Eşşek kadar adam oldum, 27 yaşını bitirmek üzereyim ama henüz bir baltaya sap olamadım.
Şaka şaka, gayet iyi durumdayım. Dünyaca ünlü bir internet yayınında 3 yıldır İngilizce web tasarım makaleleri yazıyorum, bu yıl başyazar oldum. WordPress altyapısı konusunda bazen yalandan mütevazılık ettiğim ama çoğunlukla utanmadan övündüğüm bir uzmanlığım var. (Dile kolay, 10 yıl olacak WordPress’le ilgilenmeye başlayalı.) Yakın zamanda kendi şirketimi kurup, global ölçekte vereceğim bir hizmetle (yine WordPress’le alakalı) çok güzel paralar kazanmaya başlayacağım.
Ama hayatımın sonuna kadar web tasarım ve geliştirme işleriyle uğraşıp hayvanlar gibi para kazansam, ölüm döşeğinde “kafama sıçayım” derim. Yapmak istediğim şey bu değil.
Birkaç yıldır din konusuyla yakından ilgileniyorum, vaktimin bir kısmını bu konuya kafa yorarak geçiriyorum. (Tavsiye ederim, epey kafa açan bir konu.) Herkes gibi, benim de bir türlü cevabını bulamadığım sorular var. Örneğin, varlığımızın sebebini bir türlü açıklayamıyorum. (Kimse açıklayamıyor: İnançlı olanlar da, inançsız olanlar da kainatın varlık sebebine bir açıklama getiremez haldeler. Evrenin, zamanın nasıl var olduğuna bir takım açıklamalar getirilse de, neden var olduğu konusunda içimize sinen bir cevap bulamadık.) Bireysel olarak varlıklarımızın sebebi ise, kafa yorulması biraz daha kolay bir konu. Uzun uzun düşünüp karar verdiğim “varlık sebebim” ise, insanlığa bir şekilde fayda sağlamak.
Bunu “off ben çok önemli bir insanım, bir şekilde insanlığın benden faydalanması lazım” şeklinde algılamayın. Sadece kendimin değil, bütün insanların bir şekilde insanlığa bir şeyler katması gerektiğini düşünüyorum. Akla gelebilecek her yol, benim bakış açıma göre doğru: Alanında dünya rekoru kıran bir sporcu da, herkesin nefret ettiği bir şarkıyı yapan sanatçı da, önemli bir keşif yapan bir bilim insanı da, milyonlarca insanı katleden soykırımcı bir general de bu dünyaya bir katkı sağlar. Herkesin sağladığı katkının önem derecesi farklı olabilir, herkesin sağladığı katkının olumlu olması da şart değildir. Hatta sadece bir katkı sağlamış olmanın değil, bir katkı sağlamaya çalışmanın diğer tarafta önemseneceğini düşünüyorum. (İnançsız olsaydım da bu düşüncemden vazgeçmez, bu dünyaya katkı sağlamanın önemli olduğunu düşünmeye devam ederdim herhalde.)
Konuyu dağıtmayayım: Bu dünyaya bir katkım olsun, çorbada bir tutam tuzum olsun istiyorum. Bir yandan -birçok insan gibi- dünyaya bir iz bırakma gayemin olduğunu da kabul etmekle beraber, asıl amacım içinde bulunduğum dünyada beraber bulunduğum tüm insanların ve önümüzdeki nesillerin bir şekilde faydalanacağı bir şeyimin olması. İlla bütün dünyayı değiştirmeye gerek yok: Dünyayı değiştirecek bir başkasının dünyasını değiştirmeyi başarabilirsem, o da yeter. Yani iz bırakma amacım değil, katkı sağlama isteğim daha ön planda.
Geçtiğimiz 10 yıl boyunca bunu, yeterince zenginleştikten sonra siyasete girip ülke yönetimine katılım göstermekle yapabileceğimi düşünüyordum. “Zenginlik” telaşımı şöyle açıklayayım: Günümüzde parası olmayan insanlar, dünyanın çok az yerinde siyaset yapabiliyor ve Türkiye de siyaset yapabilmek için eşşek kadar para gerektiren ülkelerden biri.
Ama bu düşüncem son birkaç ay içinde ufak ufak değişmeye başladı. Birincisi, bu yolun gereksiz zorluklarla dolu olduğunu fark ettim. Siyasete girecek kadar zengin olmaya harcayacağım zaman ve çabayı başka şekilde yönlendirerek, dünyaya katkı sağlama amacımı başka bir yoldan elde edebileceğimi fark ettim.
Bu yöntem, şu anda okuduğunuz yazıyı oluşturan eylem. Yazmak yani.
10 yıldır düzensiz aralıklarla, farklı farklı yerlerde yazıyorum. Fena bir başlangıç yapmadım. Sağlıklı bir şekilde yaşayacak olursam, teknolojinin de gelişmesiyle beraber 100 yaşını aşacağımdan aşağı yukarı eminim. (Gülmeyin lan! Dünyadan haberiniz yok: Eğer yapay zekâ ve nöroloji alanlarındaki gelişmeler yeterli olgunluğa ulaşırsa bilinçlerimizi şu anda “bilgisayar” dediğimiz makinelere aktarıp bırakın 100 yılı, teknik açıdan sonsuza kadar yaşamamız bile mümkün olacak. Yine de bol keseden atmayıp, 100 yaşına kadar yaşama ihtimalim üzerinden gideceğim.) Bu durumda önümde 70 yıldan uzun bir yol var demektir.
Önümdeki 70 yılı bir yazar olmak için şekillendireceksem, yapmam gereken bazı şeyler var:
- Yazarlık, kazandırdığında epey iyi kazandırsa bile, her zaman para kazandıran bir meslek değil. Aç kalma ihtimali olmadan sürekli yazabilmem için, bir şekilde sürekli gelir getiren bir şeye ihtiyacım olacak. Bilişim sektöründe kendi kendine işlemeye devam edecek bir şirket kurmak, çözümlerden biri olabilir. (Hala gülüyorsunuz, farkında değilim sanmayın. Robert Kiyosaki reisin öğretileriyle bu tarz bir şirketi kurup rahata erdiğimde de ben güleceğim. Hıh.)
- Q klavyeye nazaran çok (ama çok) daha hızlı yazmamızı sağlayan F klavyeyi kullanmayı öğrensem iyi olacak.
- Yazma alışkanlığım gelişiyor, o konuda sorunum yok ama yaratıcılık konusunda biraz daha uğraşabilirim.
- Siyaset yapmak için illa siyasetçi olmaya gerek yok, değil mi? Az önce dediğimi değiştirerek tekrarlayayım: Bu ülkeyi yönetecek güçlü bir liderin etkileneceği bir şeyler yazarak, ülke siyasetine güzel bir katkı sağlayabilirim.
- Bu yıl iyi kitap okuyorum, çok şükür. Bunu daha ileri nasıl taşıyabilirim acaba?
- Amerikalıların, İngilizlerin, Avustralyalıların bulunduğu bir internet sitesinde başyazarlık yaptığıma göre İngilizce konusunda bir sorunum kalmadı diyebilirim. Başka diller öğrenmenin zamanı çoktan geldi. İngilizceye yakın dilleri (Almanca, İspanyolca, İtalyanca) sıraya koyabilirim. Arapça, Çince, Farsça da güzel olur. (Dinim üzerinde düşünüp yazacaksam, ki yazacağım, Arapça öğrenmek şart!) Biraz üstünde düşüneyim.
Siyasete atılmaktan vazgeçmiş değilim. Şu da fena bir plan olmazdı: Kendi kendine işleyen birden fazla şirket kurup, uygun yatırımlarla kazandığım parayı büyütüp siyasete atılmak ve hem siyaset hayatım boyunca siyasetten emekli olduğumda yazmaya devam etmek.
Kafam çalışıyor, önümde seçenek bol. Kendime güvenimi kaybetmediğim sürece (ki burnum bu kadar havadayken o iş biraz zor hacı!) amaçlarıma ulaşacağım gibi görünüyor. Bizi izlemeye devam edin.
Çok ama çok önemli not
Plansız yazı yazmanın gözünü seveyim! Bu yazıyı yazarken amacım ileride siyasetçi olmak istediğimi anlatmaktı, ama bir şekilde yazarlığa karşı hissettiğim tutkunun daha güçlü olduğunu keşfettim. 300 kelime falan yazacaktım, 900 kelimeye dayandım.
Yazma eyleminin güzelliği de burada işte: Düşüncelerinizi düşünce hızında toparlayamıyorsunuz ama yazarak (veya konuşarak) kendinizi kendinize karşı da daha iyi ifade etme imkânınız oluyor. Kafanızda çözdüğünüz şeylerin üzerine gidiyor, kendinizle ilgili fark etmediğiniz şeyleri fark edebiliyorsunuz.
Yazın efendim. Yazın arkadaşlar. Yazın beyler. Yazın ulan.