Lütfen sesli olarak şu soruyu kendinize sorun ve yine kendinize karşı dürüst olarak yanıtlayın: Yazılarınızı yazarken düşündüğünüz şey arama motorları mı, ziyaretçileriniz mi?
İnternet sitelerinde arama motorlarını kandırarak daha fazla ziyaretçi çekmeye yönelik türlü hinlikler yapılıyor birkaç yıldır. Yalnız ziyaretçi çekmek için arama motorları kandırılmaya çalışılırken bazen öyle bir noktaya geliniyor ki, ziyaretçinin ne istediği önemsenmemeye başlanıyor ve birinci plana arama motorları oturuveriyor. Yani ortaya, ziyaretçi çekmek için yapılanların potansiyel ziyaretçilerle bir ilgisi olmaması gibi saçma bir durum çıkmış oluyor.
Üzülerek fark edilmesi gereken bir nokta da şu: Bunu yalnızca blog’lar yapıyor. Hayır, bunu yalnızca Türkçe blog’lar yapıyor! Birçok Türkçe blog’da youtube video indir gibi, hatırla sevgili dizi izle gibi, var mısın yok musun oyna gibi ifadeleri başlıklarda, etiketlerde, ne bileyim yazının içerisinde defalarca tekrarlanırken görebiliyoruz. Bu çeşit robotsu ifadelerin kullanıldığı yerler de sadece ve sadece arama motorları. Biz arama motorlarına “Abi ben Hatırla Sevgili dizisinin bölümlerini izlemek istiyorum, bana yol gösterir misin?” demiyoruz, mümkün olan en spesifik ifadeleri kullanarak, birazcık arama motorca konuşarak istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyoruz. Bu ilginçlikten faydalanmak isteyen SEO çakalları da haliyle arama motorlarının dikkat ettiği yerlere böyle ifadeler yerleştirerek arama motorlarını kandırmayı başarıyorlar.
Böyle bir blog kısa vadede ziyaretçi çekebilir, ama böyle bir blog’un asla ve asla kitlesi olmaz. Bir blog yazarı, takipçilerinin, müdavimlerinin, hatta tiryakilerinin olmasını istiyorsa blog’unu ziyaretçilere beğendirme telaşında olmalıdır, arama motorlarına değil. Google‘da üst sıralara çıkmak için bin bir takla atarken ziyaretçilerini unutan blog yazarının başarı beklemeye hakkı dahi olmamalıdır.
SEO gereksizdir demiyorum tabii. Kendi sınıfınızdaki blog’larla rekabet edebilmeniz ve/veya daha fazla ziyaretçi alıp kendinizi tanıtmak için blog’unuzu arama motorları için optimize etmeyi bilmek, o blog’u kendi sınıfının üst sıralarına taşıyabilmesi için en güçlü silahlarından biridir. Ama dozunu kaçırdığınız vakit ziyaretçilerinizi de kaçırırsınız. Ben de SEO‘dan faydalanan biriyim ama hiçbir zaman ilgimin veya bilgimin olmadığı konulardan bahsedip, onu çeşitli anahtar kelimelerle süsleyerek geçici bir ziyaretçi kitlesi oluşturmaya niyet etmedim. Yine de birçok SEO manyağından çok daha iyi istatistiklere sahibim.
İstatistik dedim de aklıma geçenlerde Blograzzi Forum‘daki bir tartışmada söylediklerim geldi, onları tekrarlayayım: Alexa istatistikleriniz, Google PageRank değeriniz, ne bileyim gelen bağlantı (backlink) sayınız falan… Bunların hiçbiri sitenizin gerçek değerini tam olarak yansıtamaz. Günlük ziyaretçi sayınız, eğer bunun için yaptıklarınız saçmalık derecesinde değilse bir nebze değerinizin gerçek değerini yansıtabilir. Yine de sitenizin gerçek değeri, bunu söyleyince sevgi pıtırcığı gibi gözükecek olsam da, sitenizden faydalanan, sitenize girdiği için size minnet duyan kişilerin sayısıdır, hissettiklerinin bileşkesidir. Bunu ölçmek de çok zordur tabii, size e-posta atıp veya yorum yazıp teşekkür eden kişiler haricinde bunu öğrenebileceğiniz bir kaynak yoktur. İnternet sitenizin görünen istatistiklerinizi kullanın, onlarla övünün ama onların sahte itibar değerleri olduğu gerçeğini de kabullenin.
İlla SEO yapacaksanız (ki yapın, SEO iyidir) şöyle yapın:
- Arama motorları sizin yazdığınız başlıklardan anahtar kelime çıkarsın, siz direkt olarak anahtar kelimeleri girmeyin. Diyelim ki Sultana‘nın son çıkan albümünü tanıtacaksınız. Sultana‘nın son albümünü indirmek, dinlemek isteyenleri de siteye çekme amaçlı “sultana full albüm indir dinle” gibi bir başlık gireceğinize “Sultana – Şöhret Yolu incelemesi” gibi bir başlık girersiniz ve bazı aramalarda çıkmazsınız ama diğer aramalarda da daha üst sıralarda yer alma ihtimaliniz artar. Empati kurun beya, Google‘da çıkan sonuçlar arasında en yapay başlığa mı girersiniz yoksa size en anlamlı gelen başlığa mı?
