Yazdığım en kısa gündem yazılarından biri, hayatımda ilk kez bir mahkeme salonunu görmeme -ve o mahkeme salonunu Recep Tayyip Erdoğan’ın bana göstermesine- sebep olmuştu. Şimdi diyorum ki, en iyisi bu tarz kısa yazılara geri dönmek.
Üzerinde çalıştığım, emek verdiğim uzun ve kapsamlı yazıların çoğu az okunuyor ve görüntüleniyorken, yazmak için belki yarım saat, belki kırk beş dakika ayırdığım bir yazının beni Türkiye’nin en “belalı” blog yazarı yapması hem iyi, hem kötü bir şey.
Zaten Türkiye’deki köşe yazarlarının önemli bir bölümü (Ahmet Altan, Ahmet Hakan, Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök gibi her uçtan birçok yazar) en fazla birkaç cümleden oluşan kısa paragraflar yazmayı tercih ediyor. Önceleri bunu yazarların tembelliğine yorardım ama sonra (Beyn’de gündem yazıları yazmaya başladıktan sonra) gördüm ki kısa paragraflar, kısa cümleler daha kolay sindiriliyor, daha rahat okunuyor. Bunu fark ettikten sonra köşe yazıları ve denemelerin, denemeler ve makalelerin arasındaki farkları da öğrenmiş oldum.
Dolayısıyla bundan sonra gaza gelip bir konudaki her düşüncemi yazmak yerine, o konuda okura en kolay ulaştırabileceğim en vurucu düşüncelerimi paylaşmayı tercih edeceğim.
Örneğin şu Suriyeli teröristler hakkında yazacağım yorumlarda, söylediklerime kanıt olsun diye LiveLeak sitesinden Özgür Suriye Ordusu’ndaki tiplerin beceriksizliklerini gösteren videoları, herifçioğullarının Amerika’dan nasıl açık açık yardım beklediklerini anlatan belgeleri, bizim ordudan nasıl eğitimler aldıklarını açıklayan haberleri paylaşmayacağım. Yapacağım yorumlar içerisinde bunlardan bahsedeceğim ama kanıtlamaya çalışmak yerine okurun bu bilgiye zaten başka yerlerden ulaştığına veya ulaşacağına güvenmek daha doğru olacak sanırım. Belki gerekli yazıların sonuna birer kaynakça eklerim.
Ve bundan sonra, birkaç ay önce söz verdiğim gibi, sık sık gündem hakkında yazmaya çalışacağım.
Bu yazı da uzun oldu, kusura bakmayın.