Zengin olmanın en kolay yolu

Bu yazıyı okumadan önce, tam 3 bardak su içmenizi rica ediyorum. Gerçekten. İçtikten sonra yazıya devam ederseniz, yazıda anlatacağım zengin olma yönteminin mantığını uygulamalı olarak öğreneceksiniz.

Hadi için. Bekliyorum…

Dediğim gibi, içerseniz anlatacağım zengin olma yönteminin ilk adımını şimdiden atmış olacaksınız.

Zenginliğe bir adım daha yaklaşacaksınız.

İçtiniz mi?

Güzel. Başlayalım o zaman.

Az önce bol bol su içtiniz. Şu anda suya ihtiyacınız olduğunu hissediyor musunuz? (Hissediyorsanız, bir bardak su daha içip soruyu kendinize bir daha sorun.) Hissetmiyorsanız, bu yazıda anlatacağım zenginlik yönteminin temeli olan hayat felsefesini daha kolay anlayabilirsiniz:

Kişinin maddi zenginliği, ihtiyacı olmayan şeylerdedir.

İnsan, zenginliğin göreceli bir şey olduğunu unutup duruyor. Garip bir şey bu:

  • Tamamen kendimize yetecek, bizi mutlu eden (veya etmesi gereken) bir hayatı olan biri, geniş malikânelerde yaşayan, istediği her şeyi satın alabilen “büyük” insanların saniyede kaç dolar kazandığına bakıp, zengin olmadığı (veya zengin olmadığını düşündüğü) için hayıflanıyor.
  • İhtiyaçlarını karşılayabildiği sürece, lüksünü de biraz olsun yaşayınca yeteri kadar mutlu olabileceğini düşünmüyor; tüm hayallerini yaşadıktan sonra mutlu olabileceğini zannediyor. İstediği her şeyi yapabilen adamların yaşadığı mutsuzluktan haberi yok.
  • Hepsinin ötesinde, mutluluğu ve zenginliği maddiyatta arıyor.

(Son maddeyi bu yazıda tartışmayacağım çünkü yalnızca manevi zenginliği sağlayınca mutlak mutluluğa ulaşmanın çok zor olduğunun ben de farkındayım.)

İçtiğiniz o 3 bardak suyun ardından, daha fazla su içmek istememenize rağmen su içmeniz mantıklı olur muydu? Peki, içtiğiniz 2 bardak sudan sonra içtiğiniz üçüncü bardak suyu içmeniz gerçekten şart mıydı?

Bu üç bardağın ikisini ihtiyaç, üçüncüsünü lüks kabul edelim ve asıl örneklerimize geçelim:

Birinci örnek

Ortalama bir kazancınız ve ortalama bir yaşantınız olduğunu, yalnız yaşadığınızı ve kendi hayatınızı idame ettirdiğinizi varsayalım. Diyelim ki, ayda 1500 lira kazanıyorsunuz ve bu size fazlasıyla yetiyor. Her hafta sinemaya gidiyorsunuz, canınız istediğinde güzel bir restoranda yemeğinizi yiyorsunuz, kredi kartınızı akıllıca kullanarak taksitle bazı pahalı ev eşyalarını alabiliyorsunuz falan… Hal böyleyken, ayda 5000 lira kazandığınız bir senaryoda zengin olacağınızı düşünebiliriz, değil mi? Evet.

Bir de koca bir holdingin başında olduğunuzu, evli ve 3 çocuk sahibi olduğunuzu düşünelim. Her gün özel şoförlerinizden biri sizi mütevazı tripleks villanızdan alıp sizi, holdinginizin genel merkezinin en üst katındaki ofisinize bırakıyor; diğer şoförünüz çocukları okula bıraktıktan sonra eşinizi alışveriş merkezlerine götürüyor falan… Holdinginiz para basıyor, ayda 10 milyon lira cirosu var. Hal böyleyken, ayda 5000 lira kazandığınız bir senaryoda batarsınız, değil mi? Evet!

İkinci örnek

Şu anda yeni bir bilgisayara ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Var olan masaüstü bilgisayarım, 2008 yılında topladığım bir kasaya, yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılında aldığım güzel bir monitöre ve diğer parçalara sahip.

Bir de yeni bir tablete ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Bu isteğimin altında, web sitesini yaptığım müşterilerin karşısında tablet bilgisayarı çıkarıp onların önünde prestij kazanma beklentisi var – bu fikri aklıma bir arkadaşım sokmuştu. Ayrıca yanımda sürekli ufacık bir bilgisayar taşıyabilme düşüncesi, çok hoş bir düşünce.

Kasamı değiştirmek istiyorum çünkü günümüzde kullandığım yazılımları ve bilgisayar oyunlarını kullanabilmem ve oynayabilmem için, daha hızlı bir donanıma sahip olmam gerekiyor. Yeni oyunları oynayamıyorum, orası doğru ama yeni yazılımların tamamına yakını zaten yüksek hızlı bir bilgisayar gerektirmiyor ve gerektirenler de şu anki donanımım ile işlevini kaybetmeden, sadece birazcık yavaş çalışıyor.

Şimdi fark ettim ki, müşterilerimin önünde prestij kazanmak -veya daha doğru tabirle “hava atmak”- benim için bir öncelik değil. Web tasarım konusundaki bilgim ve biraz da ikna yeteneğimle zaten müşteriyle anlaşmayı becerebiliyorum. Taşınabilir bilgisayar konusunda da sorunum yok: Ailem sağ olsun, bu yılın başında bir dizüstü bilgisayar sahibi oldum, üstelik işim için!

Demek ki hız dışında bir gelişme beklentim yok ve o gelişmenin de -hiç değilse —2 yıl daha- bir aciliyeti yok. Demek ki yeni bir bilgisayar, benim için bir lüks. Demek ki şu anda yeni bir bilgisayara ihtiyacım yok.

Demek ki müşterilerimi etkilemek benim için bir öncelik değil, sadece bana daha fazla para kazandırma ihtimali var. Demek ki hava atmak için bir tablet almak, benim için bir lüks. Demek ki şu anda yeni bir tablete ihtiyacım yok.

Üçüncü örnek

Babam, yanlış hatırlamıyorsam 2000 yılında işinden zamansız bir şekilde istifa etmeye karar verdikten sonra, hiç olmadığımız kadar zengince yaşadığımızı anımsıyorum. Depremin ardından geçen yıllarda -çoğunlukla psikolojimizi düzeltmek niyetiyle- lüks içerisinde 1-2 yıl geçirdik. Sonra birikimlerimiz tükendi. Babam hala bir iş bulabilmiş değildi.

Lükslerden anında kurtulduk ki lükslerden bir anda kurtulmak epey sancılı bir süreçti. İhtiyaçlarımızı da gözden geçirdik ve yaşamsal olmayan, “lüks” tanımına daha yakın ihtiyaçlarımızın bazılarından vazgeçtik.

Bu sırada babam kendi işini kurdu (atık toplama ve geri dönüşüm), borç alıp bir kamyonet satın aldı ve sanayi bölgesinde bir depo kiraladı. İşe başladıktan kısa süre sonra bir veya iki eleman alacak kadar geliştirdi işini. İşe başlamak için aldığı borçları kapatmasına çok yakın bir süre varken SEKA adlı, kağıt üzerine çalışan İzmit’teki en büyük devlet kurumu kapatıldı.

Zengin olmanın yolu

Örneklerin neyin örnekleri olduğunu merak ettiniz, değil mi?

  1. Zenginliğin göreceli bir kavram olduğunu kavramak
  2. Lüks ile ihtiyaç arasındaki farkı anlamak ve gözetmek
  3. Lüksleri en aza indirgeyip, belli ihtiyaçları da gözden geçirmek

İlkini, iki farkı gelir düzeyindeki insanı karşılaştırarak kavradık zaten. İkincisini, benim çılgın elektronik sevdalarımın örneğiyle işledik. Benim geçmişimden gerçek bir hikâye de, üçüncü maddenin örneğiydi.

Umarım anlatmak istediğim şeyi anlatabilmişimdir.

Söz sizde

Sizin de bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum: Haklı mıyım, haksız mıyım? Haklıysam -eyvallah ama- niye haklıyım, haksızsam -aşk olsun ama- neden haksızım?

Bu, önemli bir konu. Ne kadar çok arkadaşımla tartışabilirsem, o kadar iyi. O arkadaşlarım da ne kadar çok arkadaşıyla tartışabilirse, o kadar iyi. Yazıyı paylaşmanız ve hep beraber konuşmamız, en iyisi.

Barış Ünver
05 Mayıs 2012

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.