Bu yazı, bir zamanlar Beyn’de bulunan “Ben Küçükken” adlı kategoriye yazdığım yazılardan kısa olanların birleşimleridir. Kategoriyi sildim, yazıları da birleştirip iki parça halinde (birinci bölüm) yayımlıyorum:
- Küçüklüğümden çok kısa bir anı hatırlıyorum. Uyanıyorum, annemle babam oturma odasında televizyon izliyor ve ben oraya gidiyorum. Anneme beni uyutmasını söylüyorum, ve ayaklarında sallayarak uyutuyor beni. Bu saçma anı, hatırlayabildiğim en eski anım :D.
- Küçükken benim bir sevgilim vardı (Şimdi de yok, olaya bak…) (Evet, sitemim yaradana ne var) :D). Merve Çaldır (Hatırlıyorum lan?). Çok güzel bir kızdı :). Böyle birlikte okul müsameresinde (2. sınıf) dans etmiştik falan. Bi’ keresinde de evde fal bakarken falı açtığımda tuttuğum dilek şuydu: Lisede Merve‘yle evlenmek :D. Bi’ de fal açılınca heyecanla annemi arayıp durumu bildirişim, annemin bana “Oğlum lisede evlenilmez ki lan?” deyişi ve benim morarışım var ki sormayın :D. Sonra başka bi çocuk kaptı kızı bi’ de :D. Ömer‘di adı da soyadını hatırlamıyorum.
- Ben küçükken annem, ablamla beni hep evi terk etmekle korkuturdu! Biz de ödümüz patladığı için siner kalırdık. Bir keresinde çok yaramazlık yapınca gerçekten de çantasını aldı ve evden çıktı. Ablam ve ben yerlerde yuvarlanarak, çığlıklar atarak ağlarken babam geldi. Babama “Babaa, annem evi terk etti babaaa!” diye zırlayarak sümüklerimi bulaştırırken de annem geldi. “Tam gidiyordum buralardan, polis çevirdi.” dedi – “polisin annemi çocuklarını terk etmemeye ikna etmesi” fikri her ne kadar o yaşımda bile mantıklı bir sebep olmasa da o anda inanmamak gibi bir seçeneğim yoktu. (Anne, şimdiden söylüyorum: Eğer bu olay travma etkisi yapar da ileride bir sevgilim benzer bir şekilde beni terk ederse seninle asla konuşmam :).)
- Bakın bu çok duygusal: Ben küçükken babaannemle dedem (dedem rahmetli oldu) Ankara‘dan bizi ziyarete gelirdi ara sıra. Bir ziyaretlerinde onlar pazara gitmiş, ben de kanepenin üzerinde uyumuştum. Uyandığımda babaannemle dedemi oturmuş, beni izlerken buldum. Ben onlara anlamsız anlamsız bakarken onlar benim arkamdaki, kanepenin üzerindeki bir şeyi gösterdiler. Aldım, bir oyuncak. Ama nasıl güzel bir oyuncak, böyle rengarenk, sıkınca ses çıkaran bir horoz mu ne. Çok sevmiştim, o zaman bu olayın ne kadar duygusal olduğunu fark etmemiş olsam da şimdi hafızamı zorlayıp bu anımı çıkarttığımda yemin ederim gözlerim doldu.
- Bir yılbaşı akşamı ben, kuzenim Adnan, anneannem ve (sanırım) kuzenim Özgür tombala oynuyorduk. Hep kaybettiğim bir serinin sonunda içeri gidip ağlamıştım.
- Küçükken ablam, Leyla ablam ve ben birkaç kez radyo tiyatrosu tarzında, teybe doğaçlama gösteriler kaydetmiştik. Keşke bulsam şimdi onları, ehehe. Bir tanesinde ablam büyük adam sesi çıkaramıyorum diye beni rolümden almıştı :D.
