Twitter detoksumdan aldığım dersler

Dikkat ekonomisi diye bir kavram var. (“Attention economy” kavramını ben “ilgi ekonomisi” diye çevirirdim ama yaygın kullanım “dikkat ekonomisi”.) Bilgi çağında dikkatimizi (ilgimizi) sınırlı bir kaynak olarak ele alan şirketler, bizdeki bu kıt kaynağı alıp/çalıp ellerindeki enformasyonu yayarak trilyon dolarlık şirket değerlerine ulaşıyorlar. Yeni bir şey söylemiyorum, özellikle bilişim sektörüyle uzaktan yakından alakalı çoğu insanın bildiği bir şey bu.

Ama fark etmediğimiz veya görmezden geldiğimiz bir gerçek de var: İlginin kıt kaynak olarak görüldüğü bu dünyada ilgimizi şirketlere kaptırmanın yanında, biz de başkalarının ilgisini kapmaya gayret ediyoruz. Beş büyük ilgi platformunda (YouTube, Instagram, Twitter, TikTok, LinkedIn) ve diğerlerinde de derdimiz başkalarının ilgisini çekmek ve ilgi çekmek için kullandığımız platformlar, bizim bu çabamız sayesinde para kazanıyor. Neticede bizim ilgi çekmek için ürettiğimiz “içerikler” olmasa bu platformlar batar gider, değil mi?

Bu gerçekler canımı sıktığı için, bir süredir Twitter’dan uzaklaşmayı düşünüyordum. Twitter algoritması sağ olsun beni gri listeye alınca, gönderilerimin görüntüleme ve etkileşim oranlarını düştüğü için (özeleştirel bir deyişle ilgi çekemediğim için) platformdan iyice soğudum. Ücretini de ödediğim bir ortamda istediğim etki alanına ulaşamayıp “ortamın kerizi” gibi hissettiğime karar verince de, geçen hafta ani bir kararla Twitter’ın mobil uygulamasını sildim, bilgisayarda da siteden çıkış yaptım.

“OH BE, DÜNYA VARMIŞ” dedirtecek bir durum olmadı, onu da itiraf edeyim, ama bir hafta boyunca kendimi gözleyerek fark ettiğim bazı şeyler oldu. Bu yazıda da o şeyleri anlatacağım. Çayınızı kahvenizi koyun, hazırsanız flood başl—şaka şaka.

1. Negatif paylaşım bağımlısı olmuşum

Daha ilk günden şunu fark ettim: Ben Twitter’ı, yaşadığım veya denk geldiğim kötü şeyleri boşaltacağım bir kaynak olarak kullanıyormuşum. Sokakta yaya geçidine park eden dangozdan gündemden herhangi bir skandala kadar her şeyi negatif açıdan yorumlamaya meyilliymişim.

Bunu nasıl fark ettim biliyor musunuz? Canımı sıkan bir şey görünce gayriihtiyari telefonumu çıkartıp Twitter’ı açmaya kalktığımı görünce. İlk gün üç defa falan oldu bu.

Aslında bu tavrımı rahatlıkla savunabilirim: “Twitter’ı herkes böyle kullanmıyor mu zaten?” desem de haklı bir savunma olur, “Gündemdeki bin tane skandalı negatif olmayacak bir şekilde yorumlamak mümkün mü ki?” desem de haklı bir savunma olur… ama bu tavrın hem kendi içimi, hem de okuyanların içlerini karartıyor olduğu gerçeğini değiştirmez.

Bu vesileyle beni Twitter’da takip eden herkesten özür dilemek istiyorum. Gerekçeleri haklı olsa da, sürekli negatif basan birine dönüşmemem gerekirdi. Vallahi de billahi de gerçek hayatta böyle değilim!

2. Ana haber kaynağım Twitter olmuş

Takip ettiğim arkadaşlar kızmasın, Twitter’a ara verdiğimde eksikliğini hissettiğim tek şey haber hesapları oldu. Bence bunda o kadar yanlış bir şey yok: Takip ettiğim arkadaşların %90’ı ya goygoy, ya da kendi işini gücünü tanıtan kişiler. Gerçekten arkadaşlık ettiğim insanlarla zaten zaman zaman WhatsApp’tan yazışıyoruz veya yüz yüze görüşüyoruz.

Neyse, haber takibini bıraktığım için epey bir yoksunluk çektim (bağımlılık yapmış). YouTube’da Onlar TV ve Fatih Altaylı da yeterli gelmeyince, ne zamandır denemek istediğim Bundle uygulamasını indirdim. Hiç fena değilmiş, seçtiğin ilgi kaynaklarına özel bir haber akışı oluşturduğu ve kategorileri de ayrı ayrı gezerek haberlere bakabildiğin için gündemi hızlıca takip edebiliyorsun. Haber sitelerinin kangren hâline gelmiş reklamlarından kurtulmak maalesef çok da mümkün değil çünkü Bundle’ın “haber metni çekme” işlevi çoğu internet sitesinde düzgün çalışmıyor—ama Bundle AI fena çalışmıyor.