- Ziyaretçileri ikinci plana atmayın. Blog’unuzun büyümesini ve daha çok takip edilmesini sağlamak istiyorsanız, bunun için bilginizin olmadığı onlarca konu hakkında saçma sapan (veya daha da kötüsü, kopyala/yapıştır) yazılar yazacağınıza bildiğiniz ve/veya ilgili olduğunuz konular hakkında yazın. Bu, sitenize giren ziyaretçi sayısını artırmayacaktır ama sitenizi seven sürekli ziyaretçilerinizin antipatisini de toplamazsınız bu şekilde. Ben şimdi Beyn’e dizi özetleri girmeye kalksam beni öldürmek isteyecek, Beyn’i takip etmeyi bırakacak onlarca kişi vardır herhalde :).
- Arama motorlarını küçümsemeyin. Arama motorları kendi kendine oluşmuş, yapay zekaya sahip robotsu organizmalar değil, onu oluşturanlar da insan. Google‘ı ele alalım: Google‘da yüzlerce mühendis çalışıyor, sırf bu arama motoru kısmında. Nasıl işe alındıkları konusundaki dedikoduları okuyorsanız, Google’ın işe alma konusunda nasıl ince eleyip sık dokuduğunu da tahmin edebilirsiniz. Google‘da arama yapanlara daha iyi hizmet vermek adına algoritmalarını her gün geliştirmeye çalışıyorlar. Yazının başında ürettiğim soruyu (“Abi ben Hatırla Sevgili dizisinin bölümlerini izlemek istiyorum, bana yol gösterir misin?”) gerçekten sorabileceğimiz günler de gelecek, o zamana kadar da gelişmeler hiç durmayacak. Yani siz çapraz bağlantı değişimi gibi hinliklerle uğraşırken Google sizi çoktan potansiyel sahtekâr olarak işaretlemiş oluyor.
- Arama motorlarını küçümseyin. Birbirini yalanlayan art arda iki madde yazmak biraz basmakalıp oldu ama demek istediğimi ancak bu şekilde anlatabilirim. Onlar da yapay zeka ürünü sonuçta; hizmet etmek istediğiniz gerçek ziyaretçiler varken arama motorlarına kayıtsız şartsız biat nedir canım?
- Arama motorları için değil, ziyaretçileriniz için yazın. Bu maddeyi daha fazla açıklamama gerek yoktur umarım.
- Günlük ziyaretçi sayınızı değil, sürekli ziyaretçi sayınızı önemseyin. SEO‘nun b.kunu çıkararak günde on binlerce ziyaretçi almak mümkünken, hatta bu güce de sahipken (Google, istatistikleri yüksek olan siteleri arama motorlarında daha öne çıkarıyor.) ben sürekli ziyaretçilerime bakıyorum, çünkü her gün onlara bir şey anlatabildiğim kişi sayısını ancak oradan kontrol edebilirim. Şu anda besleme kaynağından beni takip eden kişi sayısı 250 ile 300 arasında ve bu ortalama sayı benim için çok iyi ve yeterli. Google‘dan gelecek ve sayfayı gezdikten sonra blog’umu unutacak 10 bin ziyaretçiden daha iyi en azından.
- Paranın esiri olmayın. Çoğu blog yazarı daha çok para kazanabilmek için SEO‘ya abanıyor. Bir de işin ilginci o gelen ve giden on bin ziyaretçi de bu arkadaşların işine yarıyor. Bu durumda çöplük bir blog günde 5-10 dolar kazanabiliyor ama kaybeden, çöplüğe dönen internet oluyor. Çünkü bu başarısını açıklayan blog sahibini takip etmeye kararlı onlarca, yüzlerce gaza gelmiş çocuk benzer çöplükler oluşturuyor. İkisinin ortasını bulmak lazım. İddia ediyorum, bir yıl içerisinde Beyn’den ayda en az 500 lira kazanabilecek duruma geleceğim ve bunu düsturumdan vazgeçmeden yapacağım.
SEO konusunda bilgili biri olarak yazdım bu yazıyı, o unutulmasın lütfen. Çünkü ben de zamanında SEO‘ya abanmaya kalktım, konu hakkında bol bol araştırma yapıp Beyn’i ona göre şekillendirmeye çalıştım ama sonradan bu yaptıklarımın var olan ziyaretçilerimin düşüncelerini olumsuz yönde etkileyeceğini fark ettim ve kendimi bu işin dengesini bulmaya adadım. O adama süresi de geçtikten sonra konu hakkında çok az uğraş vererek (Bu yazıdan sonra inanılmaz -ama dozunda- etkili SEO taktikleri vereceğim bir yazı da yazacağım.) Beyn’in şu anki istatistiklerine ulaştım. O yüzden lütfen bu yazıyı biraz olsun önemseyin. Canlı örnek var lan karşınızda! :)