Futbolla olan münasebetim

DİKKAT: Bu yazı, Beyn'in "Arşiv" kategorisine aittir. Yazının arşivlenmiş olması, yazı içindeki bilgi ve görüşlerin artık önemsiz veya geçersiz olduğunu gösteriyor olabilir.

Favori sporum, küçüklüğümden beri futbol oldu. Bu konuda kısa bir yazı yazayım bu sefer.

Futbolla tanışmam: Annem Galatasaraylı olduğu için (babam takım tutmuyor) ben de Galatasaray taraftarı oldum. Tanıştığım ilk zamanları (haliyle) hatırlamıyorum ama kaleci Hayrettin’in 4-2 kazandığımız Paris Saint Germain maçında kalesine gelen topu kalenin içinde tutarak gol yediğini hatırlıyorum. Yine de canavar gibi kaleciydi, Galatasaray’ın (tanıdığım) en iyi kalecileri arasında ilk 5’e girerdi. (İlk 3’te elbette Muslera, Mondragon ve Taffarel var ama üçü arasında sıralama yapamıyorum.)

UEFA kupasını kazandığımız zamanı da hatırlıyorum. Anneannemlerde izlemiştik maçı ve kafayı yemiştik. Vay be, penaltıları hatırlıyorum da şimdi… Hey gidi.

Oynayışım: “Beyin sporu” diye başlattıkları satrançta ortalama bir oyuncuydum, sıkılmazdım ama spor olarak da görmezdim. Uzun boylu olduğum için de ısrarlara dayanamayıp basketbola başlamış, 5. sınıfta okul takımının bir maçında fena halde rezil olduktan sonra (durduk yerde artistik bir hareket yapmaya kalkıp hareketi elime yüzüme bulaştırmıştım, tribünlerdeki kahkahaları hiç unutamam, neyse ki 1 ay bile geçmeden unutulmuştu) basketbolu da bırakmıştım. Futbola da ne zaman başladığımı tam hatırlamıyorum ama 6. veya 7. sınıf zamanları olması lazım. Kaleciliği sevdiğim için kaleci pozisyonunda başlamıştım; kış vakti hafta sonları erkenden kalkıp futbol okuluna gitmeye üşendiğim için bir süre sonra futbol okulundan da alındım. (Uyku düzenimin o zamanlarda bile hayatımı etkilediğini şimdi fark ettim, kendime küfür ettim. Neyse.) Daha sonra amatör olarak bilardo, masa tenisi ve hentbol da oynamışlığım var ama futbol hala en sevdiğim spor.

Halı saha maçları da futbolun en sevdiğim hali – ne yazık ki çevremdeki arkadaşlarım arasında halı saha maçı ayarlayacak sayıda futbolsever arkadaşım yok. (Ankara’daki halı saha maçlarınızda kontenjanınız varsa beni alın arkadaşlar. Yalnız kalecilikten soğudum, 10 yıla yakın süredir defans bölgesinde oynamayı seviyorum. Alın beni.)

Maç izleme alışkanlığım: Dedim ya, küçüklüğümden beri Galatasaray maçlarını izlerim. Cine5 öncesi zamanları hatırlamıyorum, sonrasında da ne Cine5, ne Digiturk, ne de D-Smart aldık, o yüzden lig maçlarını pek izlemedim. (Derbiler hariç tabii.) Lise döneminde maç izleme alışkanlığımda gerileme olsa da, üniversite için Ankara’ya geçtikten sonra gerek kafelerde, gerek kahvehanelerde özellikle Galatasaray’ın derbilerini ve Avrupa maçlarını bol bol izleyerek alışkanlığımı tekrar geliştirdim. (Milli maçları neredeyse her zaman evden izledim.) Şimdilerde sadece Galatasaray’ın değil, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın da Avrupa maçlarını izlemeyi seviyorum. Kahveye daha az, kafelere daha çok gider oldum.

Futbol oyunları: Oyun konsollarında futbol oyunları oynamayı hiç sevmem çünkü elim ağrır. Bilgisayarda da en son FIFA 99’da kaldım ama alışırsam fena yaparım sizi.

Son sözüm: Futbolla ilgilenen insanları “boş insanlık” ile hor görürler. “Kitleleri kontrol etmek için 3 S yeterlidir: Spor, seks ve siyaset” diye bir söze dayanarak eleştiren enteller, bu sözün hemen ardından Candy Crush’ta 452. bölümü geçmeye çalıştıkları, Instagram’a koydukları fotoğraf 100. beğeniye ulaşınca sevindikleri veya Selahattin Demirtaş’a methiyeler düzdükleri zaman biraz komik oluyorlar.

Sporun, özellikle futbolun kitleleri uyuttuğu, uyuşturduğu, dikkatini çeldiği doğrudur. Yine de baktığınız zaman bağımlısı olunan her şey (istisnasız) kitleleri uyutur, uyuşturur ve dikkatini çeler. Önemli olan futbola, basketbola, Candy Crush’a, Instagram’a, siyasi gündeme bağımlı olmamaktır. O yüzden futbola burun kıvıran Cihangir solcuları kıçımı yesin, futbol (dozunda alındığı zaman) süperdir.

Barış Ünver
03 Ağustos 2015

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.