Mutlu yıllar! Türkiye’nin “sosyal düşünce kuruluşu” Beyn, 21 Ocak 2016 tarihi itibarıyla 10. yılını da geride bırakmış oldu. Mutluyuz, gururluyuz, sevinçliyiz, kıvançlıyız.
Bu yazıyı iki bölüme ayıracağım: İlk bölümde Beyn’in 10 yılını, ikinci bölümde de Beyn’in 2016 yılında geçireceği dönüşümü anlatacağım.
Beyn’in 10 yılı
2006 yılının 21 Ocak günü, kommix.wordpress.com adresinde açılmış ufak bir kişisel blog’du Beyn. (“Kommix” rumuzunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim, liseli aklımla seçip her yerde kullandığım saçma bir rumuz işte.) Blog’un adı “Kommix’in Beyn’i” şeklindeydi.
1 ay geçmeden, o zamanlarda meşhur olan bir “bedava hosting hizmeti”ne taşıdım Kommix’in Beyn’ini. Enteresandır, bu sayede web tasarımcılık ve yazılımcılık kariyerim de başlamış oldu. İlerleyen yıllarda HTML ve CSS isimli tasarım dillerini ileri düzeyde, PHP ve MySQL isimli yazılım dillerini de makul düzeyde öğrendim. “Uzmanlık alanı” olarak da, Beyn’in o zamanlardan beri altyapısını sağlayan WordPress isimli yazılımı seçtim. Bu yıl bırakmayı düşünsem de hala Tuts+ isimli tasarım & yazılım sitesinde WordPress konulu İngilizce makaleler yazıyorum. Makalelerime buradan ulaşabilirsiniz.
Konuya döneyim. Ne diyorduk: Beyn, ilk başlarda basit bir kişisel blog formatındaydı. Sırf her gün yazabilmek ve yazma alışkanlığımı kazandırmak için, bugün bile neden o kadar meşhur olduğunu anlayamadığım bir “Hayatımın Arşivi” kategorisi açıp, her günümü o kategoriye yazdığım yazılarda özetledim. Şu anda internetten kaldırmış olsam da, 7 yıl boyunca neredeyse hiç sektirmeden günlerimi özetledim. 7 yılda 10-15 günü yazmayı atlamışımdır, ama buna rağmen 2500’den fazla yazı anlamına geliyor bu.
Meşhurluğundan bahsettim ya, hah, şaka değil o. Beyn’in şu anki okur kitlesinden daha büyük bir kitleye sahipti, o zamanki Beyn. Özel hayatımı yazmıyordum elbette ama bir şekilde “Saat 10’da kalktım, şunu-bunu yaptım, 2 gibi de yattım.” tarzı gün özetlerini binlerce kişi okuyordu. Nitekim, 2008 yılında yapılan Blog Ödülleri’nde Beyn ilk ödülünü aldı: En İyi Kişisel Blog.
2006 yılında üniversite sınavlarına hazırlanıyordum; nitekim aynı yılın eylül ayında üniversite okumak için (doğduğum şehir olan) Kocaeli’den (kısmetse hayatımın geri kalanını geçireceğim şehir olan) Ankara’ya taşındım. Üniversite hayatımı anlatmayacağım, şunu anlatacağım: Üniversiteye başlamadan önce apolitikliğimle gurur duyan ben, üniversitede yavaş yavaş vatanım hakkında düşünmeye başladım. 2007 yılındaki Cumhuriyet Mitingleri benim için bir milat oldu ve o günden sonra siyaset hakkında düşünmeye ve düşüncelerimi yazıya dökmeye başladım. Bu da Beyn’in siyasileşme sürecini başlatmış oldu, haliyle.
2010 yılında garip bir şey oldu: Recep Tayyip Erdoğan bana dava açtı (daha doğrusu açtırdı). O yılın ağustos ayında, ertesi ay yapılacak olan anayasa referandumu konulu bir yazı kaleme alıp, AKP’nin ve PKK’nın referandum öncesi ilginç bir “koordinasyonla” çalıştığını anlatıp, o dönemde çıkan haberlerle bu iddiamı belgelemiştim. Yazının son paragrafında da, Recep Tayyip Erdoğan’ın o dönemde sıkça kullandığı “ruh ikizi-üçüzü” ifadelerinin aynısını kullanarak kendisini eleştirmiştim. Ben yazıyı yazdıktan 3-4 gün sonra soruşturma açılmış, benim ta ekim ayında haberim oldu. (Tayyip Erdoğan’a ve/veya avukatlarına da, blog’umu bu kadar yakından takip ettikleri için teşekkürü borç bilirim. Canım benim ya.) Aralık ayında da 2 yıl hapis istemiyle dava açıldı.
