Yazamıyorum kardeşim!

Yaz geldi, yazma kabiliyetim düştü gene. Arada sırada böyle, bu yazıdaki gibi sözcük ishallerine kapılmadığım sürece bu yaz burada günlerimi özetlemekten başka pek bir şey yapamayacağım sanırım.

Eskiden öyle miydi? Gün boyu belki daha fazla boş vaktim vardı ama şu aralar da hala 1-2 saat boş vaktim oluyor. Üstelik bu süreden oyun oynadığım, haber okuduğum, kitap okuduğum zamanları hariç tutuyorum. Tamamen boşa geçen 2 saatten söz ediyorum. Bu vakti yazmaya ayıramıyorsam yazarlığım mı kaldı benim?

Bir de şu oluyor: Hani gündem hakkında yazılar yazmayı seviyorum ya, hah, gündem yoğun olunca yazı yazma isteğim azalıyor niyeyse. Konular arasında seçim yapamadığımdan olamaz, olmamalı. O zaman ne oluyor? Niye ara verdim gündem yazılarıma?

Geçen yaz da böyle olmuştu, ondan önceki yaz da kısmen yazmaktan uzaklaşmıştım. Halbuki geçen yaz çoook boş vaktim vardı; şu ankinden bile fazlaydı. Geçen yaz yazamamamın utancı daha fazla olmalıymış bak, şimdi fark ettim.

Yazmaktan çok okumayı sever oldum bu yıl. Geçen yıl toplamda 5-6 kitap bitirdiysem bu yıl, 6. ay bitmek üzereyken o 5-6’ya ulaştığımı tahmin ediyorum ki bu da her ay bir kitaba denk geliyor. Onun haricinde düzenli olarak takip ettiğim köşe yazarı sayısını bu ay, haziran ayında 14’e çıkardım. (Öncesinde 9’du.) Bununla birlikte her gün birkaç tanesi özel haber sitesi, iki tanesi teknoloji haberleri sitesi, 50-60 tanesi de yerli ve yabancı blog olmak üzere birçok kaynağı da takip etmeye devam ediyorum. Blogların sayısına bakmayın, hepsinden günde 30 yazı ancak çıkıyor. Asıl haber siteleri toplamda günde 200-250 arası yazı yayına sokuyor da benim günümü onlar tüketiyor. Varsın tüketsinler, bilgilenmek güzel şey.

“Çok okuyorum, çok bilenim, çok süperim.” görgüsüzlüğüne yaklaştım, farkındayım ama siz de beni anlayın, gün özetlerinde bunlardan hiç bahsetmediğim için abonelerimin “Bu ne be, adamın gün boyu yaptığı hiçbir şey yok.” dediğinden korkuyorum. Mecburi övünç benimkisi.

Dağıttım konuyu. Ne diyordum? Yazmaktan çok okumayı sever oldum ve bir blog yazarı olarak bunu kendime hiç yakıştırmıyorum. Her ay, o ayın gün sayısı kadar yazı garanti yayına giriyor ama ben gün özetlerimi yazıdan saymıyorum ve haftada en az 3 tane veya ayda en az 10 tane gün özeti haricinde yazı yazmaya uğraşıyorum. Bu yıl bu dediğimi sadece mart ve mayıs aylarında başarmışım, halbuki 2007’nin yaz aylarına baktığım zaman 70-80 yazılık aylar görüyorum. Gerçi o zamanlar tek satırlık (diğer bir deyişle Twitter‘lık) yazılar yazdığım da oluyordu. Şimdi yazdım mı bir A4 sayfasına sığmasını veya 1 sayfayı aşmasını istiyorum en azından. (Her zaman başarabildiğimi söyleyemem tabii ama artık çoğu yazım uzun. Mesela bu yazım uzun.

Bir de eskiden çok yorum gelirdi Beyn’e. Daha doğrusu tüm bloglara şimdikinden çok daha fazla yorum gelirdi. Ne zaman ki Twitter çıktı da insanlar oradan yorumlaşmaya başladı, ne zaman ki FriendFeed çıktı da insanlar her türlü yorumunu oradan yazmaya başladı, ne zaman ki Facebook yaygınlaştı da millet oradan iletişim kurmaya başladı, bloglara gelen yorum sayısı azaldı. Yıllardır Beyn’in pabucu damdayken sosyal ağ profillerimin pabuçlarıyla uğraşıyorum. Hele hele FriendFeed‘le Facebook‘un o “beğen” düğmeleri yok mu… Forumlarda sosyalleştiğim ergen zamanlarımda yöneticisi veya kıdem sahibi olduğum forumlarda “+rep” veya “teşekkür” düğmelerine (O zamanlar “düğme”ye “buton” derdik.) hiddetle ve şiddetle karşı çıkardık çünkü bilirdik ki o düğmelerin var olduğu forumlarda çok daha az mesaj yazılıyordu. Şimdi bu yazının altında bile Facebook‘un “beğen” düğmesi var anasını satayım. Beğenin madem!

Son zamanlarda gördüğüm bloglarda yükselen güzel modalardan biri hikaye yazma. Eskiden mim falan vardı, sinir olurdum ama mim başlattığım bile olurdu. Şimdi örneğin HayalMai sitesine bakıyorum, adam (İbrahim Şirin) bitmeyen bir yazı dizisi halinde hikaye yazıyor, ne güzel… Çok imrendim mesela ben bu işe. Benim de bir-iki hikaye denemem olmuştu (hatta birini Beyn’de yayınlamıştım da ailem beni linç ediyordu) ama devamını getirmemiştim, niyeyse. Şimdi getirmeye karar verdim. Evet evet, haftada en az bir hikaye yazacağım. Her gün yarım saat spor yapacak kadar disipline girdiysem bunu da yaparım elbet. (Cümlenin içine artık düzenli olarak spor yaptığımı nasıl da sıkıştırdım, nasıl da fark etmediniz… Çok kurnazım be.)

Gündem yazılarına da tekrar başlayacağım. Ne zamandır yazmıyorum, iyi gelir bünyeye. Eskiden gündem yazılarım 100’er yorum alırdı, en krallarının 300 sınırını geçtiğini görüyorum ama sosyal ağlar yaygınlaşınca yorum olayı bitti bloglarda. Olsun. Blog yazmaya başladığım 2006 yılı boyunca bırakın yorum kaydını, ziyaretçi kaydını bile tutmuyordum. Tekrar o umursamazlığa erişsem diye yırtınsam da erişemem, biliyorum.

Epey dağınık bir yazı oldu, farkındayım. Özür dilerim. Yine de “beğen”in bu yazıyı. Nezaketen de olsa, yorum da yazın. Hatta kabalık etmek için bile yazabilirsiniz, niye karışayım?

Not: Evet, yukarıdaki fotoğraf bana ait. Yazıya uygun bir yüz ifadesi oldu. Aslında böyle ifadeleri bu tarz “en kişisel” yazılarımda kullansam hoş olur. Neyse, bitmişti yazı, unuttum. Özür dilerim tekrar.

Barış Ünver
27 Haziran 2010

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.