Okudum: “AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?” (İlyas Ateş Başsoy)

Eminim şu kitabın başlığına ilgi duyan herkesin bu konuda söyleyecek sözleri vardır -çünkü herkes, sen-ben diye ayrım yapmaya gerek yok, herkes ahkâm kesmeyi pek sever- ama lütfen kitap hakkında yazacaklarımı okuyun ve yapacağınız yorumu yalnızca kendi görüşlerinize göre değil, kendi görüşlerinize ve yazıya göre yazmaya özen gösterin. (Tabii en önemlisi, en çok istediğim şey, kitabı okumanız. Gerekirse yemenizden-içmenizden kısın ama bu kitabı alın. Çok ciddiyim.)

Şunu söyleyip kurtulmak, rahatlamak istiyorum: Kitabı okurken kendimden utandım. Utandım çünkü kitapta yazan bilgilerin doğruluğuna hayret ederken, kitapta eleştirilen (hatta yer yer dalga geçilen) düşüncelere sahip olduğunu gördüm ve kızdım. Çok kızdım. Kendime kızdım.

Demem o ki, bu kitap, siyasi iletişim konusundaki TÜM GÖRÜŞLERİMİ değiştirdi.

Kitap Hakkında Bilgiler

Yazar: İlyas Ateş Başsoy
Yayınevi: Pegasus Yayınları
ISBN: 978-605-5360-34-4
Sayfa Sayısı: 280 sayfa

Antalya’daki yerel seçimlerin hikayesi

İlyas Ateş Başsoy, 2009 yılında CHP‘ye Antalya Büyükşehir Belediyesi‘ni veren adam. Bunu kendisi de söylüyor (ve çok söylüyor, bu konuya sonlara doğru değineceğim) ama kampanyaya nasıl başladıklarını, nasıl sürdürdüklerini ve nasıl sonuçlandırdıklarını tüm ayrıntılarıyla, kitabın üçte birini dolduran afişlere kadar incelediğinizde zaten kendiniz de görüyorsunuz.

Nasıl bir taktik izlediğini en ince ayrıntısına kadar anlattığı için insan düşünüyor, “İyi de, rakipler bu kitabı okuyarak ve benzer tekniklerle seçim kazanamaz mı?” diyecek oluyorsunuz. Sonra aklınıza geliyor: Zaten bu anlatılanlar, AKP‘nin 10 yıldır yürüttüğü çalışmaların CHP‘ye uygulanış biçimleri. Ve anlıyorsunuz ki bu kitap, CHP‘nin “biz şunları, şunları yaparak başarılı olduk” dediği bir kitabı değil (ki zaten İlyas Ateş Başsoy, CHP‘li değil). Bu kitap, CHP‘ye “Şunları, şunları yaptık ve başarılı oldunuz. Bunları unutmayın!” diyen bir kitap.

Kitabı okumak istemese bile, CHP‘ye destek verdiğini düşünen herkese hiç değilse 142. ve 143. sayfalardaki “Antalya Kampanyasının Anatomisi” bölümünü zorla okutmak gerekir.

Siyasette reklamın önemsizliği ve “algı yönetimi”

Bu, kitabın ilk bölümünde işlenen konu. Kitabın bütününde anlatılan “Selim Türkhan” adlı seçmen figürünün zihninin nasıl işlediğini, siyasi bir seçim yaparken siyasi bir düşünce içerisinde olmadığını, bu nedenle de bir siyasi partinin Selim Bey’e karşı bir reklama girişmesinin anlamsız olduğunu ve aslında “algı yönetimi” denen kavramın ön planda tutularak nasıl başarılı olunabileceği, 2009 yılında uygulanmış gerçek bir örnekle anlatılıyor.

Ben Selim Türkhan‘a “siyasetsiz seçmen” diyorum. Seçimle ilgili bir kararı var ama bu karar siyasi değil. O, verilen hizmete ve hissettirdiklerine bakıyor.

Selim Türkhan, Türkiye’nin “pragmatik” seçmeni.

Selim Türkhan‘ların mitinglere katılmadığını, anketlerle ilgilenmediğini, siyasi polemikleri dinlemediğini, tartışma programlarını izlemek yerine yarışma programlarını izlemeyi tercih ettiğini anlatıyor.

Kitapta bahsedilen ve Antalya‘da da uygulanan, “Selim Türkhan” profiline hitap eden bir örnek var ki, çok hoşuma gitti: Başbakan’a muhalefet ederken bile “Başbakanım” demek. Bu söylemle iktidar makamını sahiplenmenin, Selim Türkhan’daki etkisi şöyle oluyormuş: “Ben gelince düzen bozulmayacak. Her şeyin tam tersi yapılmayacak; istikrar sürecek.”

İlyas Ateş Başsoy, bu söylemle siyasetsiz seçmendeki “iktidar değişirse istikrar bozulur” algısının yıkılacağını düşünüyor. Ve hatta daha da ileri gidip, Başbakan’la polemiğe girmenin siyasetsiz seçmen üzerinde “Geçen seçim oy verdiğim ve son dört yılda da bir sürü hizmetini gördüğüm başbakanla bu üslupla konuşursan, demek ki iktidar olduğunda onun projelerini devam ettirmeyeceksin. O hâlde sana niye oy vereyim?” düşüncesini uyandıracağını söylüyor.

