Ayağımdaki ağır postallarla trenden indiğim bir kış günü akşamı, köprünün altındaki durakta dolmuş beklerken, sırf can sıkıntısından kaldırım kenarındaki bir lambayı patlatmıştım. Hani şu şoförlerin kaldırımla yolu ayırt etmeleri için kaldırım taşlarının içine yerleştirilen, önü kalın camla kapatılan lambalardan. Lamba olmayabilir, yansıtıcı falan olabilir, öyle bir şeye elektrik hattı çekmek saçma olurdu. Ergendim. Lisede zorbalık görüyordum ve ağır depresyon geçiriyordum. Zorbalık gördüğüm yıllar boyunca öfke biriktirdim ama bir öfke patlamasıyla tekmelemedim o şeyi. Yine de, camı patlattıktan sonra hissettiğimi çok net hatırlıyorum: Sadece böyle bir şeyi yapabildiğimi görmek birazcık güç vermişti bana. Ergen Barış adına, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nden özür dilerim.
Bunu niye anlattım? Çünkü parktaki bankın nasıl kırıldığını görüyorum. Çöp tenekelerinin nasıl devrilip yamultulduğunu görüyorum. Tuvalet kapıları çiziliyor, billboard’lardaki reklamlar yırtılıyor, belediyenin ektiği çiçekler sökülüyor, salıncaklar kırılıyor… Dünyanın her yerinde demeyelim de, çoğu yerinde gerçekleşen bu salaklıklara bi’ Hollywood filmlerinde, bi’ de sokakta rastlıyoruz.
Geçen gün, ilk paragrafta anlattığım saniyelik anım durup dururken aklıma geldiğinde, bu utanç verici ergenliğin aynısından yapan olmuş mudur diye de düşündüm. Kocaeli’de kaldırım lambası (veya yansıtıcısı, her neyse) kıran olmamıştır belki ama ikinci paragrafta verdiğim örneklere çok sık rastlıyoruz, değil mi? Sebepsiz gibi görünen bu anlamsız ergenliklerin ardında da öfke olabilir diye düşündüm. İnsanların içinde biriken bir öfkeyi bir insandan, bir hayvandan çıkaramayanlar belki de bu şekilde içlerindeki zehri akıtmaya çalışıyorlar. Öfkelerini insanlardan, hayvanlardan çıkaran ruh hastaları zaten apayrı bir konu.
Ekonomi belimizi büktükçe, haksızlıklara karşı haklıyı savunan kimsenin kalmadığını gördükçe, doğru yerlerde tanıdıkları/akrabaları olanlara yasaların bile işlemeyebildiğini duydukça, hiçbir gerekçesi olmadan rastgele bir şekilde ölebileceğimizi bildikçe banklar, çiçekler, kapılar, salıncaklar zarar görmeye devam edecek. Üstelik biliyoruz ki; bir eşya zarar gördüğünde hemen tamir edilmezse, düzeltilmez veya değiştirilmezse, o zaman o eşya ve çevresindekiler de zarar görmeye devam ediyor; zarar vermek normalleşiyor.
Bize biraz huzur lazım. Ülkenin düzeldiğini gördüğümüzde, refahımız arttığında bu tarz minik vandallıklar, küçük ergenlikler de azalacak diye düşünüyorum, umuyorum.