Ekrem İmamoğlu, son yıllarda Türkiye siyasetinde en çok tartışma yaratan isimlerden biri, bu açık. Tartışmalı oluşunun sebebiyse, işin doğrusu, “muhalefet” kelimesiyle neredeyse eş anlamlı olarak anılan parti(m) CHP’den çıkmasına rağmen cumhurbaşkanlığı (veya, hâlâ yerinde dursaydı, başbakanlık) makamına en çok yakıştırılan kişi konumunda olması. (Bunu ben söylemiyorum; AKP’ye en yakın anket firmalarının bile göstermek zorunda kaldığı bir gerçek bu.) Görünüşte çelişkili bu durum milletin önemli bir kısmını gelecek adına umutlandırırken, önemli bir kısmını da kızdırıyor… ve önemli bir kısmını da aynı anda hem umutlandırıyor, hem de kızdırıyor.
Bu yazıda, Ekrem İmamoğlu’nun karşılaştığı bir krizi nasıl yönettiğini, gelecekteki siyasi kariyeri için nasıl önemli bir hamle yaptığını ve en önemli tek seferde iki rakibine birden nasıl puan kaybettirdiğini anlatmaya çalışacağım.
Neler oldu?
Sözcü gazetesi, çok güzel özetlemiş:
İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı 30 yıllık İstanbul Vakfı tarafından 2020 yılında düzenlenen kurban bağışı kampanyasına gerekli izni vermiş ve toplanan yaklaşık 12 milyon liralık bağış sayesinde 132 bin 50 aileye 1 kilogramlık konserveler halinde kurban eti dağıtılmıştı.
8 bin 246 hayırseverin katıldığı kampanyada, bin 178 büyükbaş hayvan kesilmişti. İstanbul Vakfı bu yıl da “Kurban Bağışı Kampanyası” düzenlemek üzere izin almak için 27 Nisan’da İstanbul Valiliği’ne başvurdu.
Ancak İstanbul Valiliği 25 Haziran 2021 tarihli yazısı ile yardım toplama kampanyası başvuru talebinin uygun bulunmadığını İstanbul Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’na bildirdi. Yazıda talebin neden uygun bulunmadığına ilişkin bir açıklama yer almadı, sadece 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun maddelerine atıf yapıldı.
Kaynak: Sözcü gazetesi
Bu olay üzerine Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesaplarından şu “ulusa sesleniş” videosunu yayınladı:
Özenle seçilmiş çok önemli cümleler, kelimeler barındıran bu videoyu birazdan yorumlayacağım ama bu bölüme devam edelim.
İmamoğlu’nun videosunun üzerinden 5 saat bile geçmeden, gerekli izinler çıktı (Demek ki çıkabiliyormuş.) ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü, lütfedilen bu izni Twitter’dan duyurdu:
İmamoğlu’nun asil teşekkürü de öğle tatilinde geldi:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise, en uygun tabirle incinmiş. Haber kaynağında videosunu da izleyebilirsiniz ama şöyle diyor:
“Dünyadaki bütün kötülüklerin sahibi benim.
Ne olursunuz siyasete alet olmayın ya… Sizden bir istirhamım var. Siyasete alet olmayın. Bir tek söyleyeceğim bu. Ne olursunuz? Siz basın mensuplarısınız bir siyasi parti mensubu değilsiniz, bir ideolojinin taraftarı değilsiniz. Kendinize ait yapmanız gereken en önemli şeylerden bir tanesi fotoğraf çekmek ve ortaya koymaktır. Anlatabildim mi?
Bana yönelik o kadar itham var ki… Ben dünyanın en kötü adamıyım.”
Kaynak: Sözcü gazetesi
Olanları nasıl yorumlamalıyız?
Her şeyden önce, İçişleri Bakanlığı’nın hatasını düzeltmesini sağlayan belediye başkanına teşekkür etmeliyiz. Ülke olarak, particilik falan yapmadan, 500 bin civarı vatandaşımıza yapılacak bu iyiliğin önündeki engel kalktığı için mutlu olmalıyız.
Sonra da sormalıyız: Bu iyiliğin önü neden kesildi de, İmamoğlu’nun sosyal medyadan Cumhurbaşkanı’na çağrıda bulunması gerekti? (Bunun üzerine düşünürken particilik yapmak serbest.)