Sapına kadar da haklı.

Belirsizliğin gücü ve mantığa değil, duyguya hitap etmek

“…Tayyip Erdoğan, Michael Jackson‘a benzer. Onu tanımlayamazsınız. Bir yere koyarsınız ama o bambaşka bir yüzünü gösterir. İnsanlar ona bu yüzden hayrandır.”

Gücün, belirsizlikte olduğunu anlatıyor İlyas Ateş Başsoy. Gece vakti veya hava sisliyken, önümüzü göremediğimizde mantığımızın işlevini yitirdiği için hislerimizin ön plana çıktığı örneğini vererek kapitalizmi anlatıyor:

“Kapitalizm kafa bulandırır. Geçim derdi, ayakta kalma derdi, evlenme, iyileşme derdinden bunalan insanlar medyanın bombardımanıyla kıblelerini iyice şaşırırlar. Geriye, hisleriyle karar veren kitleler kalır.”

Bu anlayışla hareket eden ve ortamı bilerek bulandırarak insanları hisleriyle hareket etmeye yönlendiren AKP‘nin aksine CHP‘nin, insanları “netleşmeye” çağırdığı anlatılıyor kitapta. Bunun, sayısız defa denenmiş başarısız bir yöntem olduğu vurgulanıyor. “Aklın egemen olduğu yerde hisler geri plana gider. Hisler geri plana giderse de akıl, doğurganlığını kaybeder.” deniyor.

Bana göre kitaptaki en önemli sayfalar, bunların anlatıldığı 23. ve 24. sayfalardı.

Siyasetli seçmeni etkilemeye çalışmanın anlamsızlığı

Kitabın ikinci bölümünde de; CHP‘nin yaşadığı “halkoylaması” ve “2011 genel seçimleri” hezimetlerinden bahsederken, siyasetli seçmenden bahsediyor. Burada siyasetli seçmen profillerinden CHP‘li seçmen profilini örnek göstermek için kullandığı figürün adı da Mehmet Yılmazel. 3-4 sayfa kadar bahsetse de yazar, CHP‘li seçmenin genel profilini (biraz fazlaca genelleyerek de olsa) çıkarmayı başarmış.

“Siyasetli seçmen”lerin genelinden bahsederken bir şeye dikkat çekiyor: Siyasetli seçmeni yani ideolojik yönelimlerle seçim yapan birini etkilemek için yapılabilecek çok az şey var. “Atomu parçalamak kadar zor.” diyor Başsoy, bu durum için.

Bir de bir şey sormuş ki, kitapta kendimden en çok utanmama sebep olan şey bu oldu:

“Siz seçim sırasında AKP‘nin kendi oy tabanına hitap eden tek bir sözünü duydunuz mu?”

Dürüstçe ve utanarak söylüyorum ki, ben bunu hiç fark etmedim. AKP‘nin kendi tabanına, kendi tribününe oynamayıp; kendisine -henüz- oy vermeyen tabanlara yöneldiğini fark etmedim. Siz de düşünün ve -bana değil de- kendinize dürüstçe cevap verin: Siz bunu fark ettiniz mi? Sevgili Kılıçdaroğlu, fark ettin mi bunu?

CHP‘nin 2011 genel seçimleri boyunca sadece siyasetli seçmene oynadığı, siyasetsiz seçmeni göz ardı ettiği de anlatılıyor. Hadi biz siyasetçi değiliz, anlamayız etmeyiz ama CHP‘deki akıllı amcalar bunu seçim kampanyaları boyunca nasıl fark edemedi, anlayamıyorum.

İlyas Ateş Başsoy’un üslubu ve ufak bir eleştiri

Kitap boyunca rahatsız etmese de dikkatimi çeken bir şey vardı: İlyas Ateş Başsoy‘un üslubu. Kitap boyunca 10-15 cümlede takım arkadaşlarından bahsedişi haricinde, kitabın bütününe yayılan bir “Ben bunları yaptım, şunlarla ilgilendim, her işe ben koştum!” mesajı var. Biraz gıcık kapılası ifadeler olsa da, kitabı okuyup bitirdiğinde rahatsız olmadığınızı hissediyor insan. Adam haklı beyler! İlyas Ateş Başsoy bu yazıyı okursa kusura bakmasın, kitabın tek kusuru olarak bu hafif “BEN”cil tavrı gördüm ama dediğim gibi, kitapta anlatılanlara bakıldığında kişi, gerçekten de bu başarıyı bu kadar sahiplenme konusunda haklı olduğunu düşünüyor.

Sonuç

Tekrar söylüyorum: Gerekirse yemenizden-içmenizden kesin ama bu kitabı alın. Siyasi partilerin seçim çalışmalarına tamamen farklı bir gözle bakacağınızın garantisini bizzat ben veriyorum. Bu yazıyı buraya kadar okumuşsunuz, bana güvenmeyip de kime güveneceksiniz? :)

Şaka bir yana; bu kitabı alın, okuyun, çalışın, yutun, sindirin. Verdiğiniz her kuruşa değecek.

Barış Ünver
19 Mart 2012

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.