Merak etmeyin, bu yazıda övünmeyeceğim. (Şaka şaka, birazcık övüneceğim.)
Şu yazımda, 27 Mart 2016 tarihli Yabancı Dil Sınavı tecrübemi anlatmıştım. Geçen gün (14 Nisan) sonuçlar açıklandı: 7 yanlış ve 73 doğruyla 91.25 puan almışım.
Şimdi diyeceğim şeye kızmayın ama, biraz üzüldüm. Çünkü (önceki yazımda da yazdığım gibi) 80 sorunun 78’ini doğru yaptığımı düşünüyordum, yalnızca 2’sinden emin değildim. (Ama yine o yazıda belirttiğim gibi, emin olduğum sorulardan da yanlışların çıkabileceği ihtimalini elememiştim.) Üstelik sınavdan birkaç gün sonra soruların yüzde 10’u açıklandığında, emin olmadığım sorulardan birini de doğru yaptığımı görüp iyice havaya girmiştim. Emin olmadığım diğer sorunun yanlış çıktığını düşünürsek, emin olduğum sorular arasından 6 yanlışın birden çıkmış olmasına üzüldüm. Yoksa 90 puanın üzerinde bir skor yapmak sevindirdi tabii.
Neyse, yeterince böbürlendim. Şimdi geleyim bu seviyeye nasıl çıktığıma.
Not: Bu yazıyı, web geliştirici dostum Baran Somaklı’nın önerisi üzerine yazmaya karar verdim.
1. İyi bir gramer eğitimi aldım.
En önemli etmen bu olmasa da, İngilizcemin iyi olmasının başlıca sebeplerinden biri, temeli iyi atmış olmam. Şanslıyım ki, ailem ekonomik krize girmeden önce (Kısmetse bu yıl çıkıyoruz.) orta halli, hatta biraz kalburüstü bir hayat standardına sahiptik ve ablam da ben de kolejde okuyabildik. (Ben ilköğretimin son 5 senesini, ablamsa sanırım ortaokulu İzmit’in Atafen Koleji’nde okuduk.)
Orada aldığım İngilizce eğitimi diğer ilköğretim okullarına nazaran ne kadar farklıydı bilmiyorum ama, liseye geçtiğimde hiç zorlanmadan hafif edebi eserleri (İngilizce masallar, Edgar Allan Poe’nun şiirleri vs.) okuyup anlayabiliyordum. Lisede (1 yılı hazırlık olmak üzere 2 buçuk yıl Kadıköy Anadolu Lisesi, 1 buçuk yıl Kocaeli Anadolu Lisesi) aldığım eğitim gramerimi pekiştirdi pekiştirmesine ama öyle muhteşem bir ilerleme kat ettiğimi düşünmüyorum.
Üniversitedeyken İngilizce eğitimi almadım. Hazırlık senesini atlamıştım.
2. Diziler, filmler, müzik ve oyunlar
İster inanın ister inanmayın, İngilizcemin, daha doğrusu “günlük hayat İngilizcemin” iyi olmasının en önemli sebebi bu dört arkadaşım oldu. Başlığı da önem sırasına göre dizdim: En iyi eğitimi diziler verdi, sonra filmler, sonra şarkılar ve son olarak oyunlar.
Dizi ve filmleri mümkün olduğunca altyazısız izledim, gerektiğinde İngilizce altyazıyla izledim, zorunlu olduğunda da Türkçe altyazıya geçtim. Dizi ve filmler, ana dili İngilizce olan ülkelerde (en çok ABD, sonra İngiltere, sonra da Avustralya) İngilizcenin nasıl kullanıldığını öğrenmemi sağladı.
Müzik ve oyunların etkisi daha az olsa da, önemsiz değildi. Sesim iyi değildir ama şarkı söylemeyi severim (Yanında kaldığım yıllarda benim o bet sesime tahammül eden babaanneme teşekkürü bir borç bilirim.), haliyle şarkı söyledikçe telaffuzuma etkisi oldu. (Gerçi telaffuzum da hala yeterince iyi değildir ama kafayı takmıyorum.) Oyunlarsa, dizi ve filmlerin yanında İngilizce dinleme yetimi artırdı.