Sonuç olarak haber takibi işini Bundle’la çözdüm, ama Twitter’dan haber takibi hâlâ daha kolay. Bakalım, belki Bundle gelecek sürümlerde kendini geliştirir… veya ben Bundle’a rakip olurum! 😈

3. Oyunlara abandım… da duruldum

Çok uzun sürmeyen bir derdim oldu: Twitter kullanmadığım için günde bir saat daha fazla yaşayınca, oluşan bu boş zamanla ne yapacağımı bilmediğimden oyunlara sardım biraz.

Mobil oyun oynamayı seven biri değilim çünkü iyi bir mobil oyun yükleyince saatlerimi alabiliyor. Bu detoks döneminde de, pandemi zamanlarında onlarca saatimi tükettiğim Nonogram’ı tekrar yükledim. Twitter’a girmeyerek kazandığım 60 dakikanın iki, bazen üç katını her gün Nonogram’a ayırmaya başladığımı görünce hemen sildim.

Bilgisayarda da Red Dead Redemption 2 oyununu oynamaya devam ediyorum (ikinci bitirişim) ama ona haftada 2-3 saatten fazlasını ayırmıyorum artık.

4. Üretkenliğimdeki değişim(ler)

Twitter’ı günde 60 dakika civarında kullanıyor olsam da, parçalı olarak gün içinde 15-20 defa kontrol ettiğim bir uygulama olduğu için dikkatimi haddinden fazla dağıtıyordu. Yani Twitter kullandığım anların öncesini ve sonrasını da düşünürsek, günde 60 dakikadan çok daha fazla bir üretkenlik kaybına sebep olduğunu düşünebiliriz. Bu sebeple Twitter kullanmayı bırakınca işime-gücüme daha fazla vakit ayıracağımı düşündüm.

Önceki maddede bahsettiğim gibi, onun yerine Nonogram’a abanınca üretkenlik hayalleri gerçekleşmedi. Üstelik oyundan da bağımsız olarak iş konusunda genel bir isteksizlik oldu. (Kendi işimi yaptığımı not düşeyim, “Bu ne rahatlık?” eleştirisi gelmesin. Veya gelsin be.)

Neyse ki son birkaç gündür iyi çalışmaya başladım. Nonogram’ı silmemin de etkisi oldu, yeni düzenin oturmasının da etkisi oldu. Sevdim bu düzeni.

Sonuç

Yazının başında dediğim gibi, ilgi ekonomisinin kurbanıyız ama aynı zamanda çarkları döndüren de biziz. İnternette başkalarının görmesi, okuması, izlemesi, dinlemesi, özetle tüketmesi için yaptığımız her şey, ilgi ekonomisinin devamlılığını sağlıyor. Buna paylaştığımız tatil fotoğrafları da dâhil, gündemdeki skandallardan şikâyet ettiğimiz gönderiler de dâhil, “cover olduğunu bilmediğiniz 20 şarkı” benzeri listeler de dâhil, okuduğunuz bu yazı da dâhil.

Elbette bu, sosyal medyada içerik üretmememiz gerektiğine dair bir fikir değil. Üretilen içerikler (sosyal çevrenizin gördüğü kişisel paylaşımlarınız müstesna) tüketenlere fayda sağladığı sürece, diğer bir deyişle ilgiyi hak edecek değere sahip olduğu sürece, ilgi çekmelerinde ve sizin o ilgiyi istemenizde yanlış bir şey yok. Tabii, keşke paylaşım yaptığınız platformların algoritmaları da faydalı içerikleri vitrine çıkaracak kadar akıllı olsa—kimseye hiçbir şekilde değer katmayan saçma sapan gönderiler milyonlarca görüntüleme ve etkileşim alırken, bazen günlerce emek vererek yazdığım yazıların neredeyse özellikle gizlenmiş gibi hak ettiği ilgiyi görmemesi, Twitter’da en çok şikâyet ettiğim şey. (Mesela bu yazıyı faydalı bulduysanız, bu platformun algoritmasının yazıyı başkalarına da göstermesine yardımcı olmak için beğenmeniz gerekiyor. İlla beğenin diye demiyorum ama… lütfen beğenin.)

Bu bir haftalık detoks sonunda, Twitter kullanım alışkanlıklarımı değiştirmeye karar verdim. “Haber” diye bir takip listesi oluşturdum ve onu sekmelere ekledim; Twitter’a girdiğimde yüzde doksan o sekmeyi okuyacağım. Twitter’ın mobil uygulamasını tekrar yüklemedim ama bilgisayarda olduğu gibi cep telefonumun tarayıcısı üzerinden gireceğim Twitter’a. Ara sıra takip ettiklerime de bakacağım, elbette yanıtlar yazıp retweet’ler yapacağım ama yanıt ve retweet dışında yazdığım tweet’lerde şikâyeti, negatif tavırları mümkün mertebe azaltacağım.

Neler olacağını merak ediyorum.

Barış Ünver
12 Ağustos 2025

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için aşağıdaki formu doldurarak Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.