Harika bir şey. Ciddiyim. Olay şu: Yatmadan önce duyabileceğiniz, hatta her zamanki dinleme ses düzeyinde müzik koyuyorsunuz. Rasgele çalmaya ayarlıyorsunuz ki çalacak şarkıları bilmeyesiniz. Sonrası şenlik, ya rüyalarınıza göre şarkı şekilleniyor (pek sık olmaz), ya da şarkılara göre rüyanız şekilleniyor (sık yaşananı, doğalı ve en güzeli budur)! Öğlen saat 3’te yattım, az önce kalktım ve çok ilginç rüyalar gördüm:
- Hızlı müzik sırasında The Sopranos‘un başrol oyuncusu Tony Soprano (James Gandolfini) ile The Sopranos‘un içinde, kendi kızına hakaret eden tek gözlü birinin (tek gözlü dediysem gözü ortada değil, diğer gözünün olması gereken yerde deri var) ve ona yardıma gelen birinin kafalarını patlattık. Evet yaptık bunu. İkiye iki olan boğuşmada alttaki adamın boğazından önce tornavidayla bir kesik aldığımı, sonraki hızlı müzik sayesinde de adamın boğazını tamamen parçalayıp kafasını gövdesinden ayırdığımı hatırlıyorum! Hangi müziğin çaldığını pek hatırlamıyorum (zaten müzik çok belirgin olmadığı sürece hatırlanamıyor), ama öyle bir müzikti ki en heyecanlı anları (örneğin ilk tornavida darbem) yavaş çekimde, sonralarını ise çok daha hızlı ve tempolu olarak yansıtmıştı. Rüyanın sonunda T ile işleri iyice boka sarmıştık ve bir şekilde zamanı geri alıp, kızına hakaret eden tek gözlü adamı, yardımcısı ona ulaşamadan öldürmeye çalışacaktık.
- İkinci rüyada (ilki ile bir şekilde birleştiğini hatırlıyorum), Kaan Tangöze‘nin, yani Duman‘ın solistinin gazeteci yönünü öğreniyordum? Öğreniyorduk? Nereden geldiğini anlamadığım, kim olduklarını bile bilmediğim ama uzun süredir görüştüğüm bir sürü arkadaş, harabe gibi bir evde toplanmış şarkı söylüyorduk ki bir gazeteci, yanında Kaan Tangöze‘yi getirdi. Kaan Tangöze şarkılar söyledi (ama aslında bizimle röportaj yapıyordu?), sonra biz de onun gibi –onun sesiyle– şarkılarını söyledik, sonra da diğer rüyaya geçtik.
- Hatırladığım son rüyada ise uzun uzun Bulutsuzluk Özlemi şarkıları söyledik. Bir rüyanın saniyelerle ölçülebildiğini bildiğimden şarkı listemdeki tek Bulutsuzluk Özlemi şarkısı ve bir Bülent Ortaçgil yorumu olan Normal‘i dinlediğimden eminim. Nasıl olduysa harabelerden, havuzunu hatırlayamadığım bir havuz ortamına, şezlonglara geçmiştik. Hepimiz aynı tonda aynı şarkıyı sırayla söyledik. İlginçti.
Denemeyen denesin, müthiş bi’ olay :) Ama unutulmaması gereken en önemli nokta: Müzik kısık olmayacak!
Ek: Biraz düşündüm ve bu yazıyı Böyle Düşüncelerim Var kategorisine dahil etmeyi uygun buldum. Bugün 8 Nisan, 2007 doluyor insan.