Bir siyasi partiye verilen desteğin dereceleri

Bu yazı, siyaseti, futbol veya basketbol gibi bir “oyun” olarak görenlere ithaf edilmiştir.

Geçen gün yine “o adamlardan biri” geldi; siyaset hakkındaki yazılarımdan birine “Sen CHP’lisin! Evet, sen CHP’lisin! CHP’lisin işte!” deyip kaçtı, gitti. Ya her zamanki gibi karşısındakini öfkelendirerek tartışmayı kazanacağını düşünen dengesiz bir arkadaştı, ya da başkalarını CHP’li olduğuna inandırma gibi abuk bir yöntem kullanarak insanları zorla CHP’li yapmaya çalışan bir CHP’liydi. Bilemedim…

Şaka bir yana, CHP’ye destek verdiğim için bana “CHP’li” diyenler, MHP’nin yaptığı güzel bir hareketi anlattığım için “MHP’li” diyenler ve hatta AKP’nin nadir doğrularından birini dile getirdiğim için bana “AKP’li” diyenler oldu. Şaka değil, gerçekten bir barın sahibi, sigara yasağını deldikleri için onları şikayet edeceğimi söylediğimde beni “AKP’lilikle” suçlamıştı!

AKP’li demek, CHP’li demek, “şu partili” demek kolay… Peki “şu partili” olmanın derecesi nedir, düşünen oldu mu?

Benim mantığıma uyan bir dereceleme sistemi var:

Tarafsızlık

En güzeli. Hiçbir partiye destek vermezsin. Bu sayede her partinin doğrusunu ve yanlışını dile getirme özgürlüğünü içinde hissedersin. Oyunu da istediğine verirsin; kimse sana karışamaz.

Sempatizanlık

Bir partiye sempati duyarsın ama o partinin, senin görüşlerini bütünüyle yansıtmadığının da bilincindesindir. Kendini o partiye ait hissetmezsin ama yakın hissedersin. Oyunu muhtemelen o partiye verirsin.

Destekçilik

Bir partiye destek verirsin ve bunu dile getirirsin. “Şu partili” olmanın ilk adımıdır ve muhtemelen bir partiye verilen desteğin en doğru derecesidir.

Taraftarlık

Bir partiye verilen desteğin gıcıklaşmış halidir. Kişi, o partiyi birtakım tutarmışçasına tutar ve başka partinin herhangi bir derecedeki destekçilerini hor görür, onlara sataşır. İnternet gazetelerinin haberleri içerisine yapılan yorumlarda (ve maalesef Beyn’e yapılan yorumlarda da) bu “tipe” sıkça rastlanır.

Holiganlık

Parti adına şiddet eylemleri gösteren, vandalizm yapan dengesizlerin düştüğü derecedir. Partiyle bağı olması önemli değildir; insanlara veya kamu malına zarar veren her ayı o partinin “holiganıdır. Çoğunlukla TKP’nin, ara sıra AKP, CHP ve MHP’nin (bir de bir ara Mustafa Sarıgül’ün) holiganları vardır.

Türkiye’deki anlayış

Bizim ülkede, büyük ihtimalle siyaset anlayışının da gelişmemiş olmasına bağlı olarak, çok garip düşünceler vardır:

  • Bu anlayışa göre, bir parti için -en ufağından da ols— olumlu bir görüş belirttiğin anda, bir başkası seni “o partili” görmeye başlayabilir.
  • Bu anlayışa göre, birden fazla partiye sempati duymak absürttür, mümkün değildir.
  • Bu anlayışa göre bir partiye oy vermek, o partinin tüm eylem ve söylemlerini, partinin tüm tarihini kabul etmek ve desteklemek demektir!
  • Bu anlayışa göre her parti, ayrı birer ideolojidir ve “partililik” ideolojileri dışındaki ideolojiler (örneğin “milli görüş” ideolojisi veya zaten kelime anlamıyla da “ideoloji” anlamına gelen “ülkücülük”) belli, tek bir partinin tekeli altındadır. O ideolojilerden birini benimsediysen, o partilisin demektir.

Sanıyorum bu yazdığım 4 maddeye bir kişi çıkıp “Hayır, Türkiye’de böyle bir anlayış hakim değil.” diyemez. Günlük hayatta gördüğümüz insanların, günlük hayatı geçtim, televizyonlarda gördüğümüz siyasetçilerin, ayrıca birçok gazetecinin bu anlayışta hareket ettiğini görüyoruz.

Beni yakından tanıyanlar, genel anlamda “muhalif” biri olduğumu bilirler. Ve bunu -yine Türkiye’de hakim olan “muhaliflik tersliktir, gıcıklıktır” anlayışının aksine- iyi niyetle yaptığımı, muhalefet ettiğim kişiyi, kurumu, düşünceyi vs. geliştirmek, iyileştirmek amaçlarıyla yaptığımı bilirler. Dolayısıyla siyaset konusunda da, siyasi iradeye genel anlamda olumlu bir katkı sağlamak amacıyla muhalif yazılar yazdığım da bu şekilde görülmelidir – oturup dava açan olursa, bu cevabı benden değil de hakimden alırlar.

Bir de tutup insanları “AKP’li” veya “CHP’li” diye sadece ikiye ayırmak, olumlu konuşanı AKP’li, olumsuz konuşanı CHP’li diye yaftalamak, bitaraf (tarafsız) olanı bertaraf etmek gibi çılgın hayallerin peşinden koşmak, özetle yanlıştır.

En güzeli, ufak ideolojilere bağlanmamaktır. Ülken için genel, büyük bir ideoloji benimsersin ve o ideolojiye uygun biçimde düşüncelerini geliştirirsin. Hatta istersen daha büyük düşünür, kendi ideolojini yaratırsın – bu saçma da değildir, olanaksız da değildir. Başkalarının çizdiği yolu tek doğru yol olarak düşünüp o yolda önüne-etrafına bakmadan yürürsen, kendi adına düşünmek istemediğini veya düşünemediğini kabul etmiş olursun! Bir başkası için reklam yapan, alkış tutan, kavga eden bir kukladan farkın olsun kardeşim.

Barış Ünver
30 Nisan 2012

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.