Yıllardır, gerçekten yıllardır, yemin ederim ki yıllardır, kalıbımı basarım ki yıllardır beni en mutlu hissettiren gün, 10 Mayıs 2008 tarihli gün oldu! Ciddiyim, zaman zaman sinyallerini verdiğim ama olabildiğince gizlemeye (sizden değil, kendimden) çalıştığım hafif bunalık halimi zotark diye söküp atan bir gündü! Günümün diğer kısımlarını özetleyeceğim yazı farklı olacak tabii ki, burada üniversiteye varışımdan sonraki kısımdan üniversiteden çıkışıma kadar olan bölümü ayrıntılarıyla anlatacağım. Herkesi adı, soyadı ve blog adresiyle tanıtacağım, önceden tanıdıklarım “Len beni niye beyefendi gibi soyadımla falan tanıtıyorsun?” demesin lütfen :D. Zaten birkaç gün geç kaldım, hemen başlayayım:
Üniversiteye (Galatasaray Üniversitesi) girer girmez Eray Endeş‘le (Blog Ödülleri‘nin arkasındaki ilk isim) karşılaştım. Konferansın nerede olacağını sorup yönlendirmesiyle beraber hemen oraya, Coşkun Kırca Salonu‘na geçtim. Türk Blog Yazarları‘nın ilk Ankara buluşmasında tanıştığım Mustafa Türksavaş‘ı, daha sonra yine aynı toplantıdan Mücahit Yılmaz‘ı görüp ortamda tanıdıkların bulunmasıyla rahatladım. Daha sonra birçok blog yazarıyla daha tanıştım – yazının en sonunda tanışma fırsatı bulduğum herkesi yazacağım.
Konferans başlarken ben de kendime (ve sonradan gelecek olan ablama) yer aradım. Bulduğum yerde de Ali Altuğ Koca‘yla tanışmış oldum, hemen yanımda oturuyordu :). Konferans boyunca da bol bol geyik yaptık zaten, ehehe.
Konferansın ilk konuşmacısı, Galatasaray Üniversitesi‘nin bir öğretim görevlisi olan Vedat Çakmak oldu. Beş dakika falan konuştu ama keşke daha çok konuşsaymış, aceleye getirilmiş gibi gözüken bir sunumla beraber konuşmuş olsa da son derece sağlam ve yapıcı düşünceleri vardı. Vatandaş Gazeteciliği denen kavramla tanıştırdı çoğumuzu.
Ardından Microsoft‘un Teknoloji Pazarlama Yöneticisi Nuri Çankaya geldi sahneye. Bir önceki Blog Konferansı‘nda olduğu gibi gibi 45 dakika Microsoft ürünlerini tanıtmadı, 1,5-2 dakikalık güzel bir sunumla bitiriverdi. Bu sefer de pek mi kısa oldu ne? :D
Hemen sonrasında Nuri Çankaya, sahneyi Eray Endeş‘e teslim etti. O da ufak bir konuşma yaptıktan sonra mikrofonu Mehmet Doğan‘a bıraktı.
Mehmet Doğan da hem ortalığı yararak, hem de adam gibi oturup gerçek hayatımızla sanal hayatımızı farklı kefelerde tartmamızı sağlayarak muhteşem bir konuşma yapmış oldu, Altı Üstü Tasarım‘ı bırakmasının son derece geçerli sebeplerini uzun uzun anlattı.
Ardından Kişisel Başarı Öyküleri başlığı altında, Yüce Zerey moderatörlüğünde Pınar İlkiz, Gökçen Karan, Mehmet Subaşı ve Burak Bayburtlu, 5’er dakikalığına kendi blog’larını ve başarılarını anlattılar.
Sonrasında verilen arada ablam geldi konferans salonuna. Ayırdığım yere oturturken de Volkan Yılmaz geldi :). Önce biraz gerildim, soğuk davranmak istedim falan ama ne yalan söyleyeyim, sempatik biri çıktı Wolkanca :). Merush hadisesini falan konuştuk. Burayı okuyan bazı insanlar dumur olabilir, 180 derece dönüş yaptığımı falan sanabilir, yok öyle bir olay. Wolkanca‘nın blog olayını kavrayışı benim açımdan hala yanlış, ama gerçek hayatta da iyi bir insan olduğu kanaatine varmam da pek kısa sürdü.
Ara bitince önce Zeynep Özata, Bloglar ve Pazarlama başlığıyla çok güzel bir sunum yaptı, sonrasında Komünite Blogları Nasıl Oluşur? isimli eğlenceli bir bölüm geldi :). Bu bölümün sahipleri Bigumigu‘nun yaratıcıları Aygül Pembecioğlu ve Yalçın Pembecioğlu’ydu. Konferansa damgasını vuran espri, emin olmamakla beraber Tunç Kılınç‘tan geldi: Bigumigu‘daki iki karakteri tanıtırken konuşma kedilerine falan gelince arkalardan gelen “Bırakın bu işleri ya, çocuk yapsanıza?” cümlesiyle salondakiler uzun süre kendine gelemedi :D.
Bu iki konuşmadan sonra Tunç Kılınç yönetiminde bir başka Kişisel Başarı Öyküleri bölümü geldi. Bu seferki panelistler Emrah Doğan, Selçuk Koyuncu, Burak Büyükdemir ve Bünyamin Ayar oldu.
