CHP yönetimi ve Özgür Özel’e açık mektubumdur

“Gün, bu kara düzene itiraz etme günüdür. Ya pijamayla evinde oturup sıranın sana gelmesini bekleyeceksin, ya da meydanlara çıkıp bizimle birlikte bu darbeyi püskürteceksin.” — Özgür Özel

Değerli yoldaşlarım ve Genel Başkanım,

Aileden Atatürkçü ve vatansever bir CHP’li olarak bu mektupta, üye olmama rağmen partime dâhil olamayışımı sizlere anlatmak istiyorum. Hem 20 yılda milyonlarca okura ulaşan internet sitemde (beyn.org) yayınladığım, hem de sizlere bizzat ulaştırmaya çabalayacağım bu kısa mektubu sonuna kadar okumanız beni çok mutlu edecek. Elbette yanıt vermek zorunda değilsiniz ama mektubumun asıl amacı, karşılıklı iletişim kurabileceğim değerli insanlara ulaşmak.

Muhalefetteki son kurultayımız

Genel Başkanımızın ifadesiyle “muhalefetteki son kurultayımızı” heyecanla ve umutla takip ettim. Yüreğime dokunan konuşmalar ve gözlerimi yaşartan o şenlikli kurultay havası, bu ülkenin geleceğine dair ümitlerimi bir kez daha yeşertti. Ne var ki, kurultaydan hemen sonra yine aynı mutsuzluk hissi geldi: 10 yıldan uzun süredir her kurultayda olduğu gibi bu kurultayı da bir seyirci olarak izlemiştim ve “muhtemelen hayatım boyunca seyirci kalmaya devam edeceğim” diye düşündüm.

Halbuki Genel Başkanımız böyle demiyor; pijamamla evimde oturmamı değil, yoldaşım olan partililerle meydanlara çıkıp bu darbeyi püskürtmemi istiyor. Bununla birlikte partide kime sorsam, partinin herkese açık olduğunu ve herkesin katılımına ihtiyaç duyduğunu söyleyecektir, bu da bir gerçek. O hâlde ben mi bir yanlış yapıyorum? Elimde partiye katkı sağlayabileceğimi düşündüğüm projeler varken, CHP’nin iktidara yürüyüşüne kelimenin tam manasıyla seyirci kalmamın gerçek sebebi nedir?

(Bu mektup bir sitem mektubu olmayacak. Burada yaptığım eleştiriler üzerinden kendimce tespit ettiğim önemli bir soruna uygulanabilir bir çözüm önerisi getirmeye çalışacağım. Benim etim-budum nedir, partinin iç mekaniklerini “düzeltmek” için fikirler üretmek haddime midir? Bence değildir ama yine de yazmak istedim. Okuyup değerlendirecek bir kişi bulursam, “Barış yanlış düşünüyorsun, çünkü…” yanıtı bile alabilirsem ne mutlu bana.)

Partide yeterince koltuk yok

Genel Başkanımız da söyledi, 2 milyon üyeye çıktık. (4 Temmuz 2025’te güncellenen resmi verilere göre 1,9 milyonu geçmişiz, ocak ayı güncellemesinde 2 milyonu da göreceğimiz kesin.) Muazzam bir üye sayısına ulaştık, bu çok iyi bir şey. Peki, sayısı dışında bu üyelerden ne kadar faydalanabiliyoruz? Benim tahminim neredeyse hiç faydalanamadığımız, Türkiye’de 1000’e yakın ilçede birkaç bin üye dışında kimse gerçek anlamda parti için çalışmıyor. (Mitinglere katılanları, partiye sosyal medyada destek verenleri ve kurultaydan kurultaya çalışan mahalle/ilçe delegelerini saymıyorum ve neden saymadığımı da birazdan anlatacağım.) “Çalışmıyor” demek yerine “çalışamıyor” demek daha doğru olabilir çünkü (tam da benim yapmaya çalıştığım gibi) partisine destek vermek için can atan ama bir yol bulamayan on binlerce, yüz binlerce, belki milyonlarca CHP’linin olduğunu adım gibi biliyorum. Fikrimce, bunun tek sebebi var: Partide yeterince koltuk yok.

