Kesinlikle bu konularda bilgim yok, 18 yaşında kara kuru bir gencim ben. Ukalalık ettiğim yerler olabilir, o bölümler için şimdiden af diliyorum ama haklı olduğum kısımların varlığından da eminim.
Türk dizileri neden kaybetmeye mahkûmdur?
- Çünkü süre bakımından dünya standartlarına uygun değildir. Örneğin, normalde bir sitcom’un 22 dakika kadar sürmesi gerekirken Avrupa Yakası 90 dakikalık bir sitcom’dur.
- İlk maddeye bağlı olarak: Tekrarlamaların ardı arkası kesilmez. Örneğin Gülse Birsel‘in 90 dakikalık Avrupa Yakası senaryolarını yazarken çok zorlandığı her halinden bellidir ve tekrarlar kaçınılmazdır (“Beni beğenmiyür müsün?”). Bu tekrarlamaların en güzel örnekleri: Yılan Hikayesi‘nde tekrarlanan “…Peki ben neden kendi kendime konuşuyorum?” esprimsisi, ha keza Aşkım Aşkım‘da da “Tam olarak hangi kısmını anlamadın, o kısmı anlatayım!” lafının kullanılması, Çocuklar Duymasın‘da sürekli “Ana?!”, “Bababababa!”, “Light erkeksin oğlum!” sözlerinin tekrarlanması… Örnekler hayatta bitmez, yeter ki bilinçli izleyici dikkatli olsun.
- Çünkü dram kavramı k.çından anlaşılmıştır, dram türündeki dizilerde kimse gülmez, mümkünse ağlar. İzleyicilerin içi kararır ve bu iç karartısı hayatına yansır. Böylece mutsuz bir toplum oluşur.
- Çünkü dizilere ayrılan bütçe çok düşüktür. Bir Lost, bir Heroes ülkemizde çekilemez çünkü medyanın %45’ine mi ne sahip olan Aydın abi bile bir diziye bu kadar para harcanmasını israf olarak görür. Ha, dizinin başrol oyuncuları bölüm başına 20’şer-30’ar bin lira alır mı, alır.
- Çünkü ecnebilerin overacting dediği olay sitcom’larımızda çok fazla kullanılmaktadır – örnekler: Avrupa Yakası‘nda Gaffur ve Burhan Altıntop tiplemeleri, Çocuklar Duymasın‘da Haluk karakteri (“Babababababa!”) (“Ana?!”), efendime söyleyeyim İki Aile‘de adını bilmediğim damat karakteri… Örnekler bitmez.
- Çünkü özel efektler çok yavandır, uğraşılmamıştır. Selena, Acemi Cadı, Sihirli Annem gibi dizilerde kullanılan sihir efektleri buna en güzel örnektir.
- Çünkü (kaideyi bozmayan istisnalar haricinde) oyunculuklar kötü olarak bile nitelendirilemez, berbattır, affedersiniz b.k gibidir. Ve emin değilim ama figüranlar -sanırım diğer oyuncular daha iyi görünebilsin diye- özellikle ajansların en kötü oyuncularından seçilmektedir.
- Çünkü sitcom’larda “kaliteli ve yerinde espri / yersiz, gereksiz ve anlam fakiri espri” oranı çok düşüktür, sıfıra yakındır. Bu maddede zerre öznellik yok; şu ana kadar gördüğüm (akraba olsun, arkadaş olsun) hiçbir izleyici Türk sitcom’larını izlerken gülmekten yerlere yatmıyor, acayip acayip sesler çıkartmıyor veya hiçbiri “Bu esprileri nereden buluyorlar lan?” demiyor, en fazla suratlarında bir gülümseme, bazen ufak bir kahkaha gözlemleyebildim. Siz de kendinizi veya diğer izleyicileri gözlemleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
- Çünkü dizinin türü dramsa senaryo, diğer dramlara çok benzer. Hatta bir ara hatırlarsanız ortalıkta Asmalı Konak‘ın gazına gelmiş bir sürü hanım ağalı, konaklı, köylü diziler peydah olmuştu.
- Çünkü dizilerde niyeyse şiveli konuşmaya bayılır insanlar. Herhangi bir dizinin tüm karakterlerinden en azından biri şiveli konuşur ki bu şive çoğunlukla doğu şivesi, azınlıkla Karadeniz şivesidir. Şive konusunda çığır açan Yabancı Damat ekibine de saygılarımı sunmak istiyorum buradan – gerçi onlarınki gerekliydi.