Yaklaşık 1 buçuk yıl boyunca 3 tane duruşmaya girdim ve 2012 yılının Sevgililer Günü’nde beraat ettim. Gerçi Erdoğan beraat kararını beğenmemiş sanırım, illa hapse gireyim diye dosyayı Yargıtay’a gönderdi. 2016 yılının ocak ayı itibarıyla dosya hala Yargıtay’da bekliyor.
Bu dönem her ne kadar siyaset düşüncemi engelleyemese de, yalanım yok, korktum. Hem de epey korktum, çünkü o dönemde yandaş basın mensupları önüne geleni “Ergenekonculuk”la suçluyordu ve bir sürü siyasi dava Ergenekon davasıyla birleştirilmişti. Bu korku bende çok çirkin bir otokontrol mekanizması oluşturdu ve 4 yılda yerleşen yazma alışkanlığıma çok büyük bir darbe vurdu. O döneme kadar haftada en az 3 adet siyasi yazı yazan ben, korkunun zerresi kalmasa da yıllarca doğru-dürüst siyaset yazamadım. Ve hala daha yazma alışkanlığım sıkıntılı. Ama söz, en kısa zamanda haftada bir yazı yazmaya başlayacağım.
Neyse, 2012 yılından sonra Beyn’i kişisel bir blog olmaktan çıkartıp siyasi bir blog’a dönüştürme fikri üzerinde düşündüm. Kişisel olmayacaksa, tek başıma yazmama da gerek yok dedim ve 2013 yılının haziran ayında Beyn’i kişisel bir blog formatından, çok yazarlı siyasi bir blog formatına dönüştürdüm.
2 buçuk yıl içerisinde, üniversite öğrencilerinden gazetecilere kadar farklı yazarlar, düzenli veya düzensiz olarak Beyn’e katkıda bulundu. (Ben bile düzenli yazamadığım için, düzenli yazma sözü verip yazmayanlara sitem etmeye kesinlikle hakkım yok.) Buradan tüm Beyn yazarlarına topluca teşekkürlerimi sunuyorum–ve mümkünse yeni yazılarını bekliyorum! :)
Şimdi, gelelim 2016 yılında Beyn’in başına geleceklere…
2016’da Beyn
2016 yılı Beyn için yeni bir dönüm noktası olacak. 10 yıldır yeterince ilgilenemediğim bir “çocuğum” olarak, Beyn’i 2016 yılından sonra mümkün olduğunca fazla kişinin tanıdığı bir platforma çevireceğim.
Nasıl mı? Herkesin yazmasına izin vererek.
Beyn, 2016 yılında hem tasarım açısından, hem de altyapı açısından köklü değişimlere uğrayacak. Sadelikten ödün vermeden daha kaliteli ve daha kullanışlı bir arayüzle karşınıza çıkarken, kod altyapısında yapacağımız geliştirmelerle Beyn’e üye olup yazılarınızı yayınlayarak sesinizi duyurmanızı sağlayacağız. Sürecin işleyişi, en kaliteli yazıların Beyn’in okur kitlesine ulaştırabilecek.
Bunun yanında, Beyn üyelerinin birbirlerini takip etmeleri de mümkün olacak. Takip ettiğiniz yazarların yazdıkları yazılar günlük olarak size e-posta yoluyla bildirilecek, veya özel bir Takip sayfasından bu yazarların tüm yazılarını sırayla okuyabileceksiniz. Bence epey güzel olacak. Şaka yapmıyorum.
Beyn’in bu dönüşümü biraz zahmetli olacak ve maalesef ekibimiz pek ufak olduğu için süreç biraz yavaş işleyecek. Olur da Beyn’in ekibine yazılımcı, tasarımcı veya yatırımcı olarak katılmak isterseniz, İletişim sayfasından bize ulaşabilirsiniz. (Evet, yatırıma da ihtiyacımız var. Hatta yatırım bulmayı başarırsak, süreci çok daha hızlı ilerletebileceğiz.)
Bu arada bir de sürpriz: Beyn’in kitabını yazacağım. Hayır, Beyn’den seçme yazıların derlemesi olmayacak. (Aslında o da olur ama o değil.) Beyn’in–yukarıda özetlediğim–10 yılını çok daha ayrıntılı bir biçimde hikayelendireceğim. Okunur mu bilmem, belki okunur, ama kesinlikle heyecan verici bir tecrübe olacak.
Sonuç
2016 yılı, güzel gelişmelere gebe. Tembellik etmezsek, yazacak güzel insanlar bulabilirsek, o güzel insanlar güzel yazılar yazarsa, ikinci 10 yıllık serüveninde Beyn çok daha tanınmış bir platform haline gelecek.
Beyn konusunda siz okurların fikirleri de elbette önemli. Sizce Beyn’in ilk önce neresini geliştirmek, güzelleştirmek gerekir? Aklınızdaki fikir ve düşüncelerinizi bizden esirgemeyin. Ve yazıyı beğendiyseniz, arkadaşlarınızla paylaşmaktan çekinmeyin.
Sevgiler!