Şimdiden uyarıyorum: Tane tane anlatacağım, hepsini okuyup anlamadan yorum yazan olursa notunu kırarım.
BİR: Darbeler konusunda nasıl düşünmeli, ne pozisyon almalı?
Darbelere kategorik olarak karşıyım. “Darbeci değilim ama…” diye başlayan cümlelerin uğursuzluk getirdiğine inanırım. Darbelerin meşruiyetini tartışanların ya yeterince düşünmediğini, ya da yeterince düşünecek akli melekelere sahip olmadığını düşünürüm.
İktidara karşı olduğumu anlamak için beni tanımanız veya zamanında Tayyip Erdoğan’ın bana açtırdığı (ve kaybettiği) davayı okumanız şart değil; Beyn’deki yazılarımdan birkaçını okusanız yeter. Yine de, AKP iktidarını indirmek için yapılacak bir darbe girişiminde AKP’nin yanında, darbecilerin karşısında olacağımı da yıllardır çevreme söylerim. Ve dün, bu düşüncemi Twitter’dan açıkça paylaştım:
Bu ülke darbelerden çok çekti. Sadece darbe döneminde değil, darbe sırasında ve darbe sonrasında iktidara gelen zihniyetlerden de çok çekti. Birini zorbalıkla engellemek, o kişinin düşüncesini yok etmez; tam tersi, alevlendirerek büyütürsünüz o fikri, o ülküyü. Yani sırf pragmatik açıdan bile düşünecek olsanız, AKP’nin darbeyle iktidardan indirilmesi demek, AKP zihniyetinin 10 yıl sonra daha da güçlenerek iktidara gelmesi demek olur.
Özetle: Darbelere karşıyım. Ve AKP’ye karşı olmam, onların darbeyle gitmelerini istemem için bir gerekçe olamaz. Darbelere karşıyım.
İKİ: Böyle darbe mi olur lan?
Jetler akşam 10 gibi havalandı, ben de merak edip dışarı çıktım. Bir helikopterden MİT’e açılan ateşi gördükten yarım saat sonra da eve döndüm. Eve dönerken telefonda “TSK: Yönetime bütünüyle el konulmuştur” haberini görünce, eve sadece eşyalarımı toplamak için girdim; sonra da hemen dibimde oturan babam ve babaannemin evine geçtim.
Sonrası bütünüyle kafa karışıklığı. TRT’de yayınlanan bildiriyi izlerken, A Haber’in bu bildiriyi yayınlamadığını gördüm. Bütün televizyonlar açıktı. İnternet biraz yavaşlamış gibiydi ama sonradan özel bir yavaşlatma olmadığını anladım. İnternet de açıktı. Pencereler de açıktı ama jetler ses hızını aşınca çıkan ses patlamaları yüzünden onları kapattık. (Fayda etmedi çünkü bina deprem olmuş gibi sallandı her patlamada.) Jet ve helikopter seslerini, ses ve bomba patlamalarını duyuyordum, aynı zamanda televizyon izliyor, WhatsApp’tan arkadaşlarla mesajlaşıyordum. Elektrikler de kesilmemişti, sular da.
“Bu ne lan, böyle dandik darbe mi olur?” diye düşündüm. Sonra ses bombasını yedim, o düşünceden vazgeçtim. Sonra internette takılırken tekrar aynı şeyi düşündüm. Sonra bir jet evimizin üzerinde alçak uçuş yaptı, yine vazgeçtim. Bu bir süre böyle gitti.
Ama başından beri, darbe girişiminin başarısız olduğunun farkındaydım. İstedikleri kadar jet uçursunlar, bomba atsınlar; millet sokağa çıkma yasağına uymuyorsa ve bu engellenemiyorsa, internet açıksa ve herkes darbe girişimini konuşuyorsa, televizyon kanalları açıksa ve bu muazzam (!) darbenin mağdurları (?) kanallarda konuşmalar yapıyorsa, havalimanına vatandaşları çağırıyorsa, o darbe girişimi başarısızdır. Jetleriyle, helikopterleriyle rezil oldular, ama 200’e yakın cana da kıydılar.
