Şaşırır mısınız, yadırgar mısınız bilmem ama AKP hükümeti içerisinde sevdiğim kişiler de var. Bunlardan biri de Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin. Duyduğum bu sempatiyi nasıl açıklayacağımdan tam emin değilim ama adamda diğer AKP‘li vekillerin, bakanların yüzünde olmayan bir samimiyet var. Ayrıca açıklama yapmaktan korkmayan bir insan. Önüne gelen her iddiayı yalanlamadığı gibi hatası olduğu konularda özeleştiri yapabilecek birine benziyor. Hatta bir AKP‘liden beklenmeyecek türde Ergenekon açıklamaları bile vardı, yanlış hatırlamıyorsam.
Ama son günlerde yaptığı bir açıklamayla, koltuğunda sadece “O koltukta biri oturuyor.” denmesi için oturtulan biri olduğunu, aslında ona pek de ihtiyaç olunmadığını anlamış olduk. Bunu söylerken amacım “Önce adamı sevdiğimi söyleyeyim de sonra tip tip laflar edip adamı yerin dibine sokayım ama kimse beni saldırgan olarak görmesin.” gibi bir şey değil, aksine, bizzat adamı sevdiğim için o koltuğa adamı sekreter niyetine oturtmalarına kızıyorum. Otokrasi-demokrasi karışımı diyebileceğimiz hükümetimiz içerisinde maalesef bazı bakanlıkları maalesef şu bizim “son padişah” idare ediyor ve maalesef bu bakanlıklardan biri de Adalet Bakanlığı.
Konuya geleyim: Deniz Feneri vardı bi’ tane. Hani Ergenekon, Mergenekon diyoruz da arada Deniz Feneri kaynayıp duruyordu, hatırladınız mı o davayı? Sağolsun Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin bize o olayı biraz olsun hatırlatmak ve “Bakın biz bu olayın da üstüne gidiyoruz, alnımız ak.” mesajı vermek için “Yeni dosya geldi, tercümesi sürüyor.” diye bir laf etti geçen gün.
Ama Frankfurt Savcılığı‘ndan öyle bir açıklama geldi ki, hükümetimizin bu Deniz Feneri olayını aylardır nasıl ertelediğini ve bizi nasıl uyuttuğunu açıkça gözler önüne seriyor. Frankfurt Savcılığı Basın Sözcüsü Dorris Müller Scheu demiş ki:
“Biz Almanya’da görülen ‘Deniz Feneri’ davası çerçevesinde Türkiye’den bir defa hukuk yardımı talebinde bulunduk. Bundan sonra Türkiye’nin bizden hukuk yardımı talebi üzerine Türkiye’ye dosya gönderdik. Bu dosya dışında Türkiye’ye başka bir dosya göndermedik.
Türkiye’de yetkililer bu dosyanın istendiğini uzun süre reddettiler. ‘Böyle bir dosya yok’ denildi. Şimdi de gazetelerde, ‘Yeni dosya geldi’ diye haberler yayımlanıyor. Adeta dosya yeni gönderilmiş gibi davranılıyor.
Sayın bakan gelen dosyaların incelendiğini ve tercüme edildiği için içerik hakkında açıklama yapamayacağını bildirmiş. Ama şu var ki, Türkiye ile ikili anlaşmamız gereği bu gibi konularda dosyalar çevrildikten sonra gönderiliyor. Türkiye’den Almanca çevrili geliyor, biz de dosyaları Türkçe çevrili gönderiyoruz.”
Peki bunu neden demiş? Onun yanıtı da M. Ali Şahin‘in 26 Nisan 2009 tarihli açıklamasında:
“Deniz Feneri diye nitelenen Almanya’da bitmiş veya şu anda yeniden başlatılmış bir soruşturma ile ilgili geçtiğimiz Cuma günü 11.15 civarında Türkiye’nin Almanya Büyükelçiliğinden bize bir evrak geldi. Bakanlığımız, ilgili genel müdürlüğümüz evrakları inceliyor. Tabii tercüme edecek.“
Yani Frankfurt Savcılığı Basın Sözcüsü’nün açıklaması, M. Ali Şahin‘in bu sözlerine bir yanıt. Yine de Mehmet Ali Şahin, son açıklamasında Frankfurt Savcılığı’nı doğruladı:
“Cuma günü gelen dosyanın hem Almancası var hem Türkçesi var. Cuma günü bana geldiğinde arkadaşlarımız içeriğiyle ilgili bana bilgi vermemişlerdi. Dün bilgi aldım ayrıca bu dosyanın Türkçesini de göndermişler.”
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir cümle var ki özellikle kalınlaştırdım o cümleyi: “Cuma günü bana geldiğinde arkadaşlarımız içeriğiyle ilgili bana bilgi vermemişlerdi.”
Bir Adalet Bakanı düşünün ki, ülkedeki adli olayların en yüksek mertebedeki idarecisi olmasına rağmen kendisine verilmeyen bilgiler var!
Şimdi böyle durumlarda Adalet Bakanı’nın en çok eleştirilen kişi olması gerekir. Ama burada daha büyük bir yanlışlık var: Adalet Bakanı’na bilgi verilmiyor. Yani “Adalet Bakanı bilgi vermiyor.” değil. O da var ama adam bilgi almadan nasıl bilgi versin ki?
Yine de temkinli davranıp iki ihtimal üzerinde durmak istiyorum:
- Adalet Bakanı gerçekten bilgi alamadı ve aslında o koltukta bir işlevi olmadığını kanıtladı.
- Adalet Bakanı, kamuoyuna elindeki bilgiyi vermedi ve klasik bir savunmayla “Bana böyle bir bilgi verilmedi.” dedi.
İki ihtimalde de, kişinin yapması gereken nedir?
Yorumlar kapalı.