Hayatımda; hiç hatırlamak istemediğim, çoğunlukla bastırdığım ve neredeyse kimseye bahsetmediğim 2 buçuk yıl vardır. Liseye başladığım ve lise 2. sınıfın ortasına kadar süren bir macera. Bir itirafname olarak niteleyebileceğim bu yazımda bu 2 buçuk yılımı anlatacak ve anlatırken bir yandan da bu dönemime dışarıdan bir gözle bakmaya çalışacağım. Başarılı olup olmadığımı ise, eğer kabul ederlerse, yazıda bahsedeceğim bir-iki kişi söyleyecek.
Yazıyı bitirdikten sonra bu notu buraya düşmem gerek: Yazı o kadar uzun oldu ki, 6-7 parçalık bir yazı dizisi haline getirmek zorunda kaldım. Art arda 6-7 gün boyunca her gün bir parçasını yayımlamayı düşünüyorum.
Lise hayatındaki gruplaşma klasiktir: Etliye sütlüye karışmayan, ne ezen ne de ezilen bir grup vardır; ezilen, çoğu zaman arkadaşları tarafından alaya alınan bir grup vardır; bir de ezilenleri ezilen yapan, onları küçük düşürmeyi veya alaya almayı alışkanlık edinmiş (bazı nadir durumlarda hobi edinmiş) bir üçüncü grup vardır. İlginç bir şekilde; bir kişi çok zeki olduğu için “ezen” veya çok aptal olduğu için “ezik” olmaz, ortalamalar da o ortadaki grupta değildir her zaman. Zeka düzeyi veya başarı seviyesi bu gruplara yerleşmede etkili değildir. Dünyanın en zeki kızı ol; orta grupta da yer alabilirsin, “ezik”lerde de. Dünyanın en aptal adamı ol; en “ezik” de olabilirsin, ez “ezen” de olabilirsin. Çoğunlukla atılgan, ağzı laf yapan, kurnaz, gür sesle konuşabilenler “ezen”ler grubunda yer alırken “ezik”ler grubunda dış görünüş olarak ortalama veya vasatın altında, ağzı pek laf yapamayan, yüksek sesle konuşmayı bağırmak olarak algıladığı için öyle konuşmaktan çekinen (ve çoğunlukla mıy mıy konuşan), ergenlik konusunu çok iyi algılayamamış zavallılar da “ezik” olmaya mahkumdur denilebilir.
Bir de “ezen”lerin ve “ezik”lerin kendi içlerinde ayrıldığı gruplar vardır: “Ezik”lerden bazıları bu ergenlik çağında kendi neslinin rekabete dayalı saldırganlıklarını görüp dehşete düşer ve olayı kavramaya çalışırmaktan kıvranırken; bazıları da sosyal hayata ilgi duymadıkları ve yalnızca derse odaklandıklarından dolayı izole bir hayattan şikayet etmeyi bırakın, bu izole hayatı tercih edebilirler. Bu ikinci alt gruba “ezik” değil de “robot” demek daha doğru olabilir ve fakat yine de böyle olmalarının suçu onlara ait değildir. (Eğitim sistemi muhabbetine hiç girmeyeceğim.) “Ezen”lerin de bazıları ezmekten haz alır ve ergenlik çağının getirdiği rekabet, üstünlük hissini yaşamak ve yaşatmak için çabaladığı için “ezen” statüsünde lise hayatlarına devam ederken; bazıları bu olayı yalnızca “ayakta kalmak” uğruna devam ettirirler ve vicdanlarının vanalarını lise hayatları boyunca kapatıp “ezik” durumuna düşmemek uğruna (ortalarda gezme şansını da göz ardı edip) ezmeyi seçerler. Bu “ezen”ler içerisinde bir de üçüncü bir grup vardır ki, bazı “ezik”lerin dostu olarak bile karşınıza çıkabilir: Bu üçüncü gruptakiler; popüler olmayı başarmış ama bunu yapmak için “ezen” konumunda yalnızca öyle görünmeyi seçen, vicdan vanalarını tamamen kapatmadan ama azıcık olsun kısarak lise hayatlarını sürdüren, ciddi anlamda zeki insanlardan oluşur. İki paragraftır değişik canlı türleri gibi tanıttığım birçok grup arasında ergenlik dönemini en az yarayla tamamlamış/tamamlayacak kişiler bu gruptan çıkar ve lise hayatları boyunca ne acı çekerler, ne de vicdan azabı.
Yatakhaneye taşındığım günü hatırlıyorum. Ailemle beraber gelmiştim ve aileleriyle gelmiş diğer iki oda arkadaşım da benim gibi heyecanla ve güler yüzle eşyalarını dolaplarına yerleştiriyordu. Ailelerimiz yanımızdayken özgüvenli bireyler gibi duruyorduk ama “özgüven” sandığımız o “güven”, ailelerimizle beraber birkaç saat sonra -kısmen- gözden kayboldu.