On beş
Uyuyamıyorum ve uykumu kaçıramıyorum, böyle bir şey var. Yan etkileri kısmında “Horul horul uyutur.” yazan ilaçları alıyorum, sakinleştirici ve uyku getirici bitki çaylarını içiyorum ama uykum gelmiyor. Bununla beraber kahveden kolaya, enerji içeceğinden guarana içeceklerine kadar ne yersem yiyeyim veya ne içersem içeyim, yarım saat sonra uykum gelirsa yatar, 10 saat uyurum.
On altı
Aynı şey zayıflama-şişmanlama olayında da var: Zayıflayamıyorum ve şişmanlayamıyorum. Üç gün yemek yemesem de aynı kiloda kalıyorum, nasıl oluyor hiç bilmiyorum. Bununla birlikte ne kadar çok ve/veya ne kadar hızlı yersem yiyeyim, kilo aldırdığını söyleyen hangi bitkiden yersem yiyeyim veya içersem içeyim, kilo alamıyorum. (En son kediotu diye bir bitkinin çayının şişmanlattığını sanıyordum çünkü 2010 yılının yaz aylarında mı ne içip bir haftada 2-3 kilo aldığımı görmüştüm ama herhalde yanlış tartılmışım çünkü şu aralar o çaya tekrar başladım, kilo milo almıyorum.) Kortizon denen zehre sahip, en çok kilo aldıran merhemlerden birini de kullanıyorum, o bile kilo aldırmıyor. Belki 5-6 yıldır 70 ile 75 kilo arasındayım.
On yedi
Domuz eti yemekten imtina eden, domuzlara bakmaya bile çekinen Müslümanların rahatça kul hakkı yediklerini, kul hakkı yemenin, domuz eti yemekten daha günah olduğunu bilmediklerini görünce çok kızıyorum. Ama CİDDEN çok kızıyorum. Ben içki içince Müslümanlığımdan şüphe duyanlar çıkıyor ama inançlı kesimin paralarını, oylarını, duygularını sömüren dincilerin “en şampiyon Müslüman” sayıldıklarını görmeye de dayanamıyorum.
On sekiz
Toplumun sadece %1’inde görülen, sebebi bilinmeyen, kesin bir tedavisi de olmayan bir hastalığa sahibim. Ne var ki, hastalık strese dayalı kaşıntıdan ibaret olunca, ilk cümlede yazdıklarımın dramatikliğinden eser kalmıyor. Ben de çevremde A/B testi yapıyorum: Bazen ilk cümleyi önceden söyleyip sonrasında “strese bağlı kaşıntı” diyorum, bazen de “strese bağlı kaşıntı hastalığım var” diye başlayıp dramatik cümlemi söylüyorum. Hangi sıralamanın daha büyük etki bıraktığını, testi tamamladıktan sonra tespit edeceğim ve buna göre hastalığımı anlatacağım.
On dokuz
2010 yılında, “bir şeyi yapmak zorunda olmadığımda hiçbir şekilde o şeyi yapmadığımı” fark ettim. En güzel örnek şu: Geçen yıl babam bana haftada 100 lira yolluyordu ve bu benim minimum ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Dolayısıyla çalışmak için çok uğraşmıyordum; çok istemiş olsam da bir ofise geçmedim. Bu yıl ise ihtiyaçlarımın artmış olmasına rağmen babamdan özellikle hiç para almıyorum ve çok çalışıyorum. İşin güzeli, çalışmak çok hoşuma gidiyor. Buradan aziz milletime sesleniyorum: Çalışın beyler.
Yirmi
Sokakta yürürken karşıdan gelen insanlarla çarpışma riskini önlemek için bir yol buldum: Karşıdan gelen adama değil, onun sağına veya soluna bakıyorum ve baktığım yönde ısrarla ilerliyorum. Karşımdaki adam da aynı şeyi yapmıyorsa -ki şimdiye kadar bu yöntemi kullananı görmedim- adam yönünü değiştirmek zorunda hissediyor ve ben de yön değiştirmediğim için çarpışmadan, daha da önemlisi gerilmeden yollarımıza devam etmiş oluyoruz. Gerçi şimdi benim bu bulduğum yöntem yayılırsa
Yirmi bir
“Yirmi bir” dedim de aklıma geldi… Buuu yirmibir diye bir oyun var, ecnebiler “blackjack” diyor. Ben bu oyunu acayip seviyorum ama kumarı sevmiyorum. N’apayım şimdi ben, nerelere gideyim, kime anlatayım derdimi?