Ne zamandır kızmıyordum

DİKKAT: Bu yazı, Beyn'in "Arşiv" kategorisine aittir. Yazının arşivlenmiş olması, yazı içindeki bilgi ve görüşlerin artık önemsiz veya geçersiz olduğunu gösteriyor olabilir.

Bağırıp çağırmayı çok seven bir ailede yetişmenin dezavantajı şudur: Kendini o şekilde ifade etmenin en doğru yol olduğu, beynine kodlanmıştır. Memnun olmadığın bir konuda bağırmak da çok kolaydır, karşındakini incitmek de. Öyle ki, farkında olmadan karşındakini incitmenin en iyi yolunu bilirsin. Kişiyi ne kadar yakından tanıyorsan o kadar iyidir: Kişinin özgüvenini yıkacak, canını yakacak şeyin ne olduğu bilgisi her zaman elinde bir silah gibi elindedir. Sana bu öğretiyi aşılayan annen ve baban da bunu, seni bu konuda iyi yetiştiremediklerini kabul etmez elbette. Asabi olduğun için sen hatalısındır, 18 yıl boyunca karşında didişmekten, hem eşini hem de etrafı kırıp dökmekten çekinmeyerek sana örnek olan annenle baban hatalı değildir.

Asabiyetinin farkına varman, bu kötü alışkanlıktan kurtulmanın yolu değildir, ama o yolun başlangıcıdır. Kişisel gelişim kitaplarından medet umarsın; o kitapların bir halta yaramadığını anlaman maalesef birkaç yılını alır. “Yeni nesil kişisel gelişim” akımı biraz daha faydalı olur (zira yeni nesil öneriler, “eski tip kişisel gelişimin” tek tip reçetelerinin aksine kişiselleştirilmiş öneriler sunar, insanın kendi içine bakmasını tavsiye eder) ama asıl faydayı psikoloji kitapları sağlar. (Psikolojisi bozuk ve psikoloğa gitmeye parası olmayan birinin, psikoloji kitapları yerine kişisel gelişim kitaplarına yönelmesinin sebebi; kişisel gelişim kitaplarının daha hızlı ve kolay çözümler vaat etmesi, aynı zamanda psikoloji kitaplarından daha anlaşılır olmasıdır. Kişisel gelişim kitaplarının büyük ölçüde bir halta yaramadığını tekrar vurgulayayım.)

Çok kötü kitaplar da okudum, çok iyi kitaplar da okudum. Bu konuda (kişisel gelişim sektörü ve insan psikolojisi üzerine olan etkisi) kitap yazacak kadar bilgi ve tecrübe sahibi oldum. Ne mutlu bana ki bu sırada asabiyet ile olan sorunumu da büyük ölçüde hallettim: Artık durduk yerde sinirlenmiyorum, kontrolsüz bir şekilde karşımdakini incitmek için uğraşmıyorum ve öfkeli olduğum anlarda kendimi (bazen o öfkeyi de kullanarak) daha iyi ve daha net bir şekilde ifade ediyorum.

Öfke kontrolü konusunda yaygın bir yanlış anlaşılmayı da açıklığa kavuşturalım: Öfke kontrolü, öfkenin bastırılması değildir, adı üstünde, öfkeyi kontrol etmektir. Öfkesini bastıran, bir balona baskı uygulayan adama benzer: O öfke er geç bir yerde pırtlar veya patlar. Öfkesini kontrol eden insan, öfkelendiği anda bu öfkesini sağlıklı bir şekilde boşaltmasını bilen insandır. Öfkelendiğini karşındakine bildirmek ve öfkenin sebebini açıklayıp kırıcı olmayan bir şekilde kendini ifade etmek sağlılıdır ama öfkeni yutup, daha sonra bir başkasına patlamak veya öfkelendiğin anda (başta belirttiğim gibi) karşındakini incitmeye/kızdırmaya çalışmak sağlıklı değildir.

Ben bugün ablamı kırdım, incittim ve kızdırdım. Hakaret bile ettim ona. Neden? Maddi bir konudan ötürü. Zaten çekirdek ailemizin vazgeçilmez kavga ve stres konusudur, maddi sıkıntılarımız. Var olan borcumuzun üzerine eklenen, daha önceden fark edilmemiş 3 bin liralık bir borç yüzünden annemle babamın aptal ergenler gibi herkesin içinde boğazları yırtılırcasına bağırarak kavga edip, 33 yıllık evliliklerini bitirmeye karar verdikleri gibi ben de dandik bir konunun sebep olduğu tedirginlik yüzünden ablama çattım. Ablam da bana çattı ama benim gibi kötü sözler sarf etmedi; kontrolünü kaybedip ağzına geleni söyleyen, öfkesini kontrol edemeyen bendim.

Ne zamandır olmuyordu bu. Öyle ki, en son ne zaman kontrolsüz bir biçimde bağırıp çağırdığımı, karşımdakine hakaretler yağdırdığımı hatırlamıyorum bile. Demek ki en az 1 yıl olmuş, ne güzel. Ama yine kontrolü sağlayamamış olmam üzücü.

Kendine gel Barış.

Barış Ünver
10 Ağustos 2015

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.