Çalışmamızın sebebi, amacı nedir? Üzerine çok az düşündüğümüz, çok önemli bir konu bu. En kısa cevabı “para için” olabilir ama bu aynı zamanda en yanlış cevap.
Aristoteles’in (yeterince samimiyseniz Aristo da diyebilirsiniz) Nikomakhos’a Etik isimli bir kitabı var. 10 “kitap” içeren bu kitabın 10. kitabının 7. bölümünde Aristo, çalışmanın amacının “serbest zaman” olduğunu söylüyor. (“Boş zaman” diye çevirecektim ama keyif için geçirilecek serbest zamana “boş” yakıştırması yapmak istemedim.) Ayrıca bunu da, barış içinde yaşamak için savaşmaya benzetiyor. Benzetmeyi beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, Aristo kaliteli bir abimizdir.
Bir YouTube videosunda denk geldiğim Aristo’nun bu düşüncesi üzerine sesli düşünmek istedim, yazıyı da bu yüzden yazmaya karar verdim. Yazıyı okurken beni, yazıyı kendi kendime konuşarak yazdığımı hayal edebilirsiniz.
Ne istiyorum?
2017 yılında bu soruyu sorup, cevaplamak için çok ciddi bir zaman harcamış ve uzun bir “damıtma” süreci sonunda yazdığım sayfalarca metni, altı maddelik bir cevaba indirgemiştim (son madde hariç):
- Zamanımın üzerinde azami kontrol sahibi olmak
- Düşünceleriyle insanlara dokunan biri olarak tanınmak
- Allah’a layık bir kul olmak
- Öz disiplin ve öz kontrol sahibi olmak
- Para sıkıntısı çekmeyeceğim sağlıklı bir hayat
- Sevgi ve saygı gördüğüm bir sosyal çevre
- Güzel, akıllı, sağlıklı ve iyi bir eş
(Bu soruyu cevaplamanın zorluğu ve yöntemi üzerine bir yazı yazmayı da düşünüyorum.)
Maddeler hayatım boyunca değişebilir, değişti de. İlk maddeyi geçen yıl ekledim, son maddeye de iki yıl kadar önce tik attım (teşekkürler Burcu’m). Düşüncelerimle tanınma konusunda yolum var, inancım da zayıfladığı için üçüncü maddeye dikkat etmeliyim ama birinci ve dördüncü maddeler, bu yazının konusuyla doğrudan ilgili. (Aslında tüm maddeler bu yazının konusuyla doğrudan ilgili!)
Şunu net bir şekilde söyleyebilirim: Bugün ne kadar çalışıyorsam, ömrüm boyunca ne kadar çalışacaksam, bu maddeler için çalışacağım. Zaten bu maddeleri yazmamın en güzel yanı, hayatımın yol haritasını çizmeme yardım etmesi oldu.
Yalnız yol haritasında varış noktası yok.
Nereye kadar çalışacağım?
Heinrich Böll isimli yazarın “Üretkenliği Azaltmak Üzerine Bir Anekdot” isimli bir kısa fıkrası var. Kısaltarak anlatayım:
Tatile çıkan para babası turist, gündüz vakti teknesinde kestiren bir balıkçıya yaklaşır, uyandırıp neden balık tutmadığını sorar. Balıkçı “Çünkü sabah balıktaydım,” diye yanıtladığında kızar, “Daha fazla çıksan daha fazla tutmaz mısın?” diye sorar, heyecanla gaza gelip “Günde üç-beş sefer yapsan bir yılda motor alırsın, birkaç yılda iki tane kotran olur, sonra soğuk depo kurarsın, sonra helikopter alıp balıkları takip edersin, sonra filonu genişletip onları oturduğun yerden yönlendirirsin, sonra oturur rahat rahat keyfine bakarsın.” diye devam eder. Balıkçı, para babasına bakar, “Ben zaten keyfime bakıyordum, sen geldin beni uyandırdın.” der.
(Ben bu fıkrayı çok daha farklı stillerde okumuştum ama orijinali çok daha sadeymiş. Ben daha da sadeleştirdim, tam metni okumak isterseniz İngilizce tercümesini şuraya yükledim.)
Kıssanın hissesi: “Hayatında daha fazla istediğin bir şey yoksa, daha fazla çalışmanın da bir anlamı yok.” Tabii ki gerçek hayat bu kadar basitleştirilemez (hele Türkiye’de asla) ama mesajın özü bence çok anlamlı.
Peki, ben hangi noktada “Bu kadar çalışmak yeter.” deyip kendimi emekli edeceğim? Bu soruya cevap olarak, birbiriyle rekabet eden (ama iş birliği de yapabilecek) iki görüşe sahibim:
- 1 milyon dolar gibi bir birikim hedefini tutturup, onun yatırım getirisine güvenerek geçinmek (1 milyon doların %5 gibi mütevazı bir yıllık getiri hedefi, ayda 4 bin dolar ediyor).
- Yatırım getirisi kadar az çaba gerektirecek pasif gelir kaynakları (örn. lisanslanabilir yazılımlar) yaratıp, onların aylık gelirleriyle geçinmek.
(Hanımın işinden kazandığı da olduğu gibi birikime katılabilir veya o da kendini emekli edebilir. İtiraf edin, güzel plân.)
Elbette hayat bize küçük sürprizler yapmayı çok seviyor, pandemi gibi, deprem gibi, hastalıklar gibi, ekonomi yönetiminde başarısız hükümetler gibi. İki senaryoda da, böyle felaketlere karşı birer atımlık kurşunlarım var (birikimin yatırım getirisini değil birikimi kullanmak veya pasif gelir getiren yazılımları başkasına devretmek) ama plânları bir nevi sıfırlamış oluyorsun. İyi de, emekli olana kadar maaşlı çalışınca kazanacağın paranın bir garantisi mi var? Yok.
Ayrıca bu iki senaryo, fıkradaki para babasının balıkçıya öğütlediği senaryoya biraz benziyor. Yalnız dediğim gibi, fıkradaki balıkçı gibi basit düşünmek günümüz dünyasında mümkün değil. Elbette para babası gibi azimli veya açgözlü olmak zorunda da değiliz. Benim senaryolar, bana göre ikisinin arasında.
Eee, sonuç?
Sürpriz: Bu senaryolarda hedeflerime ulaştığım zaman çalışmayı bırakmayacağım! Yazılım sektöründeki işlerimi isteğe bağlı danışmanlık seviyesine çekip, hayatıma bir yazar olarak devam etmek istiyorum (yol haritamdaki ikinci madde). Tabii ki hayat buna izin verirse.
Çalışmayı bırakmak çok mantıklı gelmiyor bana. “Çalışmak” belki doğru kelime değil; doğru kelime “üretmek”: Beynim çalıştığı sürece bir şeyler üretmem gerekiyor, aksi takdirde boşluğa düşerim. Emekliliği gelen ve birden düzeni değişen, hiçbir şey yapmadığı yeni bir hayata alışamayıp aniden yaşlanan insanları çevremizde görüyoruz.
Allah hepimize uzun ömürler versin, beynimiz her zaman çalışsın, en faydasızından da olsa bir şeyler üretmeye devam edelim. Sevgiler.