Ofansif mizah ne değildir?
Bir şaka komik olabilir veya olmayabilir. Bir şaka soğuk olabilir veya olmayabilir. Bir şaka ofansif olabilir veya olmayabilir. Bir şaka hem soğuk hem komik olabilir veya sıcacık bir espriyken komik olmayabilir.
Ofansif mizah, ne zaman hayatımıza girdiğini bilmesek de, yeni yeni popülerleşen bir mizah şekli. Maalesef gördüğüm kadarıyla bazı komedyenler ofansif mizahı pek anlamamış olmalılar ki, hem ofansif hem komik olmaya çalışıp sadece birini başarabiliyorlar; çoğunlukla da “komiklik” tarafını beceremiyorlar.
Ofansif mizahın amacı ofans değildir
Ne? Evet, cidden öyle. Önce biraz dil bilgisi dersi işleyelim.
Ofansif mizah işini kotaramayan komedyen arkadaşlara, İngilizce “offensive” kelimesinin (ofansif mizah bağlamında) hangi kelimeden türediğini sorun; büyük ihtimalle “offense” cevabını alacaksınız. Sebebi de “offense” kelimesinin, Türkçe “ofans” kelimesinin orijinali olduğu için. Spor terimi olarak bildiğimiz bu “ofans” yani “hücum” kelimesini düşününce, ofansif mizahta bir saldırganlık etkisinin olması gerektiğini düşünüyorlar.
Halbuki, ofansif mizah bağlamında “offensive” kelimesi “offense” kelimesinden değil, “offend” fiilinden türüyor. “Gücendirmek” anlamına gelen bu kelimenin “saldırganlık” ile arasındaki fark belki muazzam değil, ama bu farkın yarattığı etkinin muazzam olduğu kesin.
Üstelik, ofansif mizahın amacı gücendirmek de değil. Hadi buyur.
Mizah, beklentiyi kırar
En dandik şakadan en sofistike espriye kadar hepsinde bizi güldüren şey, şakanın bizim beklemediğimiz biçimde bitmesidir. Cümle veya olay veya durum beklemediğimiz bir şekilde gelişince veya bitince, komiğimize gider. Bin tane örnek vereyim mi?
- Yolda yürüyen adamın yolda yürümesini bekleriz, muz kabuğuna basınca güleriz çünkü bu, “adamın yolda yürümesi” şeklindeki beklentimizi kırar. Bu beklenti bilinçli değildir yani adamın yolda yürümesini beklediğimizi bilinç düzeyinde düşünmeyiz ama bu bilinçsiz beklenti birden kırılınca güleriz.
- Nasreddin Hoca’nın göle maya çalması beklediğimiz bir şey değildir; buna şaşıran köylüye verdiği cevap da beklenmedik bir cevaptır.
- Cenk ve Erdem’in bu fıkrayı “Nasreddin Hoca, Ramazan ayında gölün başında yoğurt yiyormuş. Köylü gelmiş, ‘Hoca, neden yoğurt yiyorsun, oruç tutmuyor musun?’ diye sormuş. Hoca da durur mu, yapıştırmuş cevabı: ‘Ya tutarsam?’” diye değiştirmesi de, bildiğimiz fıkrayı değiştirerek beklentimizi kırar.
- Recep İvedik’in geğirmesini belki bekleriz ama geğirilmemesi gereken bir yerde geğirmesi bizi şaşırtır.
- Şarlo Chaplin’in üretim bandında cıvata sıkarken, bandın hızlanması ve Şarlo’nun hızlanan banttaki ürünleri takip ederek sonunda bandın girdiği makinenin dişlilerine sıkışması, Sanayi Devrimi’nin bizi ağır kölelere dönüştürmesini eleştirmesiyle birlikte, girmemesi gereken yere girdiği için beklentimizi kırar.
- Cem Yılmaz’ın “Baba bize n’aap biliyo’ musun?” diye tasvir ettiği tipleme, bizim bizzat karşılaştığımız bir tiplemenin abartılı bir versiyonu olduğu için şaşırtır, aynı adam garsonla İngilizce konuşmaya çalışırken “little little into the middle” dediğinde (motamot çeviri yapmaya çalıştığı için) beklentimizi kırar.
- Thor’un göbeği bizi şaşırtır.
Neyse, bin tane çıkmayacak; konuya döneyim.
Ofansif mizah, gücendirme beklentisini kırar
“Ofansif” ne demek, onu öğrendik. “Şaka” nedir, onu da öğrendik. O zaman birleştirelim: Ofansif mizahın isminden bir “gücendirme” anlamı çıkıyorsa, demek ki bu beklentiyi kırmak, ofansif bir şakayı hem ofansif hem de şaka yapar.
