Kitap okuma eylemi konusunda bildiklerimi, düşündüklerimi, sevdiğim fikirleri yazayım dedim. Buyrun.
Hiç kitap okumayan insanlardan uzak durun.
Olanağınız varsa, almak istediğiniz kitabın içine bakın. Özellikle çeviri kitaplarda (ama Türkçe yazılan kitaplarda da) cümleler o kadar kötü kurulabiliyor ki, büyük bir hevesle aldığınız kitabı okurken eziyet çekiyorsunuz.
Tuvalette bir yere kitap koyun ve tuvalete girdiğinizde telefona değil, o kitaba gömülün.
Kitaplar kitaplıkta durdukça dekorasyondan öte bir amaç taşımaz, dikkatinizi çekmez. Okumak istediğiniz kitabı görünür bir yere, ortalığa koyun. Okumaya devam ettiğiniz kitabı da, kitaba ara verdiğinizde kitaplığa (veya benzer bir depolama birimine) saklamayın.
Ortalama bir kitabın 350 sayfa civarında olduğunu kabul edersek, günde 1 sayfa okuyan kişi yılda 1 kitap okur, günde 20 sayfa okuyan kişi yılda 20 kitap okur diyebiliriz. Şaka yapmıyorum: Sadece bu düşünce sayesinde her yıl 50’nin üzerinde kitap okuyorum. (Bkz: “Nasıl daha fazla kitap okurum?“)
Ritüeller güzeldir, olanak buldukça kitap okuma ritüeliniz olabilir ama o ritüeli uygulamaya imkân olmadığında da kitap okumamaya yönlenebilirsiniz. Ritüelsiz kitap okumaya da alışın.
Kitap okuma işini romantikleştirmeyin. Tuvalette kitap okumak, güzel bir kahve ve müzik eşliğinde kitap okumaktan daha önemsiz değildir. Kitap okumayı romantikleştirirseniz, “havaya girmeden” kitap okuyamazsınız.
Kitap kokusu yoktur, kâğıt kokusu vardır. E-kitap okuyucuları (ekranları ışıksız olanlar), tabletler, telefondan okunan, dinlenen kitaplar kâğıttan mamul kitaplardan daha değersiz değildir. Tekrarlıyorum: ROMANTİKLEŞTİRMEYİN.
Kitap okumanın doğru bir hızı yoktur. Yerine göre hızlı okumak da iyidir, yavaş okumak da iyidir. Harry Potter kitapları saatte 100 sayfayla okuyabilirsiniz ama bir felsefe kitabının bir sayfası üzerinde 5 dakika düşünmeniz gerekebilir. (Ayrıca hızlı okunan kitap daha değersiz değildir; daha kolay okuyabildiğiniz bir kitaptır o kadar.)
Hızlı okumaktan ziyade, anlayarak okumaya çalışın. Bir paragrafı tekrar tekrar okuyorsanız veya 2-3 sayfa okuduktan sonra “Ne okudum ben yav?” diye geri dönme ihtiyacı hissediyorsanız, kitaba odaklanmakta zorlanıyorsunuz demektir. Ya daha iyi odaklanacağınız zamanları seçin ya da (eğer bu durum hep başınıza geliyorsa) daha iyi odaklanmanın yollarını araştırın.
Aynı anda birden fazla kitap okuyabilirsiniz. Konuları veya konseptleri farklı olduğu sürece, aynı anda 5 kitap okumak sizi zorlamaz. Zorlamamalı yani.
Aynı anda birden fazla kitap okumanın bir faydası da, sıkıldığınız bir kitap olursa diğerine geçme özgürlüğüdür. Kitap okumaya oturduğunuzda elinizin altında birden fazla kitap olursa, birinden ötekine hemen geçebilirsiniz.
Sevmediğiniz bir kitabı yarım bırakmakta ayıp bir şey yoktur. Okumadığınız cümleler arkanızdan ağlamaz, cehennemde sizi küçük küçük harfler kovalamaz. (Bkz: “Kitap okuma konusunda doğru sanılan yanlışlar“)
Bir kitap hem çok sıkıcı, hem çok iyi olabilir. Kazuo Ishiguro’nun Günden Kalanlar’ı, Mihaly Csikszentmihalyi’nin Akış’ı aklıma ilk gelen iki örnek. Eğer kitaptan kesinlikle bir fayda alacağınızı düşünüyorsanız, dişinizi sıkın.
Çevirilmiş bir kitabı zevkle okuduysanız, çevirmenini araştırın. Çevirdiği diğer kitaplara da ilgi duyabilirsiniz.
İyi yayınevlerini kötü yayınevlerinden ayırt etmeyi öğrenin. Bazı yayınevleri para karşılığı her yazarın kitabını yayınlarken bazıları kendilerine başvuran 1000 yazardan 999’unu geri çevirir. Elbette iyi yayınevinin ana özelliği yazarları geri çevirmesi değildir ama seçici, seçkin bir yayınevi olduğunu gösterebilir. Beğendiğiniz kitapların yayınevlerini de araştırın.
Kurgu (öykü, roman, senaryo vb.) olmayan kitaplarda, bütünlüğü bozmayacaksa, sıkıldığınız kısımları atlayın. Bildiğiniz bölümleri de atlayın. Her kelimeyi, her harfi okumaya şartlamayın kendinizi.
Kitabı okuduktan 1 hafta sonra kitap hakkında pek bir şey hatırlamamanız kadar normal bir şey yoktur. Okurken işinize yarayacağını düşündüğünüz bilgi, ihtiyacınız olduğunda aklınıza gelecektir zaten. Okuduğunuz şey bir ders kitabı değilse, o kitabı ezberlemek zorunda hissetmeyin.
Kitabın dili vardır ama yaşı, cinsiyeti yoktur. Sadece kadınlar okuyor diye bir kitabı okumaya çekinen erkek, kendine yazık eder. Yetişkin bir okur, bir çocuk kitabından çok şey öğrenebilir.
Klasikler, kült kitaplar, çok satan kitaplar size hitap edecek diye bir şey yok. Anna Karenina’yı sevmediniz diye biri sizi hor görürse bana gönderin onu.
Her türde ve her konuda iyi kitaplar da vardır, kötü kitaplar da vardır. Kişisel gelişim kitaplarının hepsi kötü değildir, felsefe kitaplarının hepsi iyi değildir.
Sevdiğiniz bir yazarın her kitabı iyi olacak diye bir kaide yok. Harry Potter serisini bayıla bayıla okudunuz diye Boş Koltuk’unu sevmeye zorlamayın kendinizi.
Kitabın ismi, arka kapağındaki yazıları eğer kitabın argümanı hakkında yeterince bilgi veriyorsa, o kitabı okumanıza gerek olmayabilir. “Harekete Geçmekten Korkma!” isimli bir kitabın içinde aynı argümanın 30 tane tekrarını bulabilirsiniz… ama çok daha fazlasını da bulabilirsiniz. Kitabı okuyanların fikirlerini alın (çevrenizden veya internetten), öyle karar verin.
Faydalı bulduğunuz bir kitabın kaynakçasını da karıştırın, ilginizi çeken isimleri araştırın.
Kendini, yazısını daha özel kılmak için alengirli cümleler kurmaya kalkışan yazarlardan uzak durun.
Son yıllarda buna çok alıştık ama her kurgudan bir “twist” beklemeyin. Bazı hikâyeler, dümdüz bir durumu anlatırken bile insana keyif veya ilham verebilir.
Okurken kitabın verdiği gazla size çok mantıklı gelen bir şey, aslında bomboş bir söz veya sizi çok yanlış yönlendirebilecek bir tavsiye olabilir. Okuduğunuz her şeyi sorgulayın.
Asıl mesleği yazarlık olmayan ünlülerin genellikle “hayalet yazarlar” ile anlaştıklarını, kitaplarını ücreti mukabili başkalarına yazdırdıklarını bilin. Bu kişi Bill Gates de olabilir, çok dinlenen bir şarkıcı da olabilir. Bunun ayıp olup olmadığı konusunu yorumlamayacağım.
Kitaplığınızda okumadığınız kitaplar, okuduğunuz kitapları geçiyorsa bunu çok dert etmeyin ama yine de bunu, kitap okumaya daha çok vakit ayırmak için kullanmayı deneyin.
Düzenli olarak kitap okuduğunuz sürece, okuduğunuzdan daha fazla kitap almanızın (bence) bir sakıncası yoktur.
Bitirdiğiniz kitapların bir listesini tutabilirsiniz veya tutmayabilirsiniz. Özet çıkarmak ya da çıkarmamak sizin tercihinizdir. Sizin için en doğru olan şeye siz karar verin.
Yatmadan önce kitap okuyabilirsiniz ama sadece yatmadan önce kitap okursanız, kitap okuma işini uykuyla bağdaştırmış olursunuz.
İncecik, 40 sayfalık bir kitap hayatınızı değiştirebilir. Tuğla gibi, 1400 sayfalık bir kitap bir bok anlatmıyor olabilir. Kitabın kalınlığıyla değeri arasında hiçbir bağlantı yoktur.
Çok kitap okumak için kısa kitaplardan başlayın. Ekşi’deki “Okunduğunda ufku 2 katına çıkaran ince kitaplar” başlığı sizin için harika bir başlangıç noktası olabilir. (Okumayı seven insanlar da bu başlığa göz atmalı diye düşünüyorum. Çok kaliteli öneriler var.)
Bir kitabı okumadan önce isterseniz özetini okuyup fikir alabilirsiniz. Özet okumak ayıp değildir (ama sadece özet okumak ayıptır).
Kafa dengi insanların kitap tavsiyelerine uymayı tercih edebilirsiniz ama çoğu insanın kötü bildiği bir kitap sizin çok hoşunuza gidebilir. Burada hatalı olan çoğu insan da değil, siz de değilsiniz: Zevkler tartışılmaz.
Kitaba verdiğiniz paraya acımayın.
Bitti. Beğendiyseniz, yazıyı paylaşmanız beni çok mutlu eder. Teşekkür ederim.