Mutluluk bir yan üründür

Chris Williamson, Mayıs 2025’te yazdığı bir yazıda, mutluluğun iki engelinden biri olarak gördüğü “istek” olgusunu, Naval Ravikant’ın bir alıntısıyla açıklıyor:

“Mutluluk, hiçbir şeyin eksik olmaması durumudur.

Hiçbir şey eksik olmadığında, beyin kendini kapatır: Pişmanlık hissetmek için geçmişe gitmez, bir şeyler planlamak için geleceğe gitmez.”

— Naval Ravikant

Bu da çok güzel bir alıntı ama yazımızın konusu, ikinci engel olan “belirsizlik”. Chris, bu olgu üzerine şu alıntıyı da paylaşmış:

İnsanlar gerçekte mutluluğu aramaz; belirsizlik hissini dindirmeye çalışırlar.

Belirsizlik hissi anlık olarak yok olduğunda, mutluluk da bu rahatlamanın yan ürünü olarak ortaya çıkar.”

— Chris Williamson

2025 yılı boyunca okuduğum yazı ve kitaplar, izlediğim videolar, dinlediğim podcast’ler içinden beni en çok etkileyen fikirlerden biri bu oldu. “Bu yıl edindiğim en iyi fikir” ödülünü buna veriyorum: Mutluluk, belirsizliği gidermenin bir yan üründür.

“Mutluluk” kavramını tanımlarken çoğu zaman “huzur” kavramının tanımını da dâhil ediyoruz, böyle olunca fikir kafaya tam oturmayabiliyor. Mutluluğu, bizi huzura götüren geçici hislerin her biri olarak görmeliyiz.

Paranın getirdiği mutluluğu ele alalım: Para kazanmak sürekli bir mutluluk getirmez, para kazandığımız an (veya o gün) geçici bir mutluluk hissederiz. Bu geçici mutluluk hissi, parasızlığın sebep olduğu belirsizliği gidermemizle oluşan rahatlamanın bir yan ürünüdür. Maaş gibi düzenli gelen para da düzenli olarak mutlu eder ama yine o belirsizliği giderip mutlu oluruz. (Benzer bir durumu, uzun süre yetecek bir para kazandığınızda da yaşarsınız.) Düzenli olarak bu geçici mutluluğu yaşayarak o anları “normalleştirmemiz”, bir yandan o mutluluk hissini azaltır, diğer yandan “huzur” dediğimiz sürekli ruh hâline ulaştırır. Para var, huzur var.

Sevginin getirdiği mutluluk biraz daha nüanslıdır: Sevmek ayrı, sevilmek ayrı mutlu eder ve daha soyut olmasına karşın, para kazanma benzeri eylemlere nazaran daha gerçek, daha yoğun, daha değerli bir mutluluk hissi verir. Ana argümanımıza dönersek; severken ve/veya sevilirken, yalnızlığın verdiği belirsizlikten uzaklaşmamızın rahatlamasını hisseder ve bunun yan ürünü olarak mutlu oluruz. Sonuçta fıtratımızda yalnızlık yok: Gruplar hâlinde yaşamak ve hayatlarımızı başkalarıyla paylaşmak genlerimize işlemiş. Bunun eksikliği yalnızlığı, bu eksikliğin giderilmesi de mutluluğu getiriyor. Ve diğer örnekte olduğu gibi bu mutluluğu düzenli olarak yaşadığımızda, “huzur” dediğimiz sürekli ruh hâline ulaşıyoruz. Sevgi var, huzur var.

Maslow’un çalışmalarıyla netleşen ihtiyaçlarımızın her birini bu bağlamda düşünebiliriz sanırım. Hatta bütün bu ihtiyaçlarımızın karşılanmasını, o ihtiyaçlara bağlı belirsizliklerin sürekli veya düzenli olarak giderilmesiyle gelen mutluluk hislerinin bizi kategorilerden bağımsız “bütüncül” bir huzura götüreceğini iddia edebiliriz. Bu açıdan baktığımızda, belirsizlikleri gidermenin hayatın gerçek amacı olduğu sonucuna varabiliriz.

Peki, belirsizliklerle yaşamak zorundaysak? Sonuçta herkes hayatta her ihtiyacını karşılayabilecek kadar şanslı değil: Aile veya eş, arkadaş sevgisine erişimi olmayan, barınma ve hatta can güvenliğine sahip olmayan insanlar nasıl mutlu olacak?

Belki Budizm’e atfedilen “arzulardan arınma” konusunu bununla bağlantılı görebilirdik ama Budizm temel ihtiyaçlardan arınmayı öğretmez. O zaman şunu sormak gerekir: Günümüzde para, sevgi gibi şeyler temel ihtiyaçlar mıdır, yoksa birer arzu mudur? Gerçekçi bir açıdan baktığımda (bugünün dünyasında) parasız yaşamak mümkün gelmiyor… ama arınmamız gereken arzuların karşılanmasını da sağladığı için parayı da o arzularla aynı kefeye koyabiliriz. Karar veremedim.

Yazıyı benim yerime siz bitirin: Mutluluğun bu tanımı, belirsizlikle olan ilişkisini, huzura götüren yol olması fikri hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Barış Ünver
13 Kasım 2025

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için aşağıdaki formu doldurarak Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.