Kitap okuma alışkanlığımı nasıl kazandım?

Başlığı, kitap okuma alışkanlığımı nasıl kazandığımı anlatıp övünmek için atmadım. Cidden bu alışkanlığı nasıl kazandığımı merak ettiğim için yazıyorum bu yazıyı. Sesli düşünür gibi, yazılı düşüneceğim.

Ortada su götürmez bir gerçek var: Ben tembel bir insanım. Kişisel gelişim kitaplarında “Kendi üstünüze çok varmayın, moralinizi bozarsanız bu, durumunuzu düzeltmenize yardımcı olmaz” falan diyor ama, kendime “Aferin koçum, çok çalışkansın!” demem, tembel olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Elimde iş olsa, o işi yapmaya çoğu zaman eriniyorum. Elimde iş yoksa, cebimde de beş kuruş para varsa, o zaman o beş kuruşu tüketene kadar tatil moduna giriyorum.

Teşhisim, bir “öteleme sorununa” sahip olduğum yönünde. Ecnebiler “procrastination” diyor. Tembellik gibi ama değil; daha ziyade tembelliğe yol açan bir alışkanlık. Mantığı şöyle:

  • Yapman gereken bir şey olsa da onu yapmayıp, oyalanmaya devam ediyorsun.
  • Yapman gereken şeyi yapmayıp oyalandığın için kötü hissediyorsun.
  • Yapman gereken şeyi yapmamaya devam ediyorsun.
  • Daha kötü hissediyorsun ve kendine saygın azalıyor.

Benim gibi mesaisiz çalışan insanlarda ve öğrencilerde çokça görülen bir şey bu. Özellikle de sanatçılarda görülüyor. (Ben de sanatla uğraşıyorum ama amatör olarak uğraştığım için kendime “sanatçı” diyemiyorum.)

Özellikle son üç yıldır yaşadığım bu sorunu çözebilmek için birçok şey denedim. En çok işe yarayan yöntemlerim arasında günlük bir “yapılacaklar listesi” hazırlayıp ona uymaya çalışmak ve bir ofis ortamı yaratıp işlerimi orada sürdürmek var. Ne var ki, ikisi de her durumda işe yarayan mucizevi çözümler değil. Yapılacaklar listeleri sayesinde bir haftada bir aylık işlerimi yaptığım da oluyor, listenin üçte ikisini yapılmadan bırakıp oyun oynadığım da oldu. Bir ayda toplam 20 bin kelimeden oluşan 10 parçalı bir İngilizce yazı dizisi hazırladığım da oldu, tek bir kelime yazmadan Facebook, Twitter ve Ekşi Sözlük’te geçirdiğim aylar da oldu.

Başlığa, başlıkta anlattığım kitap okuma alışkanlığı konusuna geçeyim.

Mayıs ayında kendi evime taşındım. Neredeyse bütün eşyalarımı ikinci el aldım ama kitaplık alacağım zaman, beğendiğim bir tasarıma sahip bir kitaplık almayı düşündüm. Aldım da. Yıllarca babaannemin evinde bana verdiği bir ufak odanın her tarafına sıkıştırdığım kitaplarımı rahat rahat o kitaplığa yerleştirdiğimde kendimi harika hissediyordum. Fakat sonra kitaplığa baktım ve o kitapların en azından yarısını okumadan sakladığımı fark ettim. (Görüp, beğenip satın aldığı kitap sayısı, okuduğu kitap sayısından fazla olan tek kişi ben değilimdir herhalde.) Sonra oturup 40 kitaplık bir liste yaptım ve kitaplığımın yarısını işgal eden okunmamış kitapların en azından yarısını yaz boyunca okumaya karar verdim.

Yılın başında verdiğim “daha fazla kitap okuyacağım” kararıyla birleşince, ortaya aşağıdaki gurur tablosu çıktı:

temmuz-2015-itibariyla-okudugum-kitaplar

Harika, di’ mi? Aylık 6 kitap ortalamam var. Kırmızıyla işaretli olanlar, hoşuma gitmediği için yarım bıraktığım kitaplar. Okuduğum haftalık, aylık, üç aylık dergiler ve internette her gün okuduğum onca meslekî haber ve makaleler elbette bu listeye dahil değil.

Geçen gün kitaplardan birini okurken kafama bir şey dank etti: Kitap okumayı sağlam bir alışkanlık haline getirmiştim. Canım sıkıldığında, akşam yatmadan önce, gündüz işimle-gücümle uğraşırken (uğraşıyorsam tabii)… Bu yıl, yer ve zaman fark etmeksizin kitap okumaya başladığımı fark ettim.

Sonra da bunu nasıl yaptığımı çözersem, yani bu alışkanlığı nasıl edindiğimi anlarsam, bunu da bir şekilde çalışma şeklimi değiştirmek için, çalışma şevki kazanmak için kullanabilirsem, o “öteleme” sorununu çözer, “tembellikten” kurtulmuş olurum diye düşündüm.

Temmuz ayının sonlarına doğru ablamla yaptığım bir telefon konuşmasında bu konuları açtım. Sesli düşünerek ablamla fikir alışverişinde bulunurken, “motivasyon” kelimesinin benim konuma ne kadar uygun bir kelime olduğunu fark ettim. (Ablamla bunu da paylaştım.) Ablamın “işleri küçük parçalara böl, kendine yapılacaklar listeleri oluştur, özel bir saat belirleyip o saatte ne olursa olsun çalışmaya bak” gibi (kesinlikle sağlam ama benim durumumda yine uygulayamadığım) önerilere karşı, bir çalışma şevkinin olmadığından bahsettim ve bahsederken çözümü orada aramam gerektiği kafama dank etti.

Kitap okuma alışkanlığıyla birleştirelim.

Kitap okumak için her zaman motive olmuş durumdayım. Kitap okumak için bir motivasyona ihtiyacım yok. Kitap okuma şevkine her zaman sahibim. Bu şevki kazanmama yardımcı olan etmenler arasında, yılın başında verdiğim “daha fazla kitap okuma” kararı ve kitaplarımın yarısından fazlasını okumadığımı fark ettiğimde yaşadığım şok var. Ayrıca kitap okumak zor değil: Herhangi bir zaman, herhangi bir yerde açıp kitabımı okuyabiliyorum.

Demek ki çalışma şevkimi geri kazanabilmek için çalışma eylemini kolaylaştırabilmem, çalışmamın gerektiğini kendime bir “şok” veya etkili bir hatırlatıcı ile hatırlatmam, bir de çalışmamın gerekliliğini kendime kesin olarak kabul ettirmem gerekiyor. Ötesinde de yapabileceklerim vardır elbette, onlar üzerinde de kafa yormaya devam edeceğim.

Yazıyı bir anlamda kendim için yazdım, ama size de okuduğunuz için teşekkür ederim! :)

Barış Ünver
05 Ağustos 2015

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.