- 1998 Dünya Kupası için bir çıkartma albümü çıkartılmıştı. Babam da nereden bulduysa tomar tomar çıkartma getiriyordu eve. Bi’ 1000 tane getirmiştir yani, o derece. Ama yine de albümü tamamlayamamıştım :(.
- Ben küçükken bir tane sıpalı battaniyem vardı. Çok severdim ben onu. Nerede o şimdi? Anne? :)
- Küçükken oturduğumuz evde bir zamanlar büyük oda bana ve ablama aitti (sonra babamlar küçük odayı bize kakaladı, büyük odayı onlar aldı). Biz büyük odadayken ben hep futbol oynardım orada. O kadar büyüktü yani. Yok lan, futbol dediğim şu: Kuzenimle beraber cam tarafını kale yapar, içi polyster dolu şu küçük toplarla da şut çalışırdık.
- Küçükken ilk izlediğim sinema ya Şeker Portakalı, ya da Görevimiz Tehlike idi, hatırlamıyorum. Ama dur, IMDb‘ye bakabilirim, ehe: Aha buldum (Meu Pé de Laranja Lima, Mission: Impossible), Görevimiz Tehlike imiş :).
- Önceki maddeye düzeltme: Şeker Portakalı değil, Dev Şeftali (James and the Giant Peach) filmini Görevimiz Tehlike filmiyle karşılaştırmam gerekiyordu. İşin kötüsü bu iki film (Görevimiz Tehlike ve Dev Şeftali) arasında sadece iki hafta var yani hangisine daha önce gittiğimi bilmiyorum. Dev Şeftali filmi Türkiye‘de daha önce gösterime girmiş, o olabilir. (06 Eylül 2012)
- Eternal Sunshine Of The Spotless Mind‘ı izlerken hatırladım (adamın Huckleberry Hound – Akıllı Bıdık diye oyuncağı mı ne varmış), benim küçükken bir tane Charlie Brown‘um vardı. Annem gittiği bir yabancı ülkeden getirmişti (Singapur olabilir). Çok severdim, ama bir gün başka bir oyuncağımı kırdığı iddiasıyla onu yerden yere vurup polysterlerini dağıtmıştım hep.
- Ben küçükken bir kitap okumuştum. Kitapta tuz üreten bir el değirmeninden bahsediyordu. Kitabı tam olarak hatırlamıyorum (hiç hatırlamıyorum aslında), ama kitabın sonunda el değirmeni denize düşüyordu, yazar da kitabın sonunda “İşte bu el değirmeni suya düştüğünden deniz suyu böyle tuzludur.” demiş (eşşek herif). Ben de buna inanıp babama anlattım (bilmiyodur diye). Babam böyle olmadığını söyleyince çok kızdım babama, kitaptan örnekler vererek babama deniz suyunun bu tuz üreten el değirmeni yüzünden tuzlu olduğunu kanıtladım. Ehehehehehehe.
- Anaokulundayken sınıfça “bacak” kelimesini küfür diye biliyorduk. Mesela biri “Hocam İhsan bacağıma vurduuu!” derse sınıfça “Hiii bacak dediii!” adlı kafiyeli sözü koro halinde söylerdik.
- Ben küçükken ailecek çıktığımız alışverişlerde “Bu sefer ne kadar tutacak?” tahmin yarışmamız vardı. 100 milyon ile 200 milyon arası miktarlarda alışveriş yapardık (o zamana göre bi’ de). Bu akşam Tansaş‘tan babaanneme karpuz alırken yanından geçtiğim promosyon sepetinde gördüğüm Nutella‘lardan bir tane alıp almama konusunda 50 saat düşünmüş buldum kendimi. Kendimi acındırmak istemiyorum ama çok kötü lan. (24 Mayıs 2007)
- Ben küçükken bugün ateride (ne Atari, ne oyun konsolu, ateri‘ydi benimki) Super Mario‘yu bitirmiştim :). Küçüğüm ya, istediğimi yaparım, bayram ilan etmiştim o günü :D. Hakikaten embesilmişim ama bak şimdi.