Kaygıdan beslenen, kaygıyla büyüyen bir dünyadayız. Öylesine söylemiyorum: Kaygılandıran haberler daha çok okunur veya izlenirken, normalde aklınıza gelmeyecek şeylerden dolayı bizi kaygılandıran reklamlar bize olmadık ürünler veya hizmetler satın aldırıyor. Kaygılandığımız şeyler oy tercihlerimizi belirliyor. İnsanlarla sosyalleşme dürtümüzü kaygımız yönetiyor. Abartıyor muyum? Bence az bile yazdım.
Hâlbuki bu kaygı dolu dünyaya bakmanın farklı bir yolu var. Kolay bir yol değil, gerçekçi bile değil, ama denemeye değer bir yol.
14. Dalay Lama’nın sözü
On dördüncü Dalay Lama (meğer birden fazla varmış) olan Tenzin Gyatso, kafa yapısına en çok ulaşmak istediğim insanlardan birisi. Hayatın gerçeklerinden uzaklaşmadan, mantıklı bir şekilde huzura ulaşmak bu harika insanın başarabildiği bir şey; hâliyle kaygı konusunu da aşmış, yemiş, bitirmiş. Kendisinin kaygı hakkında çok güzel bir yorumu var:
Eğer bir sorunun çözümü varsa, bir durum hakkında yapabileceğiniz bir şey varsa, o hâlde kaygılanmaya gerek yoktur. Eğer çözümü yoksa, kaygılanmak bir işe yaramaz. Kaygılanmanın hiçbir şartta bir faydası yoktur.
If a problem is fixable, if a situation is such that you can do something about it, then there is no need to worry. If it’s not fixable, then there is no help in worrying. There is no benefit in worrying whatsoever.
Policy of Kindness: An Anthology of Writings by and about the Dalai Lama (ed. Shambhala, 1990) – ISBN: 9781559397698 (Kaynak: LibQuotes)
Yani diyor ki: Değiştirebiliyorsam niye kaygılanayım? Yok, değiştiremiyorsam niye kaygılanayım?
Başlıkta bahsettiğim “soru” ortaya çıktı bile. “Niye kaygılanayım?” veya “Kaygılanmak ne işe yarayacak?” sorusu.
İki soru da aynı yola çıkıyor ama ilki biraz daha mantra gibiyken ikincisi cevaplanması gereken bir soru biçiminde. Bu yüzden “kaygılanmayı gereksiz görmek” bir refleks hâline gelene kadar ikinci soruyu sormak bana daha mantıklı geliyor.
Yani diyorum ki, bu soruyu ciddi ciddi sormalıyız. Kaygı anında “Kaygılanmak ne işe yarayacak?” sorusunu, öylesine değil, gerçekten cevabını düşüneceğimiz şekilde sorduğumuzda, olay veya durum ne olursa olsun, varacağımız nokta bize kaygının gereksizliğini gösterecek.
Düşünelim:
- Kötü geçen bir sınavın sonucunu bekliyorum. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. Sınavın sonucu değişmeyecek.
- Patron beni odasına çağırdı. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. Kovacaksa kovacak, terfi verecekse terfi verecek, sırtındaki bene baktıracaksa sırtındaki bene baktıracak.
- Sevgilim ölüm döşeğinde, onun elini tutuyorum. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. Ben kaygılandığım için sevgilim mucizevi bir şekilde iyileşmeyecek. (Bu örneğe özel not: Kaygılanmamak ayrı bir şey, üzülmemek ayrı bir şey. “Üzülmemek lazım” demiyorum, tabii ki üzüleceğim böyle bir durumda.)
- Babam trafik kazası geçirdi, hastaneden aradılar. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. (Üstteki notu hatırlayın.) Hastaneye gidene kadar aklımdan bin türlü ihtimal geçebilir ama ihtimal hesabı yapmanın bir anlamı yok: Hastaneye gideyim, olayı anlayayım, tepkimi gerçeklere göre vereyim.
- Hoşlandığım kız mesajıma henüz cevap vermedi. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. Hattâ bu durumda kaygılanmak, flörtün sonlanmasına yol açabilir çünkü kaygım yüzünden bir mesaj daha atabilir, işleri bok edebilirim. (Tecrübe konuşuyor.)
- Sandıklar kapandı, oy sayımı başladı. Kaygılanmak ne işe yarayacak? Hiçbir işe yaramayacak. Evde tırnaklarını yiyip pasif bir şekilde sonuçları beklemek yerine oy kullandığınız sandığı beklemek (bizimki gibi kırılgan demokrasilerde) kesin olarak daha faydalı. (Yine tecrübe konuşuyor.)
Bin tane daha örnek yazılır ama yazıyı uzatmaya gerek yok. Ama bin tane potansiyel örneğe karşı bir tane “Kaygılanmak şu işe yarayacak: …” diye cevap verebileceğimiz örnek yok bu dünyada.
Sonuç
Bunu refleks hâline getirmekten bahsettim; sanırım en zor şey o. Eminim Dalay Lama’nın bile kaygısını zapt edemediği durumlar oluyordur ama bunu kanıtlayamam (belki karşılaşırsam sorarım). Önemli olan, kendimizi bu konuda sorguya çekmeye ihtiyaç kalmayana dek, her kaygı duyduğumuz olay ve durumda bu soruyu kendimize sormak ve cevap vermeye çalışmak (“Hiçbir işe yaramayacak.”).
Ben de yolun başındayım ama güzel bir yol olduğunu düşünüyorum. Size de tavsiye ederim. Sevgiler.