- Çünkü iyi oyuncu yerine ünlü insan kullanımı tercih edilir. Hiçbir şey söylemeden, sırf Gökhan Özen‘in orta çaplı ününü kullanarak prim yapmak isteyen, adını bilmediğim diziyi gösterebilirim. Veya Hepsi Bir. Gökhan Özen‘in dizisi Sevda Çiçeği‘ymiş.
- Çünkü uğraşmaz, alırlar. Satın alırlar. Doktorlar, Kavak Yelleri, biraz daha geri gidelim, Tatlı Hayat, Dadı… bunların hepsi yabancı dizilerin tercümeleri! En ünlü örnekleri verdim, yoksa daha çok var.
- Çünkü reklamlar çok uzundur. Vermemeye söz vermiştim ama çok zorlandım, CNBC-e‘den örnek vermek zorundayım. Ülkemizde sanırım reklam süresi en kısa olan kanal CNBC-e ki buna mecburlar – 22 dakikalık dizinin ortasına ve sonuna en fazla 4’er dakikalık iki reklam koyabiliyorlar. Reklamlar konusundaki düşüncelerimin tamamını burada dile getirmek istemiyorum ama reklamların uzunluğu yüzünden reklam süresinin ortasında yayımlanan reklamların boşuna yayımlandığını söyleyebilirim ve hatta ülkemizdeki geçgeç (zapping) alışkanlığının tamamen bu sebepten oluştuğunu iddia edebilirim. Kazak dostum Moldiyar‘ın dediğine göre onların kanallarında reklamlar 1 dakikayı geçmiyormuş, bu sayede hem izleyici reklamları geçemiyormuş, izlemek zorunda kalıyormuş, hem de geçgeçlemek orada mümkün olmuyormuş.
- Çünkü her dizi her kesim tarafından izlenmez, izlenemez. Tabii ki Selena‘yı falan yalnızca çocuklar izleyecek ama mesela Kavak Yelleri‘nin sadece biz gençlere hitap etmesine gerek yok. Çok fazla Türk dizisi izlemediğim için bir şey söyleyemem ama İki Aile dışında bir aile dizisi bilmiyorum ben şu an yayında olan – ve hayır, Avrupa Yakası bir aile dizisi değildir, çocukların anlayamayacağı tonla espri vardır, çocuklar sadece dizide yapılan şebekliklere güler.
- Çünkü sitcom’larda kullanılan konserve kahkaha olayının bile b.ku çıkmıştır. Yapılması gereken sette 50-100 arası insan toplanması ve dizi çekilirken bu seyircilerin kahkahaları kaydedilmesi gerekirken, kaydedilen birkaç kahkaha dizinin her bölümünde, uygun yerlere (hatta örneğin Çocuklar Duymasın‘da uygun olmayan yerlere bile) uygulanarak geçiştirilir. Hatta Show TV‘nin birçok sitcom’unda kullanılan kahkaha efektleri aynıdır, bir süre sonra çok sinir bozabilir – benimkileri bozdu. Sanırım alttaki madde yüzünden mecburen kaydediyorlar kahkahaları.
- Çünkü dizilerin ezici bir çoğunluğunun seslendirilmesi dublajla yapılır. Buna iki sebep görüyorum: Başrol oyuncularının seslerinin karaktere uymaması (En güzel örnek: Özcan Deniz!) veya yerinde kaydın daha pahalıya mal olması. İlk sebebin çözümü adam gibi oyuncu bulunarak çözülebilir. İkinci sebep ise düpedüz malzemeden çalmaktır! İzleyicinin diziyi sevmesi, dizide kendisini bazı karakterlerle özdeşleştirebilmesi için dizinin olabildiğince doğal olması gerekmez mi?
Oysa eskiden Süper Baba falan vardı ne güzel, her yaştan her insan severek izleyebiliyordu. Kaygısızlar vardı, hayatınızda karşılaşabileceğiniz en absürt esprilere sahipti. Bir Demet Tiyatro, dizi anlayışında yabancı dizilere en çok yaklaşan yapımlardan biriydi, 15. maddenin istisnasıydı. Bu dizileri özlemiyor musunuz? Ben onları izlerken küçücük çocuktum, şimdi nasıl özlediğimi anlatmam mümkün değil.
Ek: Bu yazım Radikal gazetesinde yayınlandı! İşte tam sayfa yazım :).
Yorumlar kapalı.