lafın söylendiği tarih yerel seçimlerin hemen öncesi olduğu için yadırgandı; Erdoğan‘ın tribünlere oynadığı, seçimler olmasa IMF‘nin kucağına hop diye oturacağı söylendi.

Seçimler biteli yaklaşık 2 buçuk ay oldu ve başbakanın tavrı şu anda pek belli değil aslında. Bu sefer eleştirel değil de empatik bir yaklaşımla, başbakanın uluslararası bazda baskı altında olduğu için şu aralar mecburen IMF‘ye sıcak baktığını düşünüyorum. Recep Tayyip Erdoğan‘ı günahım kadar sevmediğimi diğer yazılarımı okuyanlar çok iyi bilirler ama yine de bu IMF konusunda başbakanın benimle aynı duygulara sahip olduğu kanısındayım.

Benim gördüğüm manzara şu: Dobra görünmeyi seven ama bazı konularda (ekonomi, dış politika) bir türlü dobra olamayan ve karşı olmasına rağmen bir şekilde IMF ile -istemeden de olsa- masaya oturması beklenen bir başbakan. Acınası bir durum ama burada olayı Erdoğan‘a yıkmak çok yersiz çünkü belki IMF‘nin kurulduğu 1946 yılından beri ülkemiz belini doğrultamadı bu konuda.

Benim görüşüm nedir?

Yazıyı hala okuduğunuza göre benim görüşümü de -önemsemeseniz bile- okumak istediğinizi varsayıyorum. Görüşüm şudur: Ben IMF konusunda Recep Tayyip Erdoğan‘ı destekliyorum ve IMF‘yle anlaşmaya yanaşmayan bir başbakan ile şu ülkemizdeki krizi daha rahat atlatabileceğimize inanıyorum. Uyuşturucu bağımlısı gibi IMF‘ye bağımlı bir şekilde krizden krize koşmanın anlamı yok: “2001 krizi” IMF yüzünden gerçekleşti ve AKP‘nin (Bak, edepsizlik ettim.) iktidara gelmesiyle yine IMF‘nin önerdiği stratejilerle krizden çıktık. Şimdi de pek dayanıklı olmayan o stratejiler yüzünden hem küresel krizle, hem de ülkemizdeki asıl krizle uğraşıyoruz. Recep Tayyip Erdoğan da benimle aynı fikirde olmalı ki tekrardan IMF‘ye bel bağlayıp ülkeyi krizden bir süreliğine çıkartmaya yanaşmıyor. Bir de AKP içerisindeki IMF yandaşları var ki, artık “tek adam” gücünü iyice kaybetmiş Erdoğan‘ı en çok zorlayanlar da onlar olmalı.

Ha, genele bakarsak Recep Tayyip Erdoğan‘ın ve iktidarının ekonomi konusunda fena halde zayıf olduğunu söyleyebilirim. Teğet dediğin çap olmuş içimizden geçiyor, hala bir “teğet” inadı… Erdoğan‘ın IMF‘ye karşıt oluşu ülkemizi krizden çıkarmak için tek başına yeterli bir zihniyet değil. Bize yine IMF‘ye karşı olan ama ekonomi konusunda yetkin bir başka hükümet gerekiyor. Son iki seçimde CHP‘ye oy attığım için beni CHP üyesi falan sanan dengesizler benim aklımdaki yeni hükümetin bir CHP hükümeti olduğunu düşünüyorlarsa yanılıyorlar: Şu anki yönetimini ele aldığımızda CHP‘den, iktidara gelir gelmez IMF‘nin ayağına kimsenin yönlendirmesine gerek kalmadan gidecek bir hükümet çıkar ancak. Koalisyon moalisyon belki kurtarır diyeceğim ama bu sefer de tüm parti liderleri birden geliyor aklıma: Ülkenin çıkarlarını düşünerek ortak bir çalışma yürütmeye yanaşmak yerine mütemadiyen birbiriyle kavga etmeye hevesli liderler o koltuklarda oturdukça bizim burnumuzun b.ktan çıkacağı yok.

Özetle…

  • IMF‘ye ben de başbakanımız gibi ölesiye karşıyım ve başbakanımızı bu konuda sonuna kadar destekliyorum…
  • …fakat şu başımızdaki hükümetin bizi bu krizden kurtarması için IMF‘ye karşı olması yetmiyor. Zaten hükümetin tamamı da IMF‘ye karşı değil.
  • Bize IMF‘ye karşı ama ekonomi konusunda da yetkin bir başka hükümet gerekiyor. Bu hükümetin aynı zamanda ülkenin çıkarlarını düşünerek HERKESLE işbirliği yapabilecek bir yapıya sahip olması işleri daha da kolaylaştırır.

Uzun cümleler kurmak zorunda kaldım, muhtemelen bazılarında anlatım bozukluğu yarattım. Niyetimin iyi olduğu konusunda şüpheniz olmasın, yalnızca ülkeyi düşünüyorum. Yanlış anlaşıldıysam affedin. Sevgiler.

Barış Ünver
10 Haziran 2009

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.