Paul Graham’in, bir kitap olmasa da, (kısa) bir kitap boyutunda bir blog yazısı var, “How to Do Great Work” başlıklı. Geçen yıl bu 10 bin kelimelik yazıyı okumak için yazının çıktısını almış, elimde sarı kalemle okumuştum ve çok faydalı bulmuştum. Ama okumayı bitirdikten sonra, ne kadar faydalı olursa olsun, aklımdan çıktı gitti. Neyse, şimdi yazıyı baştan okudum ve bu sefer sarı kalemle işaretlediğim paragrafları çevirip buraya koymaya karar verdim. Çevirerek tekrar yazdığımda bu fikirler kafamda daha fazla pekişecek.
Umarım aşağıdaki fikirleri siz de benim kadar faydalı bulursunuz.
1. Heyecan verici, iddialı işler
Kendi projeleriniz üzerinde çalışmayı alışkanlık edinin. “İş”, başkalarının size yapmanızı söylediği bir şey olmamalı. Eğer bir gün büyük işler yapmayı başarırsanız, muhtemelen kendi projeniz vasıtasıyla olacaktır. Belki daha büyük bir projenin içinde olabilir, ancak siz kendi kısmınızı yönlendiriyorsunuzdur.
Projeleriniz ne olmalı? Size heyecan verici derecede iddialı gelen her şey. Yaşlandıkça ve ilgilendiğiniz projeler değiştikçe, “heyecan verici olanlar” ve “önemli olanlar” birleşmeye başlayacaktır. 7 yaşındayken Lego’yla büyük şeyler inşa etmek heyecan verici derecede iddialı görünebilirken; 14 yaşında cebir öğrenmek, 21 yaşında ise fizikte cevapsız soruları araştırmak aynı şekilde hissettirebilir. Her zaman “heyecan verici” etmeni koruyun.
(…)
Aşırı derecede ilgilendiğiniz bir şey bulduktan sonra bir sonraki adım, sınırlarına ulaşacak kadar bilgi edinmektir. Bilgi fraktal olarak genişler: Uzaktan kenarları pürüzsüz görünür, ancak yakınlaşacak kadar yeterli bilgi edindikten sonra boşluklar görünmeye başlar.
Bir sonraki adım bu boşlukları fark etmektir. Bu da beceri gerektirir, çünkü beyniniz daha basit bir dünya modeli oluşturmak için bu tür boşlukları görmezden gelmek ister. Birçok keşif, herkesin olduğu gibi kabul ettiği şeylere dair sorular sormaktan kaynaklanmıştır.
(…)
Bir alan seçin, sınırlarına ulaşacak kadar bilgi edinin, boşlukları fark edin, potansiyelli olanları keşfedin. Ressamlardan fizikçilere kadar, büyük işler yapan hemen hemen herkesin yaptığı budur.
2. Rüzgârın yönünde ilerlemek
İlgilendiğiniz konuları takip etmek oldukça zahmetsiz bir şey gibi gelebilir, ancak pratikte pek çok farklı engeli aşmayı gerektirir. Genellikle reddedilme ve başarısızlık riski vardır. Bu nedenle, cesaret gerektirir.
Ancak cesarete ihtiyacınız olsa bile, genellikle planlamaya pek ihtiyacınız yoktur. Çoğu zaman büyük işler yapmanın tarifi basittir: Heyecan verici derecede iddialı projelerde sıkı çalışırsanız, iyi bir sonuç alırsınız.
Planlama ile ilgili sorun, sadece önceden tanımlayabileceğiniz başarılar için işe yaramasıdır. Bir sporda altın madalya kazanmak veya çalışıp zengin olmak için çocukken kararınızı verip azimle hedefinizde ilerleyebilirsiniz, ancak “doğal seçilim” teorisini bu şekilde keşfedemezsiniz.
Bence büyük işler yapmak isteyen çoğu insan için doğru strateji, çok fazla plan yapmamaktır. Her zaman size en ilginç gelen ve geleceğiniz için en iyi sonuçları vadeden şeyi yapın. Bu yaklaşımı “rüzgârın yönünde ilerlemek” olarak adlandırıyorum. Büyük işler yapmış insanların çoğu, bu şekilde yapmış gibi görünüyor.
3. Çalışmaya başlamak
İlgileneceğiniz heyecan verici bir şey bulduğunuzda bile, üzerinde çalışmak her zaman kolay değildir. Sabahları yataktan fırlayıp hemen işe oturmanızı sağlayacak yeni fikirlerin geleceği zamanlar olacaktır. Ancak çoğu zaman işler böyle ilerlemeyecektir.
