Önnot: Her Müslüman gibi (daha doğrusu öyle olması gereken her Müslüman gibi) diğer iki semavi dine ve mensuplarına her zaman saygıyla yaklaşırım. Ama bahsedeceğim bu yapmacık ötesi yazı beni öylesine güldürdü ki, paylaşmadan edemezdim.
Google AdSense reklam birimlerinde çokça karşılaşılan bir Hristiyan misyonerlik sitesi olan KampüsWeb‘de bir yazıya rastladım. AdSense reklamlarında öylesine manipule edici başlıklar kullanıyorlar ki, misyonerlikle alakası olmadığından emin olduğunuz reklamlara tıkladığınızda kendinizi yine bu sitede bulabiliyorsunuz. Bu muhteşem yazıya da böyle ulaştım.
Kendi yorumlarımdan ilkini başlığa yazdım, bir de şu alıntılardan sonra biraz dalga geçeceğim siteyle:
Onlar benim canımı sıkıyordu, bende tek tek öğrencileri incelemeye başladım, genelde bütün Hristiyan kızlarının çirkin olduğunu düşünürken kızların bir tanesinin güzel olduğunu fark ettim. Başkalarına çaktırmadan bu kıza fısıldadım: “Bana söyler misin, sizlerin yaşamlarını ne değiştirdi? Sizleri kampüsteki diğerlerinden farklı yapan nedir?”
O genç kız, inancı konusunda çok güçlüydü; gözlerime dimdik baktı ve bir üniversite kampüsünde hiç duymayacağınız iki sözcüğü fısıldadı: “İsa Mesih.”
“Tanrı aşkına, bana bu klişe lafları söyleme. Ben din olayından nefret ediyorum. Kiliseden, Kutsal Kitap’tan ve dinden bıkmış biriyim” dedim.
“Hey,” dedi sesini biraz daha yükselterek “ben din demedim, ben İsa Mesih dedim.”
Hey, lanet olsun adamım, ben vergilerimi ödeyen bir vatandaşım! Kanal D‘nin Hollywood filmlerine yaptıkları dublaj gibi olmuş. Senin sorunun ne biliyor musun? O koca beyaz kıçının kafandan büyük olması!
Benim asla daha önce bilmediğim bir şeye dikkat çekti: “Hristiyanlık bir din değildir. Din insanların, yaptığı iyi işler ile Tanrı’ya ulaşmaya çalıştığı bir şeydir.”
En yanlış yönlendirici cümle de bu bak. İnsanları Hristiyanlığa yönlendirmek için Hristiyanlığa bir din demek yerine bir şey demeyi tercih ediyor. Bir Müslüman olarak alındığımı söylesem gayet yerinde olur – Allah’ın gönderdiği ikinci dine şey diyen bir yazı?
Uzun bir zaman dilimini kapsayan çalışmaların sonucunda İsa Mesih’in iddialarının gerçek olduğunu kabul etmek zorunda kaldım.
Ayrıntısız ama etkili cümleler… Genç ve yıkanmaya müsait beyinleri avlamak için birebir valla.
Bir çok dindar insandan gök gürültüsü ve şimşekler içeren bir değişimi duymuşsunuzdur. Ancak ben dua ettikten sonra, hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey. Hala daha odamda oturuyordum, gökyüzüne yükselmemiştim, kanatlarım çıkmamıştı. Hatta dua ettikten sonra daha da kötü hissettim. Kusacağımı hissettim. “Oh, hayır!” diye düşündüm, “acaba kendimi neye bulaştırdım böyle?” Kendimi yolun sonunda hissettim.
“Oh, hayır!” diyen biriyle gerçek hayatta karşılaşmak isterim. Ama Kanal D dublajcısı değilse tabii. Ehehehehehe.
Bir keresinde bir üniversite dekanı ile tartışırken hayatımın değiştiğini dile getirdim. Bana baktı ve şöyle söyledi: “McDowell, sen bizlere 20.yy’ın ortasında İsa Mesih’in senin hayatını değiştirdiğini mi söylemek istiyorsun? Hangi alanlarda?” 45 dakika boyunca değişimleri anlatmaya başlayınca bana baktı ve “Tamam, yeterlidir” dedi.
Etkili ama dayanaksız (dayanıksız değil) cümlelere devam…
Ancak dünyada herkesten daha fazla nefret ettiğim bir adam vardı: Benim babam. Ben onun her şeyinden nefret ediyordum. O kasabanın alkoliğiydi. Herkes benim babamın bir sarhoş olduğunu bilirdi ve arkadaşlarım onun hakkında etrafta devamlı şakalar yaparlardı. Bu şakaların benim canımı sıktığını hiç düşünmediler. Ben de başkaları gibi dıştan gülsem de içimden ağlıyordum. Bazen ahıra gittiğimde annemi o kadar kötü dayak yemiş bir şekilde bulurdum ki, gübre yığınının üzerinde yatar ve bir gün boyunca yerinden oynayamazdı. Arkadaşlarım evimize geleceği zamanlar, sızmış olan babamı alır, ahırdaki bir kütüğe bağlardım. Arabasını da evin arkasına saklar insanlara babamın bir yere gitmek zorunda olduğunu söylerdim. Bir insanın bir başkasından, benim babamdan nefret ettiğim kadar nefret edebileceğine inanmıyordum.
İşte bomba paragraf bu, yukarıdaki. Bu yazıyı her gün bir kez okuyup, Umut Sarıkaya okumuşçasına yarılmak istiyorum. Hayır yazış şekilleri de benziyor Umut Sarıkaya‘ya :D. Tek farkı bu KampüsWeb‘cilerin ciddi olması.
Ancak Hristiyanlık, birisinin boğazından içeri ittirebileceğiniz bir şey değildir. Ben sadece kendi tanıklığımı ve öğrendiklerimi size aktarabilirim, geriye kalan sizin kararınızdır.
Beyin yıkama amaçlı bu yazının sonunda bu yazıyorsa ben bu adamların dürüstlüğünden şüphe ederim arkadaş!
Yazının sonunda da tekrarlama gereği duyuyorum: Hristiyanlık benim için de kutsal bir dindir ve her ne kadar 4 İncil‘in anlattıklarına olmasa da, yaşayan İsa‘ya inanırım, o da benim peygamberimdir. Bu yazıda da Hristiyanlıkla dalga geçmeye falan çalışmadım, dalga geçtiğim Hristiyanlığı terbiyesizce yaymaya çalışan bu misyonerler ve onların uydurdukları. Yayacaksanız adabıyla yayın, gerçekleri konuşun kardeşim!