Kulağa çirkin geldiğinin farkındayım. Aklınıza benimle ilgili “koltuk hırsı” benzeri bir şey gelmesi ihtimaline karşı, kendimde gördüğüm en büyük eksiği anlatayım: Ben kapı aşındıramıyorum. 10 yıldan uzun süredir üyesi olduğum CHP Çankaya’ya toplasanız 10 defa gitmemiş olabilirim. (Ha, çağırmıyorlar zaten, orası ayrı. Gittiğimde de ilgilenen yok 😂) Her görüştüğümüzde “istediğin zaman gel” diyen, nikah şahidimiz Mansur başkanımızla da 10 yıldır tanışıp takipleşiriz ama kendisinden bir ricada bulunmuşluğum yoktur. Benden daha atak ve acar yoldaşların partide daha etkin olduğu gerçeğini de ekleyerek, bu konuda samimi bir özeleştiri yapmam ve değişmem gerektiğini kabul ediyorum. Bu mektubumu da, bu değişim çabasının bir tezahürü olarak görebilirsiniz.

Koltuk konusuna döneyim: Partide 10 bin koltuk varsa, 50 bin kişi de o 10 bin koltuğu kapmaya çalışıyorsa, 2 milyon üyeden faydalanmanın doğal olarak olanaksız olduğu sonucuna varabiliriz. (Sayıları dert etmeyin; 10 bin değil 100 bin koltuk saysak ve 50 bin değil 500 bin üyeyi aktif üye kabul etsek bile, partiye üye olan %75’lik bir kesim yine açıkta kalıyor.) Koltuk sayısının azlığı, koltukların değerini arttırırken o koltuklar için verilen mücadeleyi de sertleştiriyor. Birlikte çalışması gereken partililer, birbirine düşebiliyor. Bana göre, partinin iktidara yürüyüşünde çözmesi gereken en önemli sorunlardan biri bu.

Bunun her partinin sorunu olduğunu biliyorum, ben kendi partimden sorumlu olduğum için kendi partimin sorunu olarak görmek zorundayım. Sorunun tespiti üzerinde lafımı daha fazla uzatırsam tekrara düşeceğim, müsaadenizle müthiş orijinal çözüm önerimi sunmak istiyorum.

Daha fazla koltuk ve sandalye (ve hatta tabure)

Tüm partilerde, partisine destek vermek isteyen bir kişi kendini önemli ve yetkili hissetmek ister; bu dediğime kimsenin karşı çıkacağını sanmıyorum. Zaten bu yüzden partilerde yetki sahipleri, “tabandaki” yoldaşlarını bazen gerçeküstü bir coşkuyla destekler ve onlarla çalışmayı çok sever. Ama herkes bilir ki, “üye” dışında bir titri olmayanların partiye katkısı sınırlı kalır: Çoğu sıkılıp partiden ayrılır (veya sadece çay içmeye gelir), bir kısmı partiye destek vermeye hazırdır ama muhatap bulamadığından şikayet eder.

Gerçek bir yetki verilmese bile bir titre layık görülenler (örn. “ilçe sosyal medya araştırmaları sorumlusu“) farklıdır: Sorumluluk ve görev bilinciyle, aynı zamanda partide yükselme ümidiyle çalışma şevkine sahiptirler. Belki gerçek bir yetki yoktur ama gerçek bir sorumluluk vardır ve iyi işleyen bir partinin üyeleri, sorumlulukları paylaşarak partiyi büyütür ve geliştirirler. “Gerçek yetki” dediğimizde de “partinin altyapısını, üstyapısını, mekaniklerini vb. değiştirme” gibi daha etkin bir olgudan bahsedebiliriz.

Tanımlara takılmaya gerek yok: Her partili kendisini sorumlu hissetmek ve bu sorumluluğunun başkaları tarafından tanınıp kabul görmesini, denkleri ve üstleri tarafından takdir edilmesini ister. Daha fazla koltuk, sandalye ve hatta tabure ihtiyacı da bana göre partimizin yüz binlerce yeni üyesinden faydalanmanın garantili bir yöntemi olacaktır.

Koltuk, sandalye ve tabure derken komik olmaya çalışmıyorum, bir benzetme yapıyorum: Kurultaydan kurultaya oturanların değiştiği makamlara “koltuk” dersek, o koltukların yönettiği ve kurultaylardan bağımsız seçim veya atamalarla oturanların değiştirildiği makamlara da “sandalye” diyebiliriz. “Tabure” kelimesini de yetkiden çok sorumluluğun öne çıktığı, gerektiğinde haftalık/aylık düzende bile değişebilecek görevleri tanımlamak için kullanalım. Bu kelimeleri kullanarak CHP’yi düşündüğümüzde, 2 milyon üyemizin tahminen %90’ının ayakta beklediği özeleştirisini yapabiliriz.

Tabii bu noktada ortaya bir filtreleme sorunu çıkıyor: Hevesli, becerikli, iyi niyetli, özenli ve güvenilir üyeleri diğerleri arasından nasıl eleyeceğiz? Kanımca bunu da etkinlikler vasıtasıyla yapabiliriz: Mahalle delegelerinin organize edeceği haftalık buluşmalarda dertleşecek, ilçe yönetimlerinin organize edeceği aylık toplantılarda partiye fikir sunacak üyeleri not almak zor olmasa gerek. Bu etkinliklerde dikkat çeken üyeler becerilerine göre gruplandırılarak, deneme amaçlı oluşturulacak çalışma gruplarında bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Bu “çalışma grubu” adımında takılıp kalsak ve ilerlemesek bile, on binlerce üyeye “tabure” seviyesinde sorumluluk vermiş ve onların partiye duydukları bağlılığı arttırmış oluruz. Kaldı ki bu çalışma gruplarında da üstün yanlarıyla ciddi manada dikkat çekecek üyeler çıkacaktır; işte onlar da var olan “sandalye” veya “koltuklara” oturabileceği gibi, kavgalara yol açmayacak yeni “sandalye” ve “koltukların” da oluşturulmasını da sağlayabilir.

Bunun dışında mahalle ve ilçe teşkilatlarının kendilerine bağlı üyeleri daha iyi tanıması için yüz yüze mülakatlar da iyi bir fikir olabilir. Sonuçta partimizin veritabanında tahsilimiz, işimiz, yaşımız vb. yazıyor; her bölgede güvenilir birkaç insan sarrafı, o bölgedeki üyelerle görüşerek, bölgenin “nitelikli üye gücünü” parti üst yönetimlerine raporlayabilir. Zaman ve efor gerektirdiği kesin ancak organize bir şekilde yapılırsa, mülakata girmeyi kabul edecek yüz binlerce üyeyi yakından tanımak bir yılımızı almaz.

Sonuç

Yıllarca kendimi “işim gücüm var, makam-mevki derdim yok” diye avuttuğumu kabul ediyorum. Halbuki aslında sorunum, sorumluluk almak için mücadele etmek istemeyişimmiş—bunu daha bugün, 38. yaşıma girerken fark ediyorum. Partime katkı sağlamak için diğer yoldaşlarımla mücadele etmek benim tarzım değil; kimsenin de bunu isteyerek yaptığını veya yapmak isteyeceğini sanmıyorum.

Buradan da vardığım sonuç şu: Partinin organlarını, isteyen herkesin sorumluluk alabileceği kadar geliştirmeliyiz, genişletmeliyiz. Bu kişiler, sorumluluk almak isteyen yoldaşlarının ayağına basmak zorunda kalmamalı. Yetkinliklerine, uzmanlıklarına göre herkesi partide uygun bir koltuğa veya sandalyeye, olmadı bir tabureye yerleştirebilmeliyiz. Üyelerin %90’ından yalnızca mitinglere katılmalarını, tweet veya story atmalarını beklersek elimizdeki değeri asla kullanamayacağız, orası kesin.

Detaylarını mektubum boyunca anlattığım (giriş bölümünden sonuç bölümüne atladıysanız, tekrar yukarı çıkmanızı rica edeceğim) bu fikri, daha da kapsamlı bir sunuma dönüştürüp İlçe Başkanımdan Genel Başkanıma kadar herkesin önünde sunmaya hazırım. Zaten kendimde gördüğüm en güçlü üç özellikten ikisi proje geliştirmek ve yazarlık. Tek isteğim, daha önceden yaptığım az sayıda sunumda yaşadığım gibi “ghost’lanmamak”.

Sevgi ve saygılarımla arz ederim.
Barış Ünver

Okurlarıma not

Beyn’de daha önce açık mektup yazdığımı hatırlamıyorum. Eğer bu yazımı sonuna kadar okuduysanız, öncelikle çok teşekkür ederim. Eğer mektubumda anlattıklarıma katılıyorsanız ve çevrenizde bu mektubu ulaştırabileceğinizi düşündüğünüz bir CHP’li yönetici (ilçe, il, parti kolu, genel merkez vb.) varsa, mektubumu o kişiye ulaştırmanız beni çok mutlu eder.

Ayrıca mektubumda anlattıklarıma eklemek istediğiniz şeyler varsa, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin.

Son olarak, kurultayın özeti bağlamında CHP’nin 74 sayılı bültenini okumak isterseniz buraya tıklayın.

Barış Ünver
07 Aralık 2025

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için aşağıdaki formu doldurarak Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.