Sadece yelken açıp ilhamla ilerlemeniz mümkün değildir. Karşı rüzgârlar, akıntılar ve gizli kayalıklar vardır. Denizcilikte olduğu gibi, çalışmanın da bir tekniği vardır.
Örneğin sıkı çalışmanız gerekebilir, ancak çok fazla çalışmak mümkündür ve bunu yaparsanız randımanınızın düştüğünü fark edeceksiniz: Yorgunluk sizi aptallaştıracak ve sonunda sağlığınıza da zarar verecektir. Randımanınızın azaldığı nokta, yaptığınız işin çeşidine bağlıdır. En zor türlerden bazılarının üzerinde, günde sadece dört veya beş saat çalışabilirsiniz.
(…)
Büyük işler yaparken kendinize yalan söylemek genellikle bir hatadır, ancak yalan söylemenin hata olmadığı nadir durumlar da vardır: Sabah işe başlamak isteksiz olduğumda, sıklıkla “Şimdiye kadar ne yaptığıma bir göz atacağım.” diyerek kendimi kandırırım. Beş dakika sonra, hatalı veya eksik görünen bir şey bulurum ve çalışmaya başlarım.
4. Tarz ve gösteriş
Belirgin bir tarzda çalışmaya çalışmayın. Sadece işinizi en iyi şekilde yapmaya çalışın; bunu yaptığınızda zaten belirgin bir tarz geliştireceksiniz.
Tarz, bir işi farklı olmaya çabalamadan yaparken farklı olabilmektir. Farklı olmaya çabalamak, gösteriştir.
Gösteriş, özünde, yaptığınız işi başka biri yapıyormuş gibi göstermektir. Etkileyici ama sahte bir kişiliği kendinize mal edersiniz ve siz etkileyiciliğinizden memnunken, işinize sahteliğiniz yansır.
Başka biri gibi olmak, en çok gençlere cazip gelir. Çoğu zaman önemsiz biri gibi hissederler. Ancak yeterince iddialı projeler üzerinde çalışırsanız böyle bir şey düşünmezsiniz: Eğer iddialı bir projede başarılı olursanız, önemsiz biri olmazsınız, onu başaran kişi olursunuz. Dolayısıyla sadece işinizi yapın, karakteriniz kendiliğinden oluşacaktır.
5. Gerçekten iyi bir soru
Yeni fikirlerle ilgili en büyük yanılgılardan biri, bileşimlerindeki soru ve cevap oranı hakkındadır. İnsanlar büyük fikirlerin cevaplar olduğunu düşünürler, ancak çoğu zaman gerçek içgörü soruda yatar.
Soruları küçümsememizin nedenlerinden biri, onların okullarda nasıl kullanıldığıdır. Okullarda sorular sorulduğunda, istikrarsız parçacıklar gibi, kısa bir süre var olurlar ve cevaplanırlar. Ancak gerçekten iyi bir soru, bundan çok daha fazlası olabilir. Gerçekten iyi bir soru, keşfin bir kısmıdır. “Yeni türler nasıl ortaya çıkar?” “Nesneleri dünyaya düşüren kuvvet, gezegenleri yörüngelerinde tutan kuvvetle aynı mıdır?” Böyle soruları sormak bile heyecan verici yeni bir bölgede olduğunuzu gösterir.
(…)
Bazen bir soruyu uzun süre üzerinizde taşırsınız. Büyük işler, genellikle, yıllar önce (belki de çocukluğunuzda) sorduğunuz bir soruya geri dönüp, düşünmeyi bırakamadığınızda ortaya çıkar. İnsanlar gençlik hayallerini canlı tutmanın öneminden çok bahsederler, ancak gençliğinizdeki soruları da canlı tutmak da en az o kadar önemlidir.
6. Çok sayıda fikir
Üretken olmak hafife alınır. Denediğiniz farklı şeyler ne kadar çok olursa, yeni bir şey keşfetme şansınız o kadar artar. Ancak birçok şey denemek, işe yaramayan birçok şey denemek anlamına gelir. Birçok kötü fikriniz olmadan, iyi fikirler de bulamazsınız.
7. Okullar
Kafanızdaki saçmalıkların çoğu oraya okullar tarafından sokulur. Okullara o kadar alışmışızdır ki, okula gitmenin öğrenmeyle aynı olduğunu varsayarız. Aslında okulların, öğrenme ve düşünme hakkında fikirlerimizi çarpıtan türlü tuhaf özellikleri vardır.
