Absürt, hatta komik geleceğini biliyorum. Hem inançlı insanların, hem de inançsız insanların benimle dalga geçme ihtimalini de göze alıyorum. Ama yaşadığımız evrenin bir bilgisayar simülasyonu içerisinde oluşmuş olması, yaratılışımızın en mantıklı açıklamalarından biri olabilir.
Olaya şöyle bakalım:
Dindar insanlar yaratıcının var olduğunu, ateistler ise bir yaratıcının var olmadığını iddia ediyor. İki düşünce de özetle şu şekilde tıkanıyor: Dindarlar her şeyin yaratıcısı olan tanrının yaratılamayacağını veya onu kimin yarattığını açıklayamıyorken; ateistler de her şeyin mükemmel bir rastlantı sonucu oluştuğu konusuna doyurucu bir açıklama getiremiyor. (İki konuda da bana itiraz etmek isteyen arkadaşlardan yorumlarını bekliyorum ama bir şartla: Öfkelenmece, laf sokmaca olmasın.)
Ama eğer olayı kendi “uzay-zamanımızdan” farklı olarak düşünmeyi başarabilirsek, bu sefer dindarlar bir adım öne geçiyor. Ben pek zeki biri olmadığım için, “bilgisayar oyunu” açıklamasını bu düşünceye iyi bir örnek olarak görüyorum. Bilgisayar oyunu örneği, farklı (bir üst, bir başka deyişle “ebeveyn”) uzay-zamanların en basit örneği çünkü.
The Sims, bizim hayatımıza göre sonsuz kat basit bir oyun ama bu örnekten gideceğim: The Sims oyununda, oyunun kuralları ve sınırları dahilinde her şeyi yaratabiliyoruz, değil mi? The Sims oyunlarında, veya favori oyunlarımdan olan Caesar III oyununda, veya bir “evrim” simülasyonu olan Spore oyununda… özetle herhangi bir bilgisayar oyununda, yarattığımız varlıkların, bulunduğumuz dünyanın veya evrenin sınırları, bizim uzay-zamanımızın içerisinde ama o uzay-zamandakiler, bizim evrenimizden veya bizden haberdar değil ve haberdar olsa bile bize ulaşmaları teknik olarak (bizim uzay-zamanımızın kuralları çerçevesinde) mümkün değil.
Kendi evrenimizi de oyunlardaki evrenler gibi düşünürsek; bizim de, bizim yaratıcımızın bulunduğu uzay-zamana erişme gibi bir olanağımız yokken yaratıcımızın bizim uzay-zamanımıza müdahale etme, düzenleme, silme ve yaratma gibi olanaklarının olduğunu kabul edebiliriz… çünkü o her şeye güç yetirendir.
Elbette, bizim evrenimizdeki bilgisayar oyunlarıyla kendi evrenimizi kıyaslayamayız, arada -dediğim gibi- sonsuz kat fark var. Ama gözümüzde dahi canlandıramayacağımız bir ihtimal var ki, o da bizim yaratıcımızın bulunduğu uzay-zamanda, bizim uzay-zamanımızdaki hiçbir kuralın işlemek zorunda olmayışıdır. Hacim, zaman ve enerji kuralları farklı olduğu sürece (örneğin cisimler sonsuza kadar sıkıştırılabiliyorsa, sonsuz ve bitmeyen bir enerji kaynağı varsa ve bizimki gibi bir zaman kavramından bahsedilemiyorsa) sonsuz bir zekâ, sonsuz güçte bir süperbilgisayar sayesinde bizim sonsuz evrenimizi simüle edebilen bir kaynak yaratabilir. Bu sonsuz zekâ; sahip olduğu sonsuz güç ile evrenimizi simüle ederken, bizim zaman kavramımızdan bağımsız ve onun ötesinde olduğu için yaşadığımız ve yaşayacağımız her şeyi önceden bilebilir, görebilir… çünkü o her şeyi bilendir.
Ve biçimlendirmeye çalıştığım bu açıklama, emin olun, yaratıcımıza hiçbir şekilde bir saygısızlık olarak nitelendirilemez. “Bizim evrenimizi yaratabilecek derecede sonsuz güce sahip olan ve bizim uzay-zamanımızı kapsayan bir uzay-zaman içerisinde bulunan yaratıcı” tanımlaması, yeterince saygın bir tanımlamadır. Saygınlığı -belki- bozan tek etmen, kullandığım “bilgisayar oyunu” benzetmesidir ki onu da yalnızca örnek vermek için kullandım, saygısızlık etmek için değil.
Teorimin tek kusurlu yanı, ateizmin sorduğu “Tanrı kendisini nasıl yaratabilir?” sorusunu yanıtlayamamamdır. Topu taca atmak gibi olacak ama, bunu açıklayamamamın (veya açıklayamamamızın) sebebi de, bir üst uzay-zamana erişemediğimiz için oranın nasıl işlediğini göremememizdir.
Not: Bu yazıyı yaklaşık 9 ay önce Ekşi Sözlük’te yazmıştım; şimdi burada da paylaşmak istedim. Fikirleri aşağılamak kolaydır, fikri benimsemediğinizi belirtmenin en rahat (ve en değersiz) yoludur ancak fikre karşıt bir argümanınız varsa, bunu ciddiyetle belirtmek inanın daha faydalıdır.