Ertuğrul Özkök’ten bir soru

Baştan belirteyim de, yanlış anlaşılma olmasın: Yazıya yanıt olarak kimse bana Ertuğrul Özkök‘ün diğer yazılarından alıntılar sunup “Bunlar da mı doğru Barış?” demesin veya “Sen Ertuğrul Özkök‘ü sever miydin Barış yav?” diye sormasın. Sevmem çünkü. Hayatımda gördüğüm en kaypak yazıların sahibidir kendisi. Yine de ilginç bir şekilde, her kesimden birçok kişi benimle aynı fikirde. Hani ülke ortadan ikiye bölünüyor ya, “iki taraf” da sevmiyor Özkök‘ü. Ülkedeki bölünmeyi engelleyen etmenlerden biri, Ertuğrul Özkök‘ün yazıları oluyor bazen.

Neyse, konu o değil. Konu, Özkök‘ün bugünkü (23.02.2010) köşe yazısında sorduğu bir soru. ÇOK etkili bir soru. Mehmet Şevket Eygi‘nin yazısından alıntıladığım gibi, bu soruyu da alıntılıyorum ve yorum dahi yapmadan yazıyı bitiriyorum:

Soru çok basit, açık ve net:

Eğer, bir ülkede sivil yönetimin en yüksek temsilcisi olan Başbakan’ın illegal yollardan kaydedilmiş telefon konuşmasını, ülkenin en sol gazetesi bile tek satırla vermeye korkuyorsa, ve o aynı ülkede Silahlı Kuvvetler’in en yüksek temsilcisi olan Genelkurmay Başkanı’nın illegal yollardan kaydedilmiş konuşmasını, ülkenin bütün gazeteleri hiç korkmadan manşetten, bütün televizyonları kendi sesinden verebiliyorsa.

Sizce o ülke de açık ve yakın demokrasisi için açık ve yakın tehlike hangisidir?

Askeri vesayet mi?

Yoksa sivil vesayet mi?

(Kaynak)

Buyrun, söz sizde.

Barış Ünver
23 Şubat 2010

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.

Yorumlar kapalı.