Ve Deniz Baykal istifasını verdi…
Önceki iki yazımı (birincisi, ikincisi) cumartesi günü yani kasedin ortaya çıkışından bir-iki gün sonra, tek seferde yazmıştım. İstifanın ardından bir yazı daha yazma ihtiyacı hissettim.
Hazır yazının başındayken şunu belirteyim: Sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. Baykal‘ın CHP‘nin başından gitmesini istiyordum tabii ama bu şekilde değil. Tek bir falso vermeden 30-40 yıl siyaset sahnesinde kalmış bir siyasetçinin, siyaset hayatını çok feci bir falsoyla bitirmiş olmasına zaten Habervaktim zihniyeti haricinde üzülmeyen yok. AKP‘liler bile, Baykal‘ın stratejik suçlamalarına rağmen üzüntülerini belirtmekten çekinmiyorlar. CHP için “muhalefetten başka bir şey bilmiyorlar” deyip de sanki CHP iktidardaymış gibi CHP‘ye muhalefet etmekten başka bir şey bilmeyenler haricinde “hehe, Baykal, mavi don” diye çocuklaşan yok. Onlar da kendi kumlarında oynuyorlar zaten, onları takan yok.
Neyse, önce istifasını içeren basın açıklamasını izleyelim:
Baykal‘ın bu konuşmasını biraz incelemek istiyorum:
- En önemlisi; videodaki görüntüleri gerçek kabul ettiği için değil, tam aksine, kabul etmediği için istifa ettiğini söylüyor.
- AKP‘ye çatıyor. Aslında tam da Baykal‘dan beklenecek bir hareket yalnız dikkat edilmesi gereken bir şey var: Videoyu ortaya çıkaranın AKP tarafı olduğunu söylemiyor, videonun AKP‘nin bilgisi olmadan ortaya çıkamayacağını dolayısıyla AKP‘nin bu videonun ortaya çıkmasını bilerek engellemediğini söylüyor. Mantıksız bir açıklama değil ama yine de bana gereksiz geldi. Ben Tayyip Erdoğan‘ın, bu video ortaya çıkar çıkmaz videoyu engellemek için neler yaptığını gördüm ve Tayyip‘in samimiyetine inandım. Yukarıdaki bir paragrafta da “Baykal‘ın stratejik suçlamaları” dememin sebebi de odur. Yine de insan soruyor kendisine: Video servis edilmeden önce MİT gerçekten durumdan habersiz olabilir miydi veya video ortaya çıktıktan sonra Ulaştırma Bakanlığı, Metacafe‘yle iletişime geçip videoyu yükleyenin IP’sini almadı mı, aldıysa neden hala videoyu yükleyen kişi bulunamadı?
- Açıklaması boyunca kağıdı tuttuğu eli bile titremeden, korkunç bir özgüvenle konuşuyor. Bir tek “Hakkınızı helal edin.” kısmında sesi azıcık titriyor, o kadar.
Dediğim gibi, Baykal gitsin isterdim de böyle gitsin istemezdim. Hatta şimdi geri dönebileceğini falan söylüyor diye hafiften tırsmıyor da değilim. Onursal başkanlığa falan gelse de CHP‘nin başına Kemal Kılıçdaroğlu gibi daha kaliteli, yıpranmamış adamlar geçse daha iyi olmaz mı? AKP‘nin tabanı %25 ile %30 arasındadır ki şu aralar AKP‘nin oylarının anketlerde dibe vurmuş oluşu da bu oy oranını göstermektedir. (Yüzer-gezer oy tabirinden bihaber romantik AKP‘liler hala AKP tabanının %40’larda dolaştığı hayalini görmeye devam edebilir.) 2002 ve 2007 seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan‘dan etkilenip ona oy veren kararsız kitle şu an için yeni bir lider arıyor. Bu lider Bahçeli de olamaz, Tayyip de olamaz, Baykal da olamaz. Üstüne bir de benim gibi, CHP‘ye olan küskünlüğünün tek sebebi Baykal‘ın varlığı olanları ve bu kitlenin CHP‘yle barışmasını ekleyin: Zaten anti-CHP‘cilerin deli gibi korkuyor oluşu da bundandır: CHP‘nin başına Kılıçdaroğlu geçerse, CHP‘nin tek başına iktidar olması ihtimali doğar.
CHP‘de parti içi demokrasi diye bir kavram yok, hiçbir partide olmadığı gibi. Dolayısıyla Baykal “Dönmeye karar verdim.” dese, döner ve koltuğuna geri oturur. Tabii kendini düşünüyorsa. Eğer kendini değil de CHP‘yi, Türkiye‘yi falan düşünüyorsa; kendisi kadar yıpranmış bir liderin, partisini daha ileri taşıyamayacağını bilir.
Şimdilik hala tedirgin tedirgin bekliyorum, Baykal‘ın açıklamaları beni daha fazla geriyor. Olur da 22-23 Mayıs 2010’daki olağan kurultayda Kılıçdaroğlu gibi bir lider başa gelirse, o günkü yazım çoook daha farklı, çok daha olumlu olacak.
Yorumlar kapalı.