Sosyal medyanın, bugünkü dünyamızda iletişimin (özellikle internet aracılığıyla yapılan iletişimin) merkezinde olduğunu kimse inkâr edemez. Bununla birlikte, elbette herkes sosyal medyayı severek kullanmak zorunda diye bir şart koşamayız. Ama geçtiğimiz 4-5 yılda defalarca gördük ki, sosyal medyada etkin olmamak, olmaktan daha büyük zararlara yol açıyor.
Şöyle düşünün: Ülkesinde ün yapmış bir sanatçısınız ve bir Twitter hesabınız yok. Bunu katıldığınız her televizyon programında, gittiğiniz her davette defalarca belirtiyorsunuz ancak hayranlarınız size Twitter üzerinden ulaşmak istiyor. Bu durumda doğal olarak, yalnızca takipçi kazanmak veya daha kötüsü, sizin isminizi kullanarak insanları yanlış yönlendirmek isteyen sahtekârlar ortaya çıkacak ve hayranlarınız o kişiyi (veya kişileri) takibe alacaklardır.
Ünlü olmak, yine işin iyi tarafı – bir de ünlü olmadan bu kötü duruma düşmek daha tehlikeli olur. Ünlüyseniz, hayranlarınız diğer hayranlarınızı uyarabilir veya siz bir şekilde o hesapların sahte olduğunu duyurabilirsiniz ancak eğer kendi halinde biriyseniz, bu sefer yapılacak olan sahtekârlıklar daha çok canınızı sıkabilir. Örneğin sizin Facebook’ta hesabınızın olmadığını bilen kötü niyetli biri, sizin adınıza bir hesap açıp sizin arkadaş çevrenizi buradan bulabilir. Sizinle ilgili yeterli bilgiye sahipse, sizin adınıza arkadaşlarınızla konuşarak hem sizin imajınızı kötü yönde etkileyebilir, hem de arkadaşlarınızdan sizin adınıza para istediği durumlarda size ve arkadaş çevrenize maddi açıdan zarar verebilir.
Peki, sosyal ağlarda yer almak istemeyenlerin bu zararlardan korunmasının yolu nedir?
Şudur: sosyal ağlarda yer almak ancak bunları mümkün olduğunca sınırlı derecede kullanmak – veya hiç kullanmamak.
Şu fikri kendi kafanızda bir tartın: “Twitter kullanmıyorum.” demek mi daha akılda kalıcıdır, yoksa “Twitter’daki hesabım ‘abcdef’ ama kullanmıyorum/nadiren kullanıyorum.” demek mi daha akılda kalıcıdır?
Akılda kalıcığı düşünmesek bile; kullanmasanız dahi sosyal ağlarda yer almanız ihtimalinde, sahtekârların sizin adınıza takipçi toplama ihtimalini de devre dışı bırakırsınız çünkü insanlar sizin sosyal medyada etkin olmasanız bile yer aldığınızı bilir, sizi daha fazla aramak zorunda kalmaz.
Okan Bayülgen, Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Altaylı ve Cem Yılmaz, geçtiğimiz yıllarda “sosyal medyayı kullanmıyorum” diye diye dillerinde tüy biten dört insandır. Dördü de sonunda yola geldi; kimisi severek, kimisi sevmeyerek sosyal ağlardaki hesaplarını kullanıyor. Özellikle Fatih Altaylı’nın Twitter hesabına baktığımızda, bu yazının yazıldığı gün itibarıyla son tweet’inin dahi “Fatih Altaylı resmi twitter hesabı @fatihaltayli ‘dir. Fatih Altaylı ismini kullanan hesaplar yanıltıcıdır. İtibar edilmemelidir.” şeklinde olduğunu görüyoruz. Ondan bir önceki tweet de ta 6 ay önce yazılmış. (Halbuki baktığımızda adamın 650 bin takipçisi var. Tek bir cümleyle ulaşabileceği 650 bin kişi olması ve bu mecrayı özellikle kullanmaması, en hafif şekilde “saflık” diye tanımlanabilir ama kendi tercihidir, bir şey diyemeyiz.) Bu yazar, sosyal ağlarda bulunmak istememesine rağmen olmak zorunda kalan ünlülerin en güzel örneklerinden biri.
Özetle; istemeseniz bile sosyal medyada yer almanız, sizin hayrınıza olacaktır. Sosyal medyayı göz ardı edip sahtekârların sizin yerinizi doldurmasına izin vermek yerine, kullanmayacağınız bir hesabın varlığını duyurmak, kesinlikle daha akıllıca bir yöntemdir.