Bana kalırsa; Türkiye’de siyaset yapma biçimi maalesef inanılmaz yavanlaştı. En önemli dini ibadetlerimizden birinin engellenmesi, hiçbir siyasetçiye yakışmaz — hele hele dini değerleri gözettiğini her fırsatta bize hatırlatma ihtiyacı hisseden bir partinin siyasetçilerine hiç mi hiç yakışmaz.
İmamoğlu’nun videosunda “hedef gösterdiği” Süleyman Soylu, bu bağışların engellenmesinde İçişleri Bakanı olarak elbette sorumluluk sahibidir. Bugünkü olayı yorumlarken gazetecilere “Siyasete alet olmayın.” demiş ama bakanlığın bu “izin vermeme” kararı siyasi değilse nedir? Kendisi de o bakanlığın başındaki kişi olarak bundan haberi yok diyemeyiz, değil mi? Kurban bağışları, siyasete alet olmalı mı gerçekten?
Süleyman Soylu zeki bir siyasetçi ama Ekrem İmamoğlu bu olay özelinde çok daha zekice davrandı. Bir taşla kaç kuş vurdu, yazayım:
BİR: Basın açıklaması veya belediye meclisi konuşması değil, duygusal bir “ulusa sesleniş” videosuyla milyonlarca kişiye bir lider profilinde hitap etti. Bu sayede yalnızca bir belediye başkanı olmadığını, yalnızca bir belediye başkanı olarak kalmayacağını hatırlatmış oldu.
İKİ: Yaşanan bu olaydan mağduriyet çıkarmak yerine, çözüm arayışında olduğunu vurguladı. Yalandan mağdur edebiyatıyla yükselen siyasetçilerin olduğu ülkemizde, gerçek bir mağduriyet yaşamasına rağmen bu mağduriyetin duygu sömürüsüyle değil, mağduriyetin çözümlenmesiyle siyasi bir başarıya ulaştı.
ÜÇ: Hem yüz binlerce ailenin yardım alamayacağını, hem de yüzlerce hayırseverin ibadetini yerine getiremeyeceğini vurgulayarak, üzerine “Biz inançlı insanlarız.” cümlesini kullanarak dini duygulara da hitap etti. Üstelik bunu, dini duygulara hitap eden siyasi rakiplerine karşı yaptı ve başarıya ulaştı.
DÖRT: Karşılaştığı bu engelin sorumluluğunu AKP’ye değil, Soylu’ya yükledi; hatta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu konuda yardım istedi. Bu şekilde AKP’ye oy veren kitleyi de kesinlikle karşısına almadan durumu duyurmuş ve çözmüş oldu.
BEŞ: Zaten araları limoni diye bilinen Erdoğan ve Soylu’yu bir kez daha karşı karşıya getirmiş oldu ve Erdoğan’a, Soylu’nun hatasını düzeltme fırsatı vererek iki önemli siyasi rakibinin arasını biraz daha açmış oldu… üstelik Erdoğan’ı eyleme geçirerek ona (ve tabii ki Soylu’ya da) bir anlamda “üstünlük kurmuş” oldu.
ALTI: İstanbul Vakfı’nın muazzam bir reklamını yapmış oldu. Sözcü’nün haberinde, geçen yıl 10 bine yakın hayırseverin kurban bağışında bulunduğunu yazıyor — bu olay sayesinde kurban bağışını İstanbul Vakfı üzerinden yapmaya karar verenlerin sayısının ne kadar artacağını, Kurban Bayramı’ndan sonra öğreneceğimizden adım gibi eminim.
Sonuç
Farkındaysanız Erdoğan aslında olayın hiçbir aşamasında yok… yani var ama yok. Böyle bir krizde, hele hele başrollerde İmamoğlu ve Soylu’nun olduğu bir krizde, Erdoğan’ın devreye girmemiş olması mümkün değil. (Pandemide inzivaya çekilip haberlerden, siyasetten uzak bir hayat yaşıyorsanız kısaca özet geçeyim: Şu anda Erdoğan’ın AKP dışındaki en önemli siyasi rakibi İmamoğlu, AKP içindeki en önemli siyasi rakibiyse Soylu.) Erdoğan; bu krizin çözülmesinde devreye girerek hem Soylu’ya itibar kaybettirdiği için puan kazandı, hem de İmamoğlu’na itibar kazandırdığı için puan kaybetti.
Sonuç olarak, net bir şekilde, şu üç çıkarımı yapabiliriz:
- İmamoğlu kazandı.
- Erdoğan hem kazandı, hem kaybetti.
- Soylu kaybetti.
Sevgiler.