“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” demiş yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk. Buna göre eğer vatanımızı savunacaksak yanımızdaki sağcı mıymış, solcu muymuş, AKP’ci miymiş, CHP’ci miymiş, MHP’ci miymiş… diye kontrol etmemiz saçma olur. Yanımızdakine değil, karşımızdakine bakmamız gerekiyor.
Ben, millet inanmamakta ısrar etse de, herhangi bir “şey”ci değilim. Ha, Atatürkçüyüm, o ayrı. Günümüzde milletin birbirini kafasında bir yere oturtmak için kullandığı kriterlerin hiçbirine uymadığımı anlatmak istiyorum. Ben vatanseverim abi. Vatanımı seviyorum ve vatanım için en iyisi, en uygunu neyse onu bulmaya çalışıyorum. Eğer sosyal demokrat düşüncelere destek veriyorsam, bana “solcu” demeden önce milliyetçi olduğumu da göz önünde bulundurmanız gerekir. Dinin, devlet işlerinde kullanılmamasını desteklerken dünyanın düzeninde Kur’an-ı Kerim’in büyük rol oynaması gerektiğini düşünenlerdenim. Ve her şeye rağmen, milletin birbirine sağcı, solcu demesini kesin bir ifadeyle “bölücülük” olarak tanımlıyorum. Robot olsa kısa devre yapar; sizin de kafanız karışmadı mı? İşte böyle acayip bir adamım ben.
Konumuza dönelim: Aziz Karaca, İslamcı çizgisiyle bilinen Yeni Mesaj gazetesindeki bir köşe yazarı. “Solcuların haber sitesi” diye bilinen OdaTV‘de rastladım kendisine ve bugün yazdığı köşe yazısına. Buyrun, okuyalım:
Kim bu ya da kim bunlar?
O kadar çok ki, sadece isimleri ciltler oluşturur.
Hiçbir dönemde iftiracılık bu kadar serbest, bu kadar müeyyidesiz olmamıştı. Yalan–dolan, iftira, kara çalma hem dinde hem hukukta en büyük suç ama iftiracılık bu gün en gözde meslek.
Yönettiği gazetede, yazı yazdığı köşesinde kim katı açılmamış iftiralara imza atarsa hem primi artıyor hem de birden bire yıldızı parlıyor. Özellikle hedefte Türk ordusu varsa, ordunun mensuplarına iftira söz konusu ise o iftiracıyı artık kimse tutamıyor.
Bazı siyasetçiler gibi yegane sermayeleri utanmaz yüz ve tükenmez söz olan iftiracı gazeteciler kimi iftira üretim merkezlerince el üstünde tutuluyorlar.
Koskoca Haziran ayını millete zehir eden, Temmuz’un ortalarına kadar sarkan “Fethullah Gülen’i ve AKP’yi bitirme planı” diye kamuoyuna servis edilen “kağıt parçasından” ne çıktı? Koskoca bir hiç.
İftira olduğu, düzmece olduğu, fotokopi olduğu aslının–astarının olmadığı ortaya çıkmadı mı? Çıktı.
Peki koskoca bir milleti, koskoca devleti elli gün meşgul eden bu iftiracılara bu fatura çıktı mı, çıkarıldı mı? Hayır.
Onlar kaldıkları yerden yeni yeni düzmecelerine, yeni iftiralarına devam ediyorlar.
Adamlar utanmaz bir yüze sahipler diye, ar damarları çatlamış, temiz adamlar gibi milletin içinde dolaşıyorlar diye, iftiraları da bir türlü bitmiyor diye attıkları her iftira yanlarına mı kalacak?
Binlerce yıllık devlet kurumları iftira şebekelerinin seri iftiraları yüzünden yıpranmaya mı bırakılacak?
Bir vatandaş olarak bu iftiracılardan davacıyım.
Uydurma manşetleri ile, kasıtlı haber programları ile, ipe–sapa gelmez yazıları ile benim günümü, gündemimi, gecemi–gündüzümü meşgul etme, kirletme hakkına sahip değiller.
Aklını–gönlünü kiraya vermemiş olan her Türk vatandaşının da benim gibi düşündüğüne inanıyorum.
Artık bundan böyle bu yüzsüzlerin, bu iftiracıların, bu iftira üretim merkezinde dolgun maaşla çalışan maşaların yaptıkları, yazdıkları yanlarına kalmasın ve mutlaka hesap sorulsun istiyoruz.
Vatanından başka hiçbir kuruma, topluluğa veya kişiye bağlı olmayan biri olarak, bu yazıyı yazan kişiye en içten tebriklerimi yollarım. Ucu hiçbir yere çıkmayan, dava bittikten sonra bir ay geçmeden unutulan ama ciddi ciddi 50 günümüzü yiyen saçma sapan bir konunun ülkemize neler yaptığı ancak bu kadar net bir dille anlatılabilirdi. Ayrıca dikkatle bakarsanız yazıda, yazı yazılırken “vatan sevgisi” haricinde hiçbir unsurun kullanılmadığını görebilirsiniz.
Böyle bir yazı, daha doğrusu bu tür yazılar, vatanımızı seven her bireyi birleştirecek güçtedir. Bu tür yazarların ise önemsenmesi gerekiyor, hangi gazetede olursa olsun. Yok İslamcıymış, yok Amerikancıymış, yok komünistmiş… Böyle şeylere bakarsanız baştan kaybedersiniz; bakmanız gereken yazarın kimliği değildir. En solcusundan tutun en sağcısına kadar bütün bireylerde Türkiye sevgisi vardır ve milletin bölünmemesi için bakılması gereken budur, başkası değil.
Örneğin ben Aziz Karaca‘yı tanımam etmem ve OdaTV olmasa tanımamaya devam edecektim. Şimdi bu yazısını gördüm ve öyle çok beğendim ki daha yazarın kim olduğunu araştırmadan, başka yazılarına bakmadan bu yazısını direkt olarak alıp buraya koyuyorum. Yazıyı yayımladıktan sonra da yazarın eski yazılarına bakacağım. Belki diğer düşüncelerinden hiç hoşlanmayacağım, belki benim düşüncelerimin tamamen zıttına sahip düşünceleri var adamın. Olsun. Türkiye‘yi seviyor mu? Şu sizlere de okuttuğum yazısına bakarak rahatlıkla “Evet, bu adam bir vatansever!” diyebilirim. Ve sırf bu yazısı yüzünden, ileride o adamdan nefret edecek olsam bile, bu adama güvenebilirim.
İleride -Allah gerektirmesin- ikinci bir Kurtuluş Savaşı‘na ihtiyaç duyarsak, yan yana vatanımızı savunabilmek için bu tür birleşmelere ihtiyacımız var. İmkansız bir düşünce gibi gelebilir ama ülkemizde dönen içten bölme oyunlarına alet olmamamız için, o hayali ikinci Kurtuluş Savaşı‘nda ülkücü bir vatanseverin komünist bir vatansever arkadaşının yarasını memnuniyetle sarabileceği bir durumun hala mümkün olabilmesi gerekiyor. Eğer bu şu anda mümkün değilse zaten düşmanlarımızın bizi daha fazla bölmesine gerek yok demektir.
Ne mutlu ki bu bahsettiğim örnekteki tablo hala mümkün ve yine ne mutlu ki Türkiye‘nin yıkılması, uzun bir süre için, -düşmanlarımız dahil- kimsenin aklına gelmeyecek kadar absürt bir fikir.
Yorumlar kapalı.