“Karar yorgunluğu” ve tedavisi

20 Ekim 2019 tarihinde öleceğimi düşündüm. Önceki gece uyumamıştım, uykusuzluk beni mahvediyordu ve bunalıma meyilli bir ruh halindeydim. Uykumu düzene sokmak için geceye kadar dayanmam ve 11-12 gibi yatıp, ertesi gün yeterince uyumuş bir şekilde erkenden kalkmam lazımdı ama takatim kalmamıştı, uyumak zorundaydım. Ağlamaklı bir halde kendimi yatağa attım ve akşamüstü 4 civarı uykuya daldım.

Gece 1 gibi uyandığımda yine sabahlamak zorunda olduğumu, ertesi gün yine aynı işkenceyi çekeceğimi falan düşündüm ama sanki biraz daha uykum var gibiydi. Daha da fazla uyumak mantıklı bir fikir gibi gelmiyordu (uykumu almış gibiydim) ama şansımı denemeye karar verdim ve gerçekten de birkaç dakika sonra tekrar uykuya dalabildim.

Sabah 6’da tekrar uyandım. İnanılmaz iyi hissediyordum. Nadiren yaptığım bir şeyi yapayım dedim, yatağımı topladım. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım, bilgisayar başına geçip Ekşi Sözlük’e girdim, “dünün en beğenilen entry’leri (debe)” listesini okudum. Sonra çalışmaya başladım; birkaç saat müşterilerin sitelerinde gezinip işlerimi hallettim. Öğlen 12’de çantamı alıp evden çıktım, öğle yemeği yemek için ev yemekleri yapan lokantaya gittim. Yemeğim bittikten sonra 1 gibi hep gittiğim kafeye gidip kahvemi aldım, iki saat kadar kitap okudum. Saat 3 civarında eve döndüm, akşama kadar birkaç saat daha çalıştım.

Akşam 6 gibi mesaimi tamamladığımda, son aylarda hatta son yıllarda geçirdiğim en iyi günü geçirdiğimi düşündüm. Ertesi günün de bu şekilde geçmesini istedim ama sabah 6’da kalkma fikri gerçekçi gelmedi. Kalkış saatini sabah 8 olarak belirleyip uyudum.

Ertesi gün 8’de kalktım ve bire bir aynı günü tekrar yaşadım: Uyan, yatağı topla, yüzü yıka, dişleri fırçala, bilgisayara otur, Ekşi’de “debe”yi oku, çalış, lokantada öğle yemeği ye, kafede kahve iç, kitap oku, eve dön, çalış, akşam yine serbest. Çok hoşuma gitti, ertesi günü de böyle geçirmeye karar verdim.

Toplam 145 günü art arda aynı şekilde geçirdim: Uyan, yatağı topla, yüzü yıka, dişleri fırçala, bilgisayara otur, Ekşi’de “debe”yi oku, çalış, lokantada öğle yemeği ye, kafede kahve iç, kitap oku, eve dön, çalış, akşam yine serbest. (Yalnızca 1-2 gün 8 yerine 9’da veya 10’da kalktım.) 11 Mart 2020 akşamı, Türkiye’de ilk defa birine COVID-19 teşhisi konduğu duyurulunca yaşadığım korku ve bunalım hissi yüzünden, sonraki gün öğlen 12’de uyandım ve gün boyunca rutinimi asla yürütemedim. Sonrasını hatırlıyorsunuzdur zaten, eve kapanmalar, korkunun yükselişi falan…

Yazı buraya kadar, yazının başlığıyla çok alakasızmış gibi duruyor—demin yazdığım bir anahtar kelime hariç.

Rutin

Mason Currey’nin “Günlük Ritüeller” isimli bir kitabı var; bilim insanları, sanatçılar, zanaatkarlar gibi yaratıcı/üretici insanların bir gün boyunca genellikle ne yaptıklarını ve nasıl çalıştıklarını, ürettiklerini, yarattıklarını anlatan çok hoş bir eser. “Rutin” ve “ritüel” kelimeleri farklı anlamlar ihtiva etse de, bu bağlamda aynı anlamda kullanılıyor. Gösterişsiz ama tekrarlı süreçleri de kapsadığı için ben “rutin” kelimesini kullanmayı tercih ediyorum; aslında kitapta da yaratıcı insanların gösterişsiz rutinleri anlatılıyor. Beethoven sabah kahvesini tamı tamına 60 çekirdeği öğüterek hazırlarmış. F. Scott Fitzgerald yaratıcılığını tetiklemek için sek cin içermiş ama Haruki Murakami sabahın dördünde kalkıp altı saat yazdıktan sonra yüzmeye gidermiş. Woody Allen duş aldığında, Paul Erdős amfetamin aldığında kendine geliyormuş. Günde 2 bin kelime yazan Stephen King “yazı yazdığınız oda yatak odanız gibi özel olmalı” derken Agatha Christie daktilosunu koyduğu herhangi bir yerde yazmayı tercih ediyormuş. Müthiş keyifli bir kitap.

