Hala böyle cesur sanatçılarımızın olması güzel bir şey.
Ben biraz değişik konuşacağım, izninizle…
Öncelikle 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali‘nin, başta başkanı olmak üzere, tüm yaratıcılarını, tüm emekçilerini, Çağdaş Sinema Oyuncular Derneği adına en içten duygularımla selamlıyorum. Ayrıca bu festivalde yarışan arkadaşlarımızı, onların tüm yaratıcılarını, emekçilerini yürekten selamlıyorum.
Ama asıl önemli olan bir olay da, sayın başkanın da (Anlatya Büyükşehir Belediye Başkanı) değindiği gibi, 1979-80 yılında yaşanılan sansür ve darbe döneminde ödüllerine ulaşmamış arkadaşlarımızın 30 yıl sonra bu ödülleriyle buluşmalarıdır.
Bu çok ciddi, tarihî, örnek alınacak bir adımdır. Dilerim bu dönen dünyamızda; faşizm ve darbe sürecinden geçmiş ülkelerin sinemacıları da bunu örnek alarak bu tarihi adımı onlar da kendi ülkelerinde paylaşırlar.
Onun için de, o ödül sahibi arkadaşlarımı… Ne yazık ki aramızda Ömer Kavur yok, Zeki Ökten yok. Onlar da ışıklar içinde yatsınlar. Bu anlamda da -dernek olarak- tekrar yürekten kutluyorum.
Bana verdiğiniz ödüle gelince…
Lütfettiniz, teşekkür ederim. Dilerim hak etmişimdir; dilerim yaşadığım sürece de hak etmeye çalışırım. Ola ki, moda deyimle, bir döneklik ya da sapma olursa bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına da sahipsiniz!
Gerçek sanatçılar, ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. Benim Türkiye’min gerçeklerine tanık olduğum olay; hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma gidişinin hızla yol aldığı, “parasız eğitim” diye pankart açan genç arkadaşımın 16 ay tutuklu kalması ama Şili’de o çocukların devrim yapması…
(Burada, yaklaşık 45 saniyelik uzun bir alkış tufanı kopuyor.)
Burada festival “KADIN”ı tema alyor; dünyanın hiçbir yerinde kadın, çocuk, bu kadar cinayete, tacize maruz kalmıyor.
Goethe’nin dediği gibi, “Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir.” Bu da benim üklemin bir gerçeğidir. Dünyanın gerçeğine dönüyorsunuz: savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü! İşte gerçek sanatçılar bunlara tanık olmakla yükümlüdürler…
Ve şuna inanıyorum ki, sinema -Şarlo’nun (Charlie Chaplin’in) dediği gibi- gerçek anlamıyla bir barış sanatıdır. Ve sinema kendi içindeki o “barış” içeriğini koruyarak, hem Türkiye’ye, hem de dünyaya demokrasi, özgürlük, barış ve insanlığa katkı sağlayacaktır.
Bu festivalin de bu katkıyı sağlamasını diliyor, hepinizi bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Yorumlar kapalı.