Örneğin, okullar pasifliğe sebep olur. Küçük bir çocukken, sınıfın önünde size ne öğrenmeniz gerektiğini söyleyen ve sonra da öğrenip öğrenmediğinizi sınayan bir otorite figürü vardı. Ancak sınıflar da sınavlar da öğrenmenin temel parçaları değildir, okulların tasarımının öğeleridir.
Bu pasifliği ne kadar erken aşarsanız, o kadar iyi olur. Hâlâ okuldaysanız, eğitiminizi projeniz olarak düşünmeyi ve öğretmenlerinizin size hizmet ettiğini düşünmeyi deneyin. Zorlama gibi görünebilir, ancak bu öylesine bir düşünce deneyi değildir. Bu ekonomik anlamda da, düşünsel anlamda da gerçeğin ta kendisidir. En iyi öğretmenler patronunuz olmak istemezler. Onları bir danışman olarak kullanarak ilerlemenizi isterler, sizi müfredatın içinden çeke çeke götürmeyi değil.
Okullar ayrıca size çalışma hayatının nasıl olduğu hakkında yanlış bir izlenim verir. Okulda size problemlerin ne olduğunu söylerler ve çoğu zaman çözümlenebilirler, öğrendiğinizden fazlasına ihtiyaç duymazsınız. Gerçek hayatta, problemlerin ne olduğunu sizin belirlemeniz gerekir ve onların çözülebilir olup olmadığını da bilmezsiniz.
Ancak belki de okulların size yaptığı en kötü şey, sınavları bir şekilde geçerek kazanmayı öğretmektir. Bunu yaparak büyük işler yapamazsınız. Tanrı’yı kandıramazsınız. Bu tür bir kısayol arayışından vazgeçin. Sistemi alt etmenin yolu, diğerlerinin gözden kaçırdığı problemlere ve çözümlere odaklanmaktır, işin kendisinden kaçınmak değil.
8. İçsel gücünüzün önemi
İçsel gücünüz, iddialı projeler üzerinde çalışırken her şeyin temelinde yer alır. Onu canlı bir organizma gibi besleyip korumalısınız.
İçsel gücünüz, hayata bakışınızla başlar. İyimserlerin büyük işler başarma olasılığı daha yüksektir. Kendilerini şanslı olarak görenlerin de durumu aynıdır.
(…)
İşinizin sizi zorlaması her zaman olumsuz bir işaret değildir, koşarken nefes nefese kalmanın her zaman kötü bir işaret olmadığı gibi. İyi acıyla kötü acının ayrımını yapmayı öğrenin. İyi acı eforun, kötü acının hasarın işaretidir.
9. Zeki ve iddialı
Büyük işler yapan insanlar her zaman herkesten daha mutlu olmayabilir, ancak bunu yapmasalar olacaklarından daha mutludurlar. Aslında, zeki ve iddialıysanız, üretken olmamak tehlikelidir. Zeki ve iddialı olan ama çok fazla başarı elde etmeyen insanlar genellikle sevimsiz olurlar.
10. Rekabet
Rekabet, motivasyonun etkili bir yolu olabilir; ancak rekabetin problemi sizin yerinize seçmesine izin vermeyin. Başkaları da aynısını yapıyor diye bir şeyi kovalamamalısınız. Rakipleriniz, size onlardan daha fazla çalışmaktan başka bir şey yaptırmamalı.
11. Beceri ve ilgi
Büyük işler yapmanın unsurları şunlardır: beceri, ilgi, efor ve şans. Şans, tanımı gereği, etkileyemeyeceğiniz bir unsurdur, bu yüzden onu geçebiliriz. Ve gerçekten büyük işler yapmak istiyorsanız eforu da tanımlamaya gerek yoktur. Dolayısıyla olayı, beceri ve ilgiye indirgeyebiliriz. Beceri ve ilginizi bir araya getirerek, yüksek miktarda yeni fikir üretebileceğiniz bir tür iş bulabilir misiniz?
Bu soruya olumlu cevap vermek düşündüğünüz kadar olanaksız değil. Büyük işler yapmanın bilinen birçok yolu (ve keşfedilmemiş daha da fazla yolu) vardır. Tüm bu farklı yollardan size en uygun olanı, muhtemelen gayet yakın bir eşleşme olacaktır. Önemli olan soru, beceri ve ilginizin sizi ne kadar ileri götürebileceğidir. Ve bu soruyu sadece çaba göstererek cevaplayabilirsiniz.
Sonuç
Çeviri yapmak bana göre değil, o sebeple bazı paragraflarda “ne diyorsun evladım” dedirttiysem özür dilerim. Eğer İngilizceniz varsa (ve iyiyse), orijinal metni baştan sona okumanızı kesinlikle tavsiye ederim.
Sevgiler.