Ortak noktayı anladınız: Rutin, insanın yaratıcılığını ve üretkenliğini artıran bir şey. Çağrıştırdığı gibi “sıkıcı” bir şey olmak zorunda değil; çok eğlenceli rutinler de uydurabilirsiniz ama günlük düzende sürdürebildiğiniz sürece rutinleriniz size keyif verir.

Başlıkta “karar yorgunluğu” dediğim sıkıntının da en iyi ilacı rutinler: Rutininizin süresi boyunca almanız gereken kararların sayısı minimuma iniyor, bu sayede beyniniz yapmakta olduğunuz işe daha fazla kaynak ayırabiliyor. Odağınız yükselirken, enerjinizi daha verimli kullanıyorsunuz. “Karar yorgunluğu”nun ileri safhası olarak bildiğimiz “tükenmişlik sendromu”na önlem olarak yapabileceğiniz en iyi şey, işleriniz ve günlük hayatınız için rutinler oluşturmak.

Gün içinde aldığınız kararları azaltmanın tek yolu rutinler değil tabii. Sizin alacağınız kararları başkaları alsa, o da aynı yola çıkar. Bunun da bir anahtar kelimesi var.

Delegasyon

(“Heyet” anlamında değil, “görevlendirme, yetkilendirme” anlamında.)

Sekreter ne işe yarar? Telefonlarınıza bakar, günlük yapılacak işlerinizi düzenler, yazmanız gereken yazıları/epostaları falan yazar. Peki asistan ne iş yapar? Yardımcılığını yaptığı işlerinizi düzene sokar, daha az önemli ufak tefek görevleri halleder, bazen kahve falan yapar. Sekreterin ve asistanın iş tanımında, sizin aldığınız karar sayısını azaltmak vardır.

Aslında sadece onlar değil, bir şirketin tüm parçaları, aldıkları kararlarla diğer parçaların çalışmasını sağlar. Müdür, memurların alamayacağı kararları alarak memuru rahatlatır; memurlar da müdürün yetişemeyeceği sayıda karara bakarak müdürü rahatlatır. İyi bir yönetici, hangi kararı kime delege edeceğini iyi bilir ve altında çalışanlara delege ettiği kararlar kadar iyi bir yöneticidir. (Yazar burada “iyi yönetici bütün kararları altında çalışanlara yığar” demiyor, her çalışana uygun miktarda karar delege ettiğini anlatıyor. Sakin.)

Benzer şekilde tek başına çalışmanın zorluğu da buradadır: Bütün kararları tek bir kişi alınca, bütün işler tek bir kişinin üstüne yığılınca, o iş daha zor yürür. Örneğin benim kendime kurduğum iş bu yüzden beni biraz zorluyor: Yönetici Barış işi yönetirken teknik destek elemanı Barış müşterilere yardım ediyor, sekreter Barış yazışmaları yürütürken asistan Barış kahve hazırlıyor. Hayat Barış’lara zor.

Elbette ben de istisnasız her işi kendim yapmıyorum; web sitelerini yöneten hosting firmalarıyla çalışıyorum, uzmanlıklarından faydalandığım bir muhasebecim ve bir avukatım var, kahveyi bazen kafeden alıyorum falan. Tek kişilik işletmelerde de kişi alacağı kararları dışarıya devredebilir (“outsourcing” dedikleri şey).

Sonuç

Rutinler ve delegasyon dışında da ufak tefek “karar azaltma” yöntemleri var: Barack Obama ve Mark Zuckerberg her gün aynı kıyafetleri giyiyor, bu sayede her gün ne giyeceklerine karar vermeleri gerekmiyor. Siz de takviminizi düzenlerken veya yapılacaklar listeleri oluştururken, görevlerin günü/saati geldiğinde göreve başlama kararını önceden alarak gününüzü rahatlatıyorsunuz. İleride vermeniz gereken (önemli veya önemsiz) kararlar üzerine serbest bir zamanda düşündüğünüzde yine benzer bir şey yapıyor, aklınızı daha verimli kullanıyorsunuz.

Karar alma mekanizmamız, zihnimizde epey enerji harcayan bir sistem. Kararsızlıklarla veya fazla sayıda karar vererek o mekanizmayı yoruyoruz. Umarım bu yazıyı okuduğunuzda (Neredeyse 1000 kelime olmuş!) kafanızda bir şeyler canlanmıştır, yazı size iyi fikirler vermiştir. Sevgiler.

Barış Ünver
22 Şubat 2025

Yazıyı beğendiniz mi? Beğendiyseniz, yeni yazılardan epostayla haberdar olmak için Beyn'in eposta abonesi olabilirsiniz.