Sonrasında biraz daha uzun, yarım saatlik bir ara vardı. Hava kararmaya yeni yeni başlamışken Boğaz Köprüsü’ne karşı bir rıhtım kafesinde (Kafe, kafes değil :).) güzel bir kokteyl gördük, hemen oraya daldık. Bol bol fotoğraf çektik ablamla; bi’ de bir ara Ali Altuğ Koca, büyük ihtimalle ablamla benim şu ana kadar çekilmiş en güzel fotoğrafımızı çekti, sağ olsun :).
Konferans genel olarak çok güzeldi, çok eğlenceli geçti. Gerçekten bak; ben pek ciddi konuşmalar falan beklerken sürekli yarma potansiyeli yüksek esprilerle (üstelik boku çıkmadan) bölünen konferans, benim gittiğim konferanslar içerisinde hem en öğretici, hem de en eğlenceli konferans oldu. Eray Endeş‘i tebrik ediyoruz ailecek.
Gelelim Blog Ödülleri‘ne… :) Önden bir not düşeyim: Eray abi (ben dahil) tüm finalistleri önceden arayıp dereceye girdiğini söylemişti ama kimin kaçıncı olduğu bilinmiyordu :). Bu şekilde hem (neredeyse) tüm finalistlerin törene çağırılması sağlanmış oldu, hem de heyecandan bir eksilme olmadı.
Diğer kategorileri hatırlamıyorum, direkt kendi bulunduğum kategoriyi, Kişisel kategorisinin açıklanmasını anlatacağım. Hayran sayıları yüzünden Volkan Yılmaz ve Bünyamin Ayar‘ın Kişisel kategorisinde ilk iki sırada kapışacaklarını düşünüyordum. Sonra Volkan‘ın blog’unun Komünite kategorisinde olduğu kafama dank etti, böylece bir ikincilik ihtimali üzerinde düşünmeye başladım. Arada da kamerayı ablama verdim, çıktığımda beni çeksin diye :).
Üçüncü açıklandı: Ömer Enis. Ben havalardayım, ikinci oldum diye seviniyorum falan. Ömer teşekkür edip yerine döndü, arada da konuşma hazırlamaya çalışıyorum, şöyle esprili bir konuşma yapayım da eğlenceli adam imajım olsun falan diye. İki tane espri buldum, biri fazladan esmer oluşumla eğlenip “Bu ödülü alan ilk siyah blog yazarı olmak çok heyecan verici, c’mon man!” diyecektim, çok ırkçı ve çok iğrenç bir espri olur diye vazgeçtim. Sonra gün boyunca elimde dolaştırdığım, günümü özetlediğim (daha ziyade dakika dakika raporladığım) not defterini çıkardım, belirli yerleri işaretlemeye başladım – amacım oraya çıktığımda havalı bir hareketle not defterini çıkartıp günümün o ana kadarki özetini okuyup “20.34: Blog Ödülleri‘nde Kişisel kategorisinde ikinci oldum.” diye bitirmek falandı. Ama n’oldu?
İkinci açıklandı: Bünyamin Ayar! Levent Özen hariç, ben dahil, kimse böyle acayip bir sonucu beklemiyordu, yine ben dahil herkes Bünyamin abiyi birinci olarak bekliyordu. Şaka olduğunu sandığımızdan tereddüt ve dumur dolu bir alkış geldi, Bünyamin abi de teşekkür edip yerine döndü. Benim heyecanımı ben anlatamam, ablam da yakınımda değildi ama yakasına tutunarak ayakta durduğum Ali Altuğ Koca çok daha iyi anlatacaktır :). Ve…
…birinci açıklandı: Barış Ünver! Gerizekalı bir sırıtışla milletin önüne çıktım. Hazırladığım tüm konuşmaları unutmuştum, bir de daha çok ayakta durmak için çaba harcıyordum. Bir insanın yapabileceği en saçma teşekkür konuşmasını yaptım, hatta sanırım Bünyamin abiye de biraz ayıp ettim, dalga geçer gibi oldum ama niyetim kesinlikle o değildi. Millet yaptığım konuşmayı rol gibi, espri gibi sanıp gülerken yerime döndüm.
Hala gözlerim faltaşı gibi açıktı. Hayatımda bu kadar iyi hissettiğim anlar çok azdır ha :). Bazıları şaşkınlık, bazıları takdir dolu tebrikler geliyordu, ben de teşekkür falan ediyordum ama çok çok acayip bir ruh hali içerisindeydim. Şoku, dumuru atlattıktan kısa bir süre sonra herkesle muhabbet etmeye başladım ama yine de şaşkınlığımı kesinlikle gizleyemedim.
Görmek istediğim (neredeyse) bütün tanıdık blog yazarlarıyla kısa kısa muhabbet ettikten sonra, Galatasaray‘ın şampiyon oluşunun da kesinleşmesi sebebiyle sıkışmaya çok müsait trafiğe yakalanmayalım diye erkenden çıkmaya kalktık ablamla. Çıkmadan hemen önce Hakan Demiray ve Erhan Yakut‘la karşılaşıp Beşiktaş‘ın vapur iskelesine kadar taksi paylaştık, şahane oldu :).
Önemli: Bu ödülü almamı sağlayan şey, yalnızca korkunç bir şekilde baktığım iki banner’la milletten oy istemem değildi sanırım. Ben yarışmaya başvurduktan birkaç gün sonra annem, anneciğim; adres defterine, eşe dosta, akrabalara falan benden oy isteyen bir e-posta yollamış :D. Dört yüz küsur e-postadan kaç geri dönüş oldu, hatta toplamda kaç oy aldım onu bile bilmiyorum ama bu hizmeti için anneme minnettarım :).
Oy veren herkese sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Çok duygusal oldum şimdi.