Yıl boyunca, hayatımda hiç karşılaşmadığım kadar kötülükle karşılaştım. Özellikle iki oda arkadaşım benim yaşantımı daha yakından gördükleri için daha rahat saldırabiliyorlardı. Biri, ötekinin “yamağı” gibiydi ve aslında ben o “yamak” ile yılın başında, ilk haftada çok iyi arkadaş olmuşken kendisi -haklı bir biçimde- diğer oda arkadaşımın yanında yer almaya karar verdikten sonra çok çok değişmişti. Yatakhanede dönemimizin yarısı sigara içmeyi, hatta “ot” denemeyi havalı olmak, olgun olmak sayıyorlardı ve birbirlerine üstünlüklerini göstermek (veya sadece altta kalmamak) için daha “büyük işi” işlere cesaret etmeye çalışıyorlardı. Yılın başında fark ettiğim bu “kendini kanıtlama” hadisesini bu arkadaşlardan yalnızca birine açmaya kalktığımda ise bir-iki hafta boyunca tüm dönem tarafından ortak ve senkronize biçimlerde alaya alındığımı hatırlıyorum.
Yılın sonlarına doğru, sabahın beşinde uyanıp ranzanın üstünde o ilk başta dostluk kurduğum arkadaşımın annesine telefonda hüngür hüngür ağladığını ve beni de örnek göstererek yaşadıklarını “Eziyet çekiyorum…” cümlesini defalarca tekrar ederek anlattığını duydum. Bir süre sonra adını söyleyerek “…ı?” diye seslendiğimde uyandığımı anladı ve annesine hızlıca veda edip telefonu kapattı. Yılın ilk haftasında ağladığımı gören ve yıl boyu bana “eziyet çektiren” ve şimdi ağlayan çocuğa “Konuşmak ister misin?” demiş, bir kez daha dostluk elini uzatmaya kalkmıştım. “Hayır, yat hadi.” dedi. Bitmedi: Yılın sondan bir önceki günü diğer oda arkadaşımla tekme tokat kavga ederken, kavga sırasında bir tekme de o savurmuştu. Hayatımın en büyük şaşkınlıklarından biri olan o anda dehşetle ona baktığımda, sigarasından bir nefes çekip gözlerini kaçırdığını çok net bir biçimde hatırlıyorum.
Hazırlık sınıfı bittiğinde yani ilk yılın sonunda; omuzları düşük, yüzü nadiren gülen, etrafından gelen küçümseyici alaylara ve takılan lakaplara neredeyse alışan bir Barış’a dönmüştüm. İlköğretimin son sınıfında okulun en fırlama, en başarılı ve en sosyal çocuklarından biriyken ortaöğretimin ilk sınıfında okulun en bezgin, en başarısız ve en asosyal gençlerinden biri haline gelmiştim. İşin kötüsü, içinde bulunduğum ağır bunalım hali derslerimi de etkilemişti ve açık ara farkla sınıfın en iyi İngilizce bilen öğrencisi olmam gerekirken ortalarda, hatta ortalamanın altında bir başarı sergileyip geçmiştim sınıfımı. Ayrıca bütün bu olanlardan ötürü psikolojik tedavi görmeye başlamak zorunda da kalmıştım. Babam da, annem de işsizdi ve ben haftada 150 lira ruh sağlığı masrafı yapıyordum!