2012 yılında, freelance web tasarımcı olarak WordPress siteleri yapmaya devam ederken, takip ettiğim Wptuts+ isimli bir blogda bir iş ilanı gördüm. WordPress anlatımları (tutorial) yazacak, “native” seviye İngilizce bilen yazarlar arıyorlardı. Yazı fikrimle başvurdum, kabul edildi, yazdım, kabul edildi ve dört yıl boyunca o bloğa 150’ye yakın WordPress makalesi yazdım. Hatta bu dört yılın ikisini başyazar olarak geçirdim.
2006’dan beri Beyn’de (Türkçe de olsa) tonla yazı yazdığım için, blog yazısı nasıl yazılır biliyordum. Ama teknik bir konuda yazdığım anlatımların sıkıcı olmaması için, yazıyı ilginçleştirecek, okutacak bir şeyler bulmam gerekiyordu. Yardımıma Morgan Freeman koştu.
Through the Wormhole isimli belgesel dizisinin her bölümü, sunucusu Morgan Freeman’ın çocukluğundan veya gençliğinden bir anekdotla başlıyordu. Karıncaların yiyecek taşırken nasıl iş birliği yaptıklarını izleyen küçük Morgan Freeman’ı anlatan büyük Morgan Freeman, sonra konuyu (atuyorum) nöral ağlar kullanılarak yapay zekâ çalışmalarının nasıl ilerlediğine falan getiriyordu. Bir süre sonra, her bölümde anlatılan bu hikâyelerin muhtemelen gerçek olmadığı anlaşılıyordu ama yine de bölüme bir tat katıyor, bölümün kalanını izlemeye teşvik ediyordu. (Discovery Channel’da yayınlanan bu belgesel dizisini bugün BluTV’de izleyebilirsiniz.)
Ben de bunu denemeye karar verdim ve bazı yazılarımın başında bir anımı anlatıp, lafı yazının konusuna getirerek WordPress’te neyin nasıl yapıldığını falan anlattım. En çok beğenilen ve en çok paylaşılan yazılarım onlar oldu. 2016’da oradaki işimden ayrılmama rağmen bugün hâlâ oradaki yazılarımı okuyanlar bana eposta atıyor; özellikle o “hikâyeli” yazılarım beğeniliyor.
Bu işi o kadar çok sevdim ki, Beyn’deki yazılarımda da zaman zaman bu yöntemi kullandım ve çok faydasını gördüm. Önceki yazımda (“Karar yorgunluğu ve tedavisi“) aynı yöntemi kullanıp yine çok iyi geri dönüşler aldıktan sonra, şu anda okuduğunuz yazıyı yazmaya ve yöntemi anlatmaya karar verdim. Şu dakikaya kadar fark etmiş olmalısınız: Bu yazıda da aynı yöntemi kullandım. Bir anımı yazarak başladım ve lafı yazının konusuna getirdim. Teşekkürler Morgan Freeman.
Anlattığınız hikâye gerçek olabilir ama gerçek olmak zorunda değildir; önemli olan anlattığınız şeyi nasıl hikâyeleştirdiğinizdir. Benim bu yazıda (ve önceki yazımda) anlattığım şeyleri gerçekten yaşadım. Bir tek hikâyeleştirme konusuna Through the Wormhole belgesel dizisinden evvel ProBlogger veya CopyBlogger isimli bloglardan birinde denk gelmiş olabilirim. Neticede “storytelling” denen reklamcılık yöntemini Morgan Freeman da icat etmedi, ben de icat etmedim. Ama bu yazıda Morgan Freeman’ın ismini yedi defa geçirmiş oldum ve bu da hikâyeleştirmem sayesinde oldu.
Okuduğunuz iyi makaleleri veya kaliteli kurgu dışı kitapları düşünün: İlla bir yerlerinde, belki tamamında hikâyeleştirmenin etkilerini göreceksiniz. Hikâyeleştirme, eserin başında olmak zorunda değil; ortasında, sonunda veya eserin tamamına yayılmış olabilir. Ben bu yöntemin en iyi kullanımlarından birini, 2015 yılında okuduğum en iyi kitap olan Alışkanlıkların Gücü’nde gördüm. Yazar Charles Duhigg, kitabı üç bölüme ayırmıştı ve kitabın birinci kısmı bir kişisel gelişim kitabı, ikinci kısmı bir iş kitabı, üçüncü kısmı da bir sosyoloji kitabı gibiydi. Kitap boyunca irili ufaklı bir sürü anı veya anekdot vardı (çoğu yazara ait değildi) ve bölüm içinde anlattıklarını bu hikâyelerle süslüyordu. Yani hikâyeleştirme eserin tamamına da yayılabilir, Charles Duhigg’in kitabında yaptığı gibi, benim bu yazıda şu anda yaptığım gibi.
Elbette bu işin tepe noktası, kurgu dışından çıkıp yalnızca hikâye anlatmaktır ki o eserlere de kurgu eser diyoruz. (Bunu derken kurgu dışını daha aşağıda konumlandırmak istemiyorum: Kurgu eserler ve kurgu dışı eserler aynı derecede değerli olabilir ancak farklı yöntemlerle yazılır.) Anlatmak istediği bir ana fikri baştan sona hikâyeleştirebilen birisi, yazdığı romanla veya tiyatro oyunuyla veya film senaryosuyla mesajını bize ulaştırabiliyorsa, işte o yazar yüzlerce yıl unutulmuyor.
Benim de amacım bu. Sevgiler.
Not: “Kurgu dışında kurgu” başlığı biraz kafa karıştırmış olabilir. Sebebi tamamen benim ilginç başlık bulma saplantım: Kastım kurgunun dışındaki kurgu değil, kurgu dışı eserlerde kurgunun kullanımıydı. Bana kızmayın, Morgan Freeman’a kızın (sekiz oldu).