3. Bol bol okumak… ve bol bol yazmak
Benim mesleğim web geliştiricilik. Literatürü, modaları ve teknikleri en hızlı değişen sektörlerden birini seçtiğim için, her gün kendimi geliştirmek veya en azından değişikliklerden haberdar olmak zorundayım. Şu diyeceğimi abartılı bulabilirsiniz ama şaka yapmıyorum, yalan da söylemiyorum: Yaklaşık 10 yıldır her gün, toplamı 5000 kelimeyi aşan 5-10 makale okuyorum. Bunun yanında son 2-3 yıldır kişisel gelişim konusunda makaleler de okumaya başladım.
Bu okumalar yalnızca kişisel gelişimime ve teknik bilgime katkı sağlamadı. Bu okumalar aynı zamanda teknik İngilizcemi ve (buraya dikkat) kelime dağarcığımı fena halde geliştirdi. İngilizcemin gelişimi konusunda ilk olarak dizilere teşekkür edersem, ikinci olarak da okuduğum makale ve denemelere teşekkür etmem gerekir.
Bu gelişimimin bir faydası daha oldu: 2012 yılının mart ayında gördüğüm bir ilan üzerine Tuts+ isimli, web geliştiriciler için bol bol makale yayınlanan bir internet sitesine başvurma cesaretini gösterdim. Kabul edildikten sonra, Nisan 2012’den Mart 2016’ya kadar 134 tane WordPress konulu makalem yayınlandı. (Makalelerimi buradan okuyabilirsiniz.) Bu yılın başında, Tuts+’tan kendi isteğimle ayrıldım.
Yazdığım yazıların da İngilizceme etkisi olmuştur elbette, ama yazarken ihtiyacım olan kelimeleri çeşitlendirmek için yaptığım araştırmaların dışında pek de bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. (Zaten İngilizcem “ana dil” seviyesinde olmasaydı, yazdığım yazılar reddedilirdi. Bunu editörlerime defalarca sormuştum.) Bunu söylemek için bir sebebim daha var: 2010 yılında bir İngilizce kursuna internet sitesi yaparken İngilizcemin iyi olduğunu söylediğimde inanmayıp test etmek istemişlerdi. O zamanlar YDS yerine KPDS ve ÜDS isimli iki farklı sınav vardı, beni de o sınavlara tabi tutmuşlardı. Farklı zamanlara ait iki tane KPDS soru kitapçığını o kursta (iki farklı gün) çözüp, birinden 85, ötekisinden 91 almıştım.
Demem o ki, o dönemden bu döneme sınavlar zorlaşmadıysa, 2010 yılından beri aynı seviyedeyim. (Bak buna da hayıflanabilirim: 6 yıldır kendimi bir gıdım geliştirmemişim!) Yazdıklarımın değil, okuduklarımın faydası olmuş.
Böyleyken böyle
Şimdi düşünüyorum da, bu YDS’ye çalışysaydım çok büyük ihtimalle yine aynı puanı alacaktım; belki fazladan 1-2 doğru yapardım, o kadar. O yüzden iyi ki çalışmamışım diyorum. Boşa zaman kaybederdim, sınav stresine girerdim falan.
Gramer çok önemli. Kelime dağarcığı da epey önemli. Ama en önemlisi alışkanlık, dili tanımak. En azından bana en çok bunlar yardımcı oldu. Kısa vadede İngilizceniz gelişmez, bunu vaat eden “hızlandırılmış kurs”lara pek güvenmeyin. (Gerçi işiniz sadece YDS’den yüksek skor almaksa, o zaman o kursların faydası olabilir. Bilmiyorum.) İngilizcenizi geliştirmek istiyorsanız, bana soracak olursanız:
- Temelinizi sağlam atın, gramerinizi geliştirin.
- 5-10 tane İngilizce dizi takip edin, altyazısız veya İngilizce altyazılı izleyin.
- Haftada 1-2 tane, vaktiniz varsa her gün birer tane İngilizce film izleyin.
- İlgi duyduğunuz veya işinizle ilgili konularda yayınlanan İngilizce blogları, haber sitelerini takip edin. E-posta bültenlerine abone olun ve İngilizce makale okumadığınız bir gün bile olmasın.
- İngilizcenizi geliştirmek için birkaç aya değil, birkaç yıla ihtiyacınız olduğu gerçeğini aklınızdan çıkarmayın.
Yeterince ahkâm kestim sanırım. Sevgiler.