ÜÇ: Darbe girişimi bir tiyatro muydu?
Cevap veriyorum: Zırt.
Gece boyunca bu başarısız darbe girişimini “tiyatro” olarak yorumladım. Çünkü bu darbe başarılı olsaydı 10 yıl sonra daha güçlü bir şekilde iktidara dönecek olan zihniyet, darbe başarısız olduğu için bundan hemen şimdi nemalanma olanağı olacaktı. Nitekim, A Haber’deki “işte milli iradeye böyle saldırıyorlar” tarzı propaganda benzeri konuşmalar ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Atatürk Havalimanı’nda yaptığı basbayağı propaganda konuşmaları, bu darbe girişiminin yürütülen bir senaryo olduğunu düşünen benim gibi insanları iyice ikna etti.
Ama ölenler var? Evet, var. Eğer bu bir tiyatroysa, gözaltına alınan 3000’e yakın askeri personelin tek bir senaryoyu takip etmediğini düşünmek abes olmazdı. Tepedeki 30-40 “darbeci”nin altındaki, olaylardan neredeyse bihaber yüzlerce, binlerce eratın bir kısmının gaza gelip adam öldürmesi, senaryonun beklenen sapmaları arasında yer alabilirdi. (Bu gaza gelme durumu, olay bir tiyatrodan ibaret değilse bile varlığından şüphe duymadığım bir durum. Halkın üstüne helikopterden makineli tüfekle ateş açmak için önce şerefsiz bir pislik olmak, sonra da yeterince gaza gelmek lazım. Hayvanlar.)
“Tiyatro” iddiasını destekleyebilecek somut bir delilimiz yok. Ne yazık ki, yaşananların tiyatro olmadığı iddiasını destekleyebilecek somut bir delilimiz de yok.
O yüzden bu iddianın üstünde kafa yormanın bir anlamı da yok.
Onun yerine, Ahmet Şık’ın yazdıklarını okuyalım. Zamanında Cemaat hakkında yazdığı kitap yüzünden AKP tarafından tutuklatılan Ahmet Şık, Cemaat’i en yakından tanıyan insanlardan birisi. Onun iddialarına yüzde yüz güvenmesek de, “temelsiz olmasaydı paylaşmazdı” diye düşünebiliriz. Buyrun:
DÖRT: Bundan sonra ne olacak?
Hepsinden önce temennim şudur: İnşallah, milletimizin başına bir daha darbe diye bir bela gelmeyecek. Gerek ordumuzun üst kademesinin darbe karşıtlığındaki kararlılığı, gerekse Özel Harekât timlerinin başarısı bu konudaki inancımı perçinledi. O yüzden mutluyum, gelecekten umutluyum.
Ama Ahmet Şık’ın yukarıdaki tweet’lerinden sonuncusunu da tekrarlayayım: Apoletli faşizm ile sivil faşizmin taht savaşının tek kazananı faşizm oldu.
Sahi, bir partinin bu kaos ortamını, milletvekili sayısını artırıp 367’nin üzerine çıkarmak için kullanması mümkün mü? 367 milletvekilini geçip, ciddi ciddi rejim değişikliğine çalışacak bir iktidar çıkar mı o sandıktan? Gerçekten bu kadar alçalabilecek bir parti var mı?
Beni endişelendiren budur. Darbe girişimi bünyemizde korku yaratıyorsa, rejim değişikliği girişimi de bünyemizde endişe yaratıyor. Biri ötekinden daha iyi değil, hatta bu yüzden bu yazının başında bahsettiğim bazı insanlar rejimi değiştirmeye niyetlenen partileri darbeyle susturmayı doğru buluyorlar. Umarım bu endişem(iz) yersizdir ve hiçbir parti, kaostan oy çıkartmaya çalışacak kadar şerefsizleşmez.
Her şeyden sonra temennim şudur: İnşallah, bu kaos ortamını fırsat bilip oyunu artırmaya çalışan bir parti çıkmaz.
Sevgiler.