Yazı başlığına bakan 10 kişiden 9’unun “Yok artık.” diyeceğini tahmin edebiliyorum. Böyle abartılı başlık olur mu? Uzun vadeden bakarsak, başlıkta yazdığım gibi ülkenin bölünmesi kaçınılmaz bile olabilir. Açılımın nasıl olacağına bağlı bu tabii.
Bu muhabbetten bazı insanlar çok sıkılıyor, biliyorum ama o bazı insanların sıkılması söylenenleri yanlış yapmıyor: Bu cumhuriyeti yalnızca Türk ırkı kurmadı. Lazından Çerkezine, Kürdünden Ermenisine, Türkünden Gürcüsüne birçok “ırk” Misak-ı Milli sınırlarını geri kazanmak ve Sevres Antlaşması’nı yırtıp, bizden toprak kapmaya hevesli ülkeleri ülkelerine geri göndermek için yan yana savaştılar. Ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda halk, kendi ırkına bakmadan bir millet olmayı, Türk milleti olmayı seçti. “Bunu halk seçmedi, halka dikta ettirildi, Atatürk diktatördü” diye zırvalayanlar olacak, biliyorum. “Atatürk milliyetçiliği” kavramından bihaber bu kişiler Türkiye’de “Türk” adının Türk ırkı için kullanmaya çalışıldığını ve Kürtlerin, Çerkezlerin, Lazların yok sayıldığını falan düşünüyorlar. Düşündüklerine kendileri de inanıyorlar mı bilmiyorum ama Türkiye kurulurken halkta bir Türk milleti oluşmasını önlemek için kışkırtan güçlerle aynı yolu izliyorlar, bunu söyleyebilirim.
Atatürk milliyetçiliğinde Türk milleti, 1924 Anayasası’nın 88. maddesine göre şu şekilde tanımlanır:
Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese “Türk” denir.
Türkiye’de veya Türkiye dışında bir Türk babadan gelen yahut Türkiye’de yerleşmiş bir yabancı babadan Türkiye’de dünyaya gelipte memleket içinde oturan ve erginlik yaşına vardığında resmi olarak Türk vatandaşlığını isteyen yahut Vatandaşlık Kanunu gereğince Türklüğe kabul olunan herkes Türktür.
Türklük sıfatının kaybı kanunda yazılı hallerde olur.
(Şu anda yürürlükte olan 1982 Anayasası’nda da bu tanım, 66. maddede “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” cümlesiyle yapılır.)
İlk cümleye baktığımızda gördüğümüz “ırk ayırt etmeksizin” sözü bile “Türk” sözünün bir milleti tanımlarken kullanılabildiğini açıklar. Bunu anlamak niye bu kadar zor anlamıyorum: Türkiye vatandaşlarının tamamına Türk denir ve bunun anlamı “Siz Türkiye’de yaşadığınız için Türk ırkındansınız, sizin hangi ırka mensup olduğunuzu göz ardı ediyoruz, nıhaha!” değildir. İngilizlerin yalnızca İngiliz ırkından geldiğini mi düşünüyorsunuz? Veya İspanyol yerine İspanyalı diyen duydunuz mu hiç? Almanya’ya vatandaşlık bağı ile bağlanmış Türk ırkı mensuplarına Almancı diyoruz; böyle dediğimizde onların ırksal özelliklerini atlamış mı oluyoruz? “Türk asıllı İtalyan yönetmen” veya “Ermeni asıllı Türk” diyebiliyorken “Kürt asıllı Türk” tanımı niye bu kadar garip geliyor bazı insanlara? Hadi onu geçtim, ülkemizde bir Çerkeze “Sen Türk değilsin.” de bakalım. Seni adamın elinden alamazlar.
Maksat ülkeyi, kendi halkının isteğiyle bölmektir. Maksat vatandaşlık bağlarını zayıflatmaktır. Maksat, millet bilincini yitirmektir. “Irkçılık etmeyin, Türk dediğiniz insanın Kürtlüğünü tanıyın!” diye böğüren insan zaten anayasal düzeyde kimsenin ırk bazında ayırt etmediği gerçeğine gözlerini kaparken, asıl ırkçılığı kendinin yaptığını da fark etmez. Zencileri sevmemek olduğu gibi Yahudileri seçilmiş insanlar olarak görmek de ırkçılıktır; dolayısıyla Türk ırkından olduğunu, Kürt ırkından olduğunu, Ermeni olduğunu, Gürcü asıllı olduğunu özellikle belirtip bunun üzerinden prim yapmaya çalışanlar da ırkçının daniskasıdır.
Modern dünyada her türlü ırkçılığın zararlı olduğu kanıtlarıyla gözümüzün önündedir ama milliyetçiliğin (bizim savunduğumuz anlamda Atatürk milliyetçiliğinin) bir zararı şimdiye dek görülmemiştir. Tabii geçmişten günümüze kadar milliyetçiliği ırkçılıkla özdeşleştiren siyasi partiler ve bir de bunun üstüne İslam’ı katan garabet dolu ideolojiler yüzünden milliyetçiliği savunanlara “sağcı, ırkçı, MHP’li, Alperenci” yaftaları bir bir yapıştırılıyor ama milliyetçiliğin (Atatürk milliyetçiliğinin) anlamını kavrayanlar, milliyetçiliğin özünde millet olma bilincinin yattığını fark edeceklerdir.
Yıpratılmaya çalışılan da bu millet bilincidir ve aslında cesaret gösterip elini taşın altına koyan, bu sorunu kökünden çözmeye çalışan AKP hükümetinin de görevi bu bağlamda çok zordur. İdeolojilerini genel olarak benimsemediğim, daha doğrusu pek sevmediğim AKP’yi gözüm kapalı yerecek değilim ama onları desteklemeden önce de iyice bekleyeceğim. Malum, aylardır tartıştığımız “açılım” henüz açılmadı, yani içeriğini bilen yok. Yıl sonuna kadar bu açılımın içeriği belirlendikçe, şekillendikçe AKP’nin ne yapmaya çalıştığını anlayacağız.
Eğer ki söz konusu açılım ülkenin millet bilincini yıpratacaksa, bu konularda hassas olan herkesin şiddetli tepkisini çekerler. Öte yandan akıl danıştıkları Batı ülkelerin millet bilincimizi yıpratmak amaçlı yürüttüğü faaliyetler de ortada; onlara şirin gözükmek için bazı tavizler verme ihtiyacı duyabilirler.
Temennim AKP’nin bu konuda başarılı bir iş çıkarmalarıdır ama bunu AKP’ye karşı iyi sayılabilecek herhangi bir duygu beslediğimden istemiyorum, millet bilincimizin yıpranmaması için AKP’nin başarılı olması şart.
Bu millet, Kurtuluş Savaşı’ndan alnının akıyla çıkıp bize karşı savaşan ülkelerin başkanlarını mor yüzlerle evlerine döndürdü. 87 yıl önce bugün biten Kurtuluş Savaşı’nın başarısı, yine bugün kutladığımız bir bayramla, 30 Ağustos Zafer Bayramı‘yla tescillenmiş oldu. Bu başarıyı hazmedemeyenlerin kışkırtmalarına aldanmadan, ortak bir bilinçle Türkiye’nin ne kadar güçlü olduğunu onlara tekrar kanıtlamamız lazım.
Hepimize düşen büyük görev, beraber kurduğumuz bu ülkeyi birkaç modern Sait yüzünden bölüme sürüklememektir.
Yorumlar kapalı.