1999 depreminde ölümden döndüm.
Lisede 2 buçuk yıl en ağırından zorbalık gördüm.
22 yaşımda ülkenin Başbakanı beni bir blog yazım yüzünden hapse atmak için dava açtırdı (kazandım).
Aynı yıl aldatıldım.
Aynı yıl en yakın arkadaşlarım bana hayatımın kazığını attı.
İşimi kurduğum yıl, aylarca yumurta & noodle & BİM’in ton balığıyla beslendim.
Stresten sinir felci geçirdiğim bir dönem oldu.
Aklıma gelmeyen ama yaşadığımda hayatımı karartan onlarca olayı, kazığı, terk edilmeyi, hastalığı, yalnızlığı es geçiyorum ve diyorum ki:
Bütün bu yaşadıklarım, bugünkü Barış’ı yarattı.
Bunu fark ettiğimde “iyi ki bu kötülükleri yaşamışım” dedim… Sonra bunun da azıcık saçma olduğunu düşündüm; “iyi ki” denecek şeyler değildi bunlar. Ama en azından bu yaşadıklarıma lanet okumamam gerektiği sonucuna vardım.
Çünkü yarattığım karakterimden memnunum. Çevremde beni seven, sevdiğim insanlar var. Doğruluk ve güzellikle yaşayabiliyorum. Şükretmeliyim buna.
Hayatımdaki güzel şeyleri, kişiliğimin iyi taraflarını ve çevremdeki doğru insanları düşünüp şükretmeyi öğrendiğim zaman şunu fark ettim: Yaşadığım o kötülükler de, şükrettiğim bu hayatın tuğlaları oldu. Hatta bazıları temel taşları oldu.
Etkim olan her şeyden sorumluyum. Etkim olmayan şeylere de verdiğim tepkilerden sorumluyum. Şükrettiğim bu hayatımdaki her şeyden sorumluyum. Değiştireceğim ve geliştireceğim çok yanım, gideceğim çok yolum var. Bu yolda kötülükler de olacak, onlardan da sorumlu olacağım. Kendimi geliştireceğim, çevremi değiştireceğim, doğruluk ve güzellikle yaşamaya devam edeceğim.
Ben ölümü aramayacağım ama ölüm beni bulduğunda “iyi yaşadım, iyi ki yaşadım” diyeceğim.