Kendime not: Umutsuzluk, reddimirastır.

Barış,

Umudunu yitirmen için yapabilecekleri her şeyi yapıyorlar—elbette yalnızca sana değil, herkese yapıyorlar bunu. İstedikleri gibi at koşturdukları ülkede, yapılan her türlü haksızlık ve hukuksuzluğu gözümüze sokmalarının iki sebebi var: “Biz hukuktan da, haktan da üstünüz.” diye böbürlenmek ve “Bu ülke artık bizim.” mesajını vermek.

İnan bana, eşini katledip serbest dolaşan adamı, Atatürk’e küfredip sırıta sırıta görevine devam eden akademisyeni, kundaktaki bebekleri öldürerek para kazanmayı başaran çeteyi gözümüze sokmalarının sebebi de aynı. Umutsuzluğu pompalamak.

Bu arada, insanlık tarihinde iletişimin en hızlı olduğu dönemde yaşadığını unutma. Kediye atılan tekmeden Gazze’de yapılan soykırıma kadar kötü haberlerin her türlüsüne erişebiliyorsun. Üstelik sosyal medyada öfkeyi ve korkuyu tetikleyen içerikler, diğer tüm içeriklerden daha fazla etkileşim alıyor (akademik çalışmalara defalarca konu olmuş bu gerçeği, en fazla vakit geçirdiğin sosyal mecra olan Twitter’da kendi gözlerinle de görüyorsun zaten).

Bunların yanında, ideoloji fark etmeksizin bütün siyasi parti ve politikacıların seçmeni konsolide etme stratejileri, yine aynı negatif duygular üzerinden şekilleniyor. Hapisteki siyasi esirleri belki bu genellemenin dışında tutabiliriz ama kurumsal olarak baktığımızda örgütlü siyaset bir noktada birleşiyor: Bizi etkilemek için korkumuzu ve öfkemizi kullanıyorlar.

Bütün bunları söyleyip içini kararttıktan sonra sadede gelmek garip olacak: Umutlu olmak, senin vatandaşlık görevindir.

Bu ülke kurulurken, ahval ve şerait çok daha elim ve vahimdi. Tam anlamıyla bir “reaya” (koyun sürüsü) olarak görülen ve güdülen halkla saray arasında vergi toplamak dışında hiçbir ilişki kalmamış, millet bütünüyle kaderine terk edilmişti. Sarayın resmi imzasıyla topraklarımızı bölüşen işgal kuvvetlerini alkışlayan dönemin yandaş medyası, boğaza karşı içip partilerken gazetelerinde sarayı övmeyi unutmuyordu.

Hah, işte tam da o dönemde Mustafa Kemal olduğunu düşün, kendini onun yerine koy. Onca pisliği, haksızlığı, kansızlığı görüp “Bu ülkeden bi’ bok olmaz!” diye yurt dışına kaçsaydı ne olurdu? Ona bir şey olmazdı, orası kesin, o kalibredeki bir insan dünyanın her yerinde herhangi bir işte başarılı olmayı bilirdi. Ama Atatürk olamazdı, Moustapha Kamal olurdu. Olan Anadolu’ya olurdu, Türkiye yerine minicik bir Osmanlı Devleti kalır, o da muhtemelen kısa sürede ilhak ve imha edilirdi.

Belki sen Atatürk’ün sorumluluklarına sahip değilsin, ama vatandaş olarak Atatürk’e karşı sorumluluk sahibisin. Onun bu topraklardan, bu insanlardan umudu kesmemesi sayesinde bu ülkede bu hayatı yaşıyorsun. Memleketin düşmanları bu sorumluluğunu, vatandaşlık görevini sana unutturmak için, umudunu kaybetmen için özel olarak çaba sarf ediyorlar. Ve sen buna izin veriyorsun. Verme.

Kötü şeyleri, kötü olayları, kötü insanları görmezden gel demiyorum; onların her zaman farkında ol. Ama bunlar, bu ülkenin güzel günleri hak ettiği gerçeğini örtmesin. O güzel günleri umutlu insanlar getirecek, bunu unutma.

Umut, Atatürk’ün sana mirasıdır. Mirasını reddetme.

Barış Ünver
04 Ağustos 2025

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için aşağıdaki formu doldurarak Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.