Komedyen, bunu anladığım kadarıyla iki şekilde yapabilir: Gücendireceği bir konudaki yorumunu son anda gücendirmeden bitirerek veya gücendireceği bir konuda şakanın sonunu (“punchline”) konuyla alakasız bir şekilde getirerek. Her iki durumda da gücendirme amacı güdülmediği gibi, tam olarak o gücendirme beklentisi kırılıyor ve şaka başarıya ulaşıyor. Üçüncü bir yöntem de, ofansif olmayan bir şakayı göze sokarcasına saldırganca bitirmek ama bunu yapması o kadar zor ki, çoğu zaman başarısızlığa uğruyor ve saldırganca tarafı akılda kalıyor. (Bu üçüncü yöntemi en iyi yapan kişi, 1991’li mizah tanrısı Bo Burnham olmalı.)
Şakanın (başarısız olması durumunda) gücendireceği tarafta olduğunuzu düşünmek, şakanın mizahi başarısını tartmak için güzel bir yoldur. Annelerle, Yahudilerle, şişmanlarla, yaşlılarla, Kürtlerle, dindarlarla, zencilerle, Çinlilerle ilgili şakalara, hedef gösterdiği topluluk da gülebilecek mi?
Beceriksizlerin beceremedikleri
Başarısız bir ofansif şaka örneği üzerinden gidelim:
“Benim karıda akıl yok ki; geçen gün salatayı yakmış!”
Ofansif olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz ama bir şaka olduğunu söyleyebilir miyiz? Pürmüzle yapılan özel bir salata olsa veya şakayı bir kadın yapmış olsa belki söyleyebiliriz (o da belki) ama şakanın neresinin sakat olduğunu anladığınızı tahmin ediyorum: Bir adam (hanzo taklidi yapmadan) bu lafı ediyorsa, beklentimizi kıracak bir espri olmadığı için bu sözü kesinlikle ofansiftir ama kesinlikle mizah değildir.
Acıklı, daha doğrusu acınası bir gerçek var: Ofansif mizahta başarısız olan komedyenlerin önemli bir kısmı, kafayı “ofans” yani “saldırı” tarafına takıp (ki “ofans” kelimesinin yanlış bir kök olduğunu önceki ders işlemiştik) “mizah” tarafıyla ilgilenmeyebiliyor. Maalesef bu tip komedyenler, örneğin Alevi toplulukla ilgili bir şaka yaparken Alevi insanları aşağılama amacını güttüğü belli oluyor. Zaten “saldırı” kelimesini seçmeleri de o sebepten.
Ofansif mizahın başarılı örneklerinde nefret yoktur. Şakanın hedefinden nefret edilmez.
Ofansif mizahı kim doğurdu?
Ofansif mizahın yaygınlaşması, aslında politik doğrucu (PC) kesimin, işin bokunu çıkartarak, her konuda sosyal adalet mücahitliği (SJW) yapmasının bir sonucu.
Hatta bu mücahitler yazımı okurken, demin yazdığım “zenci” kelimesine takıldı ve “siyahi” demediğim için bana kızdı, çünkü Farsçada “zenc” kelimesinin “siyah” anlamına geldiğini bilmiyorlar. (Zencilere söylenmemesi gereken o İngilizce kelimenin Türkçe karşılığı yok arkadaşlar. Kültür farkı sebebiyle, bazı kelimelerin çevirisi olmuyor.)
Bu arkadaşlar cihatlarının yolunda giderken yoldan öyle sapıyorlar ki, tam da verdiğim örnekteki gibi alakasız bir kelimeden (“zenci”) olmayan bir mağduriyet çıkartıp o mağduriyeti gidermeye çabalıyorlar.
Bu zaten yeterince gülünç bir durumken, mizah yapmaya çalışan insanların bu gülünç durumu kaşımamaları mümkün değil. Gücendirici olmayan kelimelerin gücendirici olduğu konusunda bir savaş verirsen, her şeyin yanında bir de kültürel tepki aracı olan mizah içinden de bu yaptığın salaklığa tepki olarak gücendirici konular üzerinden şakalar doğmaya başlar. Doğanın kanunu bu şekerim.
Sonuç: “Toplum beni anlamadı!”
Şakasının şaka olmadığı yüzüne vurulanların bir numaralı savunması şu: “Gücenenler olduysa benim ofansif mizahım başarıya ulaşmış demektir!”
Hayır küçük sincap, gücendirdiysen başarısız oldun demektir. Amacın gücendirmek değil, gücendirme beklentisini kırmak olmalıydı. Sosyal adalet mücahitleri dışında kimseyi gücendirmeyen komedyenler alkış toplarken sen yuhalanıyorsan, o zaman kendine dönüp bakman lazım dostum. “Toplum beni anlamadı!” diye işin içinden sıyrılmak kolaycılık olur ve kolay mizah günümüzde güldürmüyor. Oku, düşün, uygula ve neticelendir; mizahını geliştirmek senin elinde.
Not: “Sen bilirkişi misin?”
Hayır, ben bir tüketiciyim. “Sanat sanat içindir” lafının boş bir laf olduğunu, sanatını herhangi bir kitleye ulaştıramayan sanatçıların kendini bu sözle avuttuğunu düşünürüm. Bana göre sanat toplum içindir ve benim de, toplumun bir mensubu olarak, sanatı tüketici kimliğimle yorumlamaya hakkım